İmamoğlu'nun sırrı çok çalışmak...Ya Erdoğan?

İmamoğlu'nun sırrı çok çalışmak...Ya Erdoğan?

Gazeteci Soner Yalçın Sözcü'de 'İmamoğlu'nun sırrı' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında 31 Mart ve 23 Haziran olmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı iki kez kazanan Ekrem İmamoğlu'nun büyük başarısını "Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasının nitelikli bir yönü daha var. Ve bu özellik maalesef son dönemde -Erdoğan dışında- siyaset dünyasında pek görülmedi: Çalışkanlık!" sözleriyle dile getiren Yalçın, bu dönemde söylemleri ve algı operasyonlarıyla durumu tersine çevirmeye çalışan Erdoğan'ı "Erdoğan en önemli silahından/ halktan koptu. Kendi oluşturduğu devlet katında kayboldu." diyerek eleştirdi.

Soner Yalçın'ın Sözcü'de yer alan yazısı şu şekilde:

Bugün… İki kez kazanan Ekrem İmamoğlu'nun ayrı bir özelliğini yazmak istiyorum.

Kazanmasında birçok koşul-sebep var. Ama bunlardan bahsetmeyeceğim. Yani…

Meselenin siyasi duruşu ayrı…

Meselenin politik stratejisi-taktiği ayrı…

Meselenin projelerde taklitçi değil, özgün olması ayrı.

Meselenin seçmeni figür olarak değil, insan olarak görmesi ve ona dokunması ayrı…

Meselenin beden dili, hitabeti, sempatikliği, güler yüzü ayrı…

Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasının nitelikli bir yönü daha var. Ve bu özellik maalesef son dönemde -Erdoğan dışında- siyaset dünyasında pek görülmedi: Çalışkanlık!

Evet İmamoğlu, çok çalışkan bir politikacı…

Sadece seçim kampanyasında bitmez tükenmez enerjisinden bahsetmiyorum; Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde de aynı çalışkanlığı-çabayı gösterdi. Sabahın erken saatinden gece yarısını geçene kadar dur durak bilmeden koşturuyor.

İmamoğlu'nu makamında otururken pek göremezsiniz… Hele canı sıkıldığında mutlaka halkın arasına karışır; en büyük enerjisini yurttaşlardan alır.

İmamoğlu'nu sık sık işleri denetlerken görürsünüz. “Takip etme” alışkanlığı-huyu vardır; inşaatçı olmaktan kaynaklanan…

Belediye çalışanları arasında İmamoğlu'nun otomobili merak konusudur; “bugün kaç kilometre yaptı” diye! Günlük ortalaması 250 kilometredir çünkü…

Kolektif çalışmaya çok yatkındır; toplantılarda herkesi dinler, ama son kararı kendi verir. Liderdir.

Kendiyle uyum sağlayamayan, tembellik yapan ekibe tahammülü yoktur. Hatayı hoşgörüyle karşılar iş yapmayanı affetmez.

Tatil mi dediniz; eşi Dilek Hanım zorlamasa onu Kıbrıs'a kimse götüremezdi. Ve adaya gittiğinde de hiç durmadığını yazmama gerek var mı?

İmamoğlu'nun felsefesi şudur; çalışmak her şeyi fetheder…

Ya Erdoğan?

Seçimin en büyük mağlubu, kuşkusuz Erdoğan!

Son 17 yılda ilk büyük yenilgisini aldı.

Diyeceksiniz ki:

-“Demek çalışkanlık tek başına seçim kazandırmıyor!”

Hayır kazandırır. Ama kişiye kıymet kazandıran nerede çalıştığıdır?

Erdoğan kendini, Saray'ın, köşklerin dört duvarı arasına hapsetti. (Ya da hapsedildi mi demeliyim!)

Gelsin muhtarlar konuşsun…

Gelsin iş adamları konuşsun…

Davetler, iftarlar-sahurlar versin, konserler, şenlikler düzenlesin! Vs.

Keza kendini hapsetmek için:

Ankara'daki saray yetmedi.

İstanbul'daki köşkler yetmedi.

Marmaris'te yazlık, Ahlat'ta kışlık gibi her yana saraylar yaptırdı.

Ve: Buralarda yapacağı salt konuşmayla, salt lobi çalışmasıyla seçim kazanacağını sandı!

“İki miting yaparım, üç algı operasyonu çekerim, siyaset mühendisliğiyle sandığı kazanırım!”

Erdoğan en önemli silahından/ halktan koptu. Kendi oluşturduğu devlet katında kayboldu.

Çalışkanlığı odalar-salonlar arasında koşuşturmakla sınırlı oldu.

Eski Erdoğan'dan kısaca bahsedeyim: (“Kayıp Sicil” adlı kitabım için çok araştırmalar yapmıştım.)

1994'te belediye başkanı olduğunda günlük mesaiye en geç sabah 09.00'da başlar, en erken gece 01.00'de evine giderdi. Gece yarısından sonra insanları telefonla aramak en bilindik özelliğiydi. Herkeste, “Reis bu saate kadar çalışıyor, biz de çalışalım” duygusu yaratırdı.

Veya: Erdoğan da “iş takip” konusunda çok çalışkandı. Örneğin, İstanbul'a süpürge araçlarını ilk Erdoğan aldı; bu araçların günde 21 kilometre iş yapıp yapmadığını bile kontrol ederdi!

Müteahhitlerin işi kaç günde bitireceğini sözleşmeye koydururdu. Örneğin, Okmeydanı köprülü kavşağı inşaatında işin savsaklandığını görünce müteahhit İbrahim Polat'ı gece yatağından kaldırır işin başına gönderirdi. Uzatmayayım…

Erdoğan artık sarayların-köşklerin “padişahı” oldu. Kaybedişinin en önemli nedenlerinden biri de bu oldu…

Siyasi zeka yok

Ciddi ciddi şunu düşünüyorum:

AKP kadrolarının siyasi zekası hiç mi yok?

23 Haziran'dan bile ders çıkarmamış görünüyorlar?

–Benzerlerini sıkça görmeye başladığımız son örneği- Odatv'de okudum:

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın, başkanlık koltuğuna oturmasının ardından atadığı Ankara Halk Ekmek Yönetim Kurulu, Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından engellendi. Skandal karara ilişkin bir gerekçe ya da açıklama yapılmazken, Halk Ekmek Yönetim Kurulu Başkanı Cüneyt Öztürk, reklam panoları ve maaş tartışmalarıyla daha önce gündeme gelen eski yönetim tarafından engellendiklerini belirterek yaşanan olaya tepki gösterdi…”

AKP hâlâ bu tür engellemeler ile nasıl bir sonuç elde edeceğini sanıyor! Bu tür engeller sadece başarıyı geciktirir, onu yok edemez!

AKP'li- MHP'li hanımlar beyler!

23 Haziran sonuçları sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'ni değil; dokuz puanlık fark Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'ni de kadük yaptı. Oysa siz hâlâ siyasi kurnazlıkla İmamoğlu ve Yavaş'ı çalıştırmayacağınızı sanıyorsunuz! Bunun önümüzdeki sandıklara nasıl yansıyacağı konusunda sahiden hiç mi akılcı değerlendirme yapamaz haldesiniz?

Şunu görün:

Halk partizanlığa el koydu.

Kim ki, İmamoğlu ve Yavaş'ın çalışkanlığının önüne set çeker, halk hesabı ağır keser.

Bırakın çalışsınlar…

Bırakın halka hizmet götürsünler…

Bırakın artık… İnsanlar bıktı usandı bu siyasal çekişmelerden-kurnazlıklardan!

Şimdi çalışma zamanı…

Şimdi üretme zamanı…

Unutmayınız ki:

Her engelleme eylemi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı halkın gözünde daha büyütür.

Bunu kavrayacak politik bilinciniz de mi yok?