Abdullah Gül: "Durum kaygı verici!"
Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye ekonomisi ile ilgili yaptığı yorumda "Ekonomik göstergelerdeki ciddi bozulmalar geriye gidişe işaret ediyor, bu durum kaygı verici" ifadelerini kullandı.
Karar gazetesinden Taha Akyol'a konuşan Abdullah Gül, son beş yılda yaşananlara rağmen Türkiye’nin ayakta durabilmesinin ardında ilk beş yılda hayata geçirilen yapısal reformların bulunduğunu belirtti. Daha çok şeffaflık, daha çok liyakat vurgusu yaptı.
Abdullah Gül, “Maalesef Türkiye bir süredir uzun vadeli iyi düşünülmüş veriye, analize ve uzmanlığa dayalı bir stratejinin noksanlığını hissetmektedir. Bugün gelinen noktada finansal ve ekonomik göstergelerdeki ciddi bozulmalar bir geriye gidişe işaret etmektedir. Yılların tasarrufu ile biriktirilen varlıklar ciddi miktarda değer kaybetmektedir. Bu durum kaygı vericidir” dedi.
Gül, AK Parti hükümetlerini kurduklarında hazırlıklı olduklarını belirterek, “Yapısal dönüşümle yatırımcılar için öngörülebilirlik ve şeffaflık oluştu. Yıllık 30 milyar dolardan fazla doğrudan yatırım geldi. Son beş yılda yaşananlara rağmen bugün hâlâ ayakta durabiliyorsak bu ilk beş yılda ekonomideki yapısal dönüşüm sayesinde. O reformlar sayesinde dayanıklı bir ekonomi oluştu” diye konuştu.
“Ancak, 2002’de siyasetin gösterdiği irade ileriki yıllarda bozulmaya başladı” diyen Abdullah Gül, şunları söyledi:
“İlk baştaki vizyon zamanla gitti; akabinde hukuki teminatlar, şahsi mülkiyet ile insan haklarını koruyan güvenceler azaldı. Bugün maalesef kamu harcamaları şeffaf değil. Ekonomik göstergelerin güvenilirliği sorgulanır hale gelmiş. Çeşitli mekanizmalarla denetim dışı tutulan kamu harcamaları Türkiye’yi sadece öngörülemez, itimat edilemez bir ülke haline getiriyor. 40 senelik enflasyon belasını sona erdirdikten sonra tekrar çift rakamlı enflasyon oranlarına geri dönüşümüz refahın topluma yayılmasını önleyen, tehlikeli bir gelişme. Gördüğüm en büyük tehlike ise borçlanma. AK Parti hükümetlerinin daha önce Türkiye’yi kurtardığı dövizle iç borçlanmanın tekrar kaynak ihtiyacı için bir yol olması ileride büyük sorun olur. Ülkenin bugünkü borçlanması yüksek maliyetlerle gerçekleşiyor. Bu da bahsettiğim bozulmalar nedeniyle Türkiye’nin risk priminin yüksek olmasından kaynaklanıyor.”
Türkiye’nin mevcut dış politikasını da değerlendiren Gül, “Hiçbir ülke çevresinden, dış dünyadan izole bir şekilde tek başına kendi kendine yetecek şekilde ekonomik kalkınmasını gerçekleştiremez. Ekonomik kalkınma için ticarete ve başta komşular olmak üzere diğer ülkelerle ekonomik işbirliğine ihtiyaç vardır. Bunun gerçekleşmesi için de öncelikle uluslararası barış ve istikrarın tesis edilmesi gerekmektedir. Dünyanın hangi bölgesinde barış, güvenlik ve istikrar sağlanmışsa orada ticaret, ekonomik iş birliği ve refah yükselmiştir” ifadelerini kullandı.
Adbullah Gül, “Nasıl bir çıkış yolu düşünüyorsunuz?” sorusunu ise şu yanıtı verdi:
“Kısa vadede yapılması gereken öncelikle siyasi zihniyet olarak özgürlükçü bir yola girerek, yatırım ortamını iyileştirip güven verecek politikaları kararlı bir şekilde uygulamaya koymaktır. Uzun vadede ise Anayasa’dan başlayarak yüksek standartlı demokratik hukuk devletini inşa edip, kurallar çerçevesinde işleyen serbest piyasa ekonomisini gerçekleştirmek gerekir. ‘İyi yönetişim’in (good governance) bütün unsurlarının uygulamasının yaratacağı iklim Türkiye’nin her alanda var olan büyük potansiyelini harekete geçirecektir. Petrol ve gaz gibi doğal kaynakları olmayan Türkiye için bu anlayışın uygulanması büyük enerji kaynağı olacaktır. Türkiye’de insan kaynağı gıpta edilecek düzeydedir, kurumsal kapasitesi de öyle. Bugünden yarına yapılabilecek en kolay iş üstün nitelikli insan kaynağını ve kurumsal yapıyı tekrar etkin hale getirmek, özellikle orta ve üst kademe bürokraside ehliyeti ve liyakati önde tutarak bürokratların devlet terbiyesi ile tarafsız ve çok çalışmalarını temin etmektir. Bunu yaparken sistemik açmazları giderecek, verimsizliğe ve israfa yol açan kısa yolları izale edecek şekilde kamu yönetiminde yapısal reformları birer birer hayata geçirmek kaçınılmazdır. Parti devleti mantığına yönelik eğilimleri besleyen mevcut atmosferden acilen sıyrılmalı, siyasetin tüm halkımızın istekleri ile azami ölçüde örtüşen, istikamet tayin eden, çözüm, refah ve mutluluk üreten yönü temayüz ettirilmelidir.”