Prof. Doğu Ergil: Türkiye – Kürdistan Bölgesi gerilimi uzun sürmeyecektir

Kürdistan Bölgesi ilişkileri nereye evrilir? Tehditlere rağmen Kürdistan Bölgesi yetkililerinin dili daha yapıcı üstelik

Prof. Doğu Ergil: Türkiye – Kürdistan Bölgesi gerilimi uzun sürmeyecektir

Kürdistan Bölgesi’nde 25 Eylül’de gerçekleşen bağımsızlık referandumunda sandıktan yüzde 92.73 oranında ‘Evet’ oyu çıktı. Son ana kadar bölge ülkeleri referandumun iptal edilmesi istense de halk ‘Kendi kaderini tayin etme hakkını’ kullanarak belirlenen tarihte sandık başına gitti. Referandum sonrasında Bağdat, Tahran ve Ankara ‘Irak’ın toprak bütünlüğünden’ yana olduklarını belirterek sınırları kapatmak, ilişkileri askıya almak ve ekonomik yaptırımlar uygulayacaklarını açıkladı. Sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Doğu Ergil ile bu çerçevede Türkiye – Kürdistan Bölgesi’nin ilişkilerini ve geleceğini konuştuk. Türkiye’nin tavrının zamanla yumuşayacağını ifade eden Ergil, “Ambargo sadece Kürdistan Bölgesi’ne değil Türkiye’ye de zarar verir” diyor.

Bağımsızlık referandumundan sonra Türkiye’den Kürdistan Bölgesi’ne yönelik bir ambargo tehdidi var. Bu durumda zarar gören sadece Kürtler mi olur?

Ambargoyu uygulayanlarla ambargoyu yiyenler arasında bir güven boşluğu oluşur. Bu güven sadece ekonomik kayıp değildir. Aynı zamanda ileride olumlu işler yapmak, ortaklık, müttefik olma duygularının gerçekliğinin kaybolmasına neden olur. Böyle kısa vadeli bir önlemin uzun vadeli kayıplara yol açması çok akılcı değil. Oturup bunun hesabının yapılması lazım. Yani ambargo koyulan taraf o kadar büyük bir tehdit ve sakınca arz etmeli ki ambargoyu koyan bunu yaptıktan sonra elde ettiği yarar kalıcı olmalı. Ama bu ambargo öyle bir yarar doğurmayacak. Irak Kürtlerinin ambargonun asıl nedeni kendileri değil. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve oranın halkı Türkiye için hiçbir zaman tehdit olmadı. Ne siyasi bir provokasyonun parçası oldular ne de askeri bir tehdit teşkil etti. Türkiye, kendi Kürtleri bundan cesaretlenir ve aynı doğrultuda kararlar alabilirler diye kendi Kürtlerinin muhtemel ve ilerideki davranışlarını engellemek için Irak Kürtleri cezalandırılıyor. Bu akıllı bir davranış mı? Bunu tartışmak lazım herhalde.

‘Kendi Kürtlerinin’ asıl talebi masaya oturup ‘barışı’ konuşmak olduğu halde bu kadar ‘tedirginlik’ doğru mu?

En az iki Türkiye var; biri sivil diğeri resmi Türkiye. Sivil Türkiye de kendi içinde birçok bölüme ayrılıyor. Yalnız resmi Türkiye’nin çok uzun zamandan beri, Osmanlı’dan gelen bir özelliği var; “Kürtler her zaman dikkat edilmesi gereken, fırsat bulduklarında ayrılacaklar. Bunun için isyan çıkaracaklar, ülkeyi bölecekler” korkusu resmi Türkiye’nin en temel duygularından biridir. Hiç değişmez! Hükümetler gelir geçer, hanedanlık gider cumhuriyet gelir. Ama bu duygu, bu korku değişmez. Öyle olduğu için Kürtlerin özellikle son zamanlarda PKK’nın özerklik talebinin önünde sonunda bağımsızlık talebine dönüşeceğine ilişkin resmi Türkiye’nin korkuları en üst seviyededir. Resmi Türkiye’nin elinde propaganda, yasal, siyasi ikna araçları var. Kendi korkuları bu yolla halka da büyük ölçüde yansımış ve benimsenmiş durumda.

“Yiyecek ekmek bulamazlar” çıkışı peki?

Doğru veya yanlış değerlendirmesinden önce; Müslüman dayanışması, insaniyet, muhtaca yardım söylemi üzerinden siyaset yapan bir partinin bu tabirleri kullanmaması çok daha iyi olur. “Aç kalmalarına vesile olacağız” tehdidi yakışık alan bir şey değil. Ama bu söylem, oyların Türkiye’de yüzde 50’nin üzerinde onay alır. Bu ‘Kürtlerin, Türkiye’nin birliğine, beraberliğine, milli güvenliğine tehdit olduğu’ korkusunu gösteriyor. Bu söylemler ne kadar ekşi ne kadar acı ve acıtıcı olursa korku o kadar büyük demektir. Kendi yurttaşlarının bir bölümünden bu kadar endişe eden bir siyaset anlayışı varsa o ülke sorunlu bir ülkedir zaten.

Türkiye, Kürdistan Bölgesi’ne ambargo uygularsa bu içeride AK Parti’nin Kürt oylarını nasıl etkiler?

Göreceğiz. Her şeye rağmen Kürtlerin ciddi bir bölümü AK Parti’yi destekledi. Bu destekleme gerekçeleri onlar için ne kadarı devam ediyor bilemeyiz. Anket yapılmalı. Ama referandum çok uzun bir özlemin dışa yansımasıydı. Tabi ki tüm Kürtler sevinecektir. Biz dünyanın bir yerinde bir Türkün başarısıyla seviniyoruz, eziyet gördüğünde üzülüyoruz. Hatta bırakın Türkleri son dönemlerde Müslümanlar için de aynı şeyleri hissediyoruz. Bir Kürt de tabi ki kendisinden olanın bağımsızlığına sevinecektir. Uluslararası hukukta eğer kendi yönetimleri temsil edilmiyorsa, hukukları eşitlik sağlamıyorsa, eğer o inançtan o etnisiteden oldukları için ayrımcılığa ve eziyete uğruyorlarsa kendi kaderlerini tayin etme hakkı vardır. Ama bunlar yoksa ‘Ben ayrılmak istiyorum, bağımsızlık istiyorum’ diye bir hak doğmuyor. Bu nedenle Kürtlerin yaşadığı ülkelerde uygar, demokratik hakların Kürtlere de sağlanması gerekiyor.

Uçak krizinden sonra Rusya – Türkiye ilişkileri de çok gerilmişti. Ancak sonrasında düzeldi. Bu durumda Türkiye – Kürdistan Bölgesi ilişkileri nereye evrilir? Tehditlere rağmen Kürdistan Bölgesi yetkililerinin dili daha yapıcı üstelik…

Çok uzun bir gerginlik olacağını zannetmiyorum. Bağımsızlık dediğiniz şey ya savaşla kazanılır ya da rızayla. İçinden çıktığınız ülkenin diğer halklarıyla ve yönetimiyle uzlaşmak zorundasınız. Uzun müzakereler gerekir. Yani İran, Suriye ve Türkiye’de de Kürtler var. Bunlar bir özerklik ve bağımsızlık mücadelesine girmişlerse ve silahlanmışlarsa o zaman sorun var. O nedenle bu ülkelerin endişe duymalarını anlamak lazım. Erbil, diğer ülkelerdeki Kürtlere haklarını demokratik yollarla almanın çağrısını yapmalı. Ki Erbil Türkiye’de hep bunu yaptı. Erbil’in İran, Suriye ve Türkiye’ye Kürtler konusunda güvence vermesi olayı yumuşatacaktır. Bu gerilimin uzun süreceğini zannetmiyorum.

Başika krizinden dolayı Türkiye’nin Bağdat’la ilişkileri bozulmuştu. Şimdi Türkiye, Kürtlere sırtını dönüp Bağdat ile yakınlaşır mı?

Bağdat, Şiilerin kontrolünde. Şiiler de İran’ın doğal müttefiki ve onun güdümünde. Gerek Başika krizi gerek Kürdistan Bölgesi’nin petrolünü Bağdat’a rağmen hatta Bağdat’la kavga ederek, alıyordu. Satıyordu. Ve birçok konuda Bağdat’a karşı Erbil’in yanında durdu. Çünkü Erbil’i müttefiki olarak, Bağdat’ı da İran’ın uzantısı gibi görüyordu. Şimdi birden eski ittifakları bırakıp eski rakipleriyle ittifak kurmak ve bunu kalıcı görmek dış politikayla, diplomasiyle çok bağdaşır değil. Bunlar olabilir ancak kalıcı değil.

Bağdat’la yakınlaşma bölgede bir Şii Hilali’nin kapısını da açmaz mı?

Türkiye’nin bundan ödü kopuyordur. Şii Hilali’ni engellemek için Suriye’de her şey denendi. Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetimi kurulmaya çalışıldı. Hamas’la yakınlaşma dahi bunu engellemek içindi. Yani Türkiye hep İran’ın Akdeniz’e inmesini ve Şii Hilali’ni engellemeye çalıştı. Bunun için Suudilerle, ABD’lilerle iş birliği yaptı. Ama bugün tam bunun tersi hareket etmesi kalıcı ve uzun vadeli bir politikaya dayanmıyor.

Peki, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesi’ne müdahale hakkı var mı?

Öyle durumlar vardır ki artık hak – hukuk ortadan kalkar çünkü ülke bölünmüştür, bir sürü yabancı unsurlar gelmiştir. Suriye’deki gibi; dışarıdan birçok militan örgüt geldi. Son radikal örgüt IŞİD’in içinde bile bir sürü unsur var. Bir ülke bu kadar parçalanır bu kadar yabancı unsurun istilasına uğrarsa uluslararası normlar geçerliliğini yitirir. Siz de orada kendi ulusal güvenliğinizi korumak için operasyonlara girişebilirsiniz. Ama bu oraya gidip oranın haritasını değiştirmek, kendi devletinizin uzantısını kurmak gibi bir durum söz konusu olmaz. Eğer olursa işte o zaman yine dünyayla karşı karşıya kalırlar.

Şu anda IŞİD’e karşı kara mücadelesi veren güç neredeyse sadece Kürtler. Böyle bir durumda Rusya ve ABD gibi süper güçler, IŞİD’le mücadeleyi yok sayıp Kürtlere sırtını döner mi?

Dönebilir. Çünkü daha önce de döndü. İran Şahı döneminde oldu. Batı yapar, doğu da yapar. O nedenle ittifaklara kalıcı ve yeminli birliktelikler olarak bakmamak lazım. Her zaman değişebilir görmek lazım. Önemli olan ulusal tedbirlerini alabilmektir.

Sonuç olarak Kürtleri ne bekliyor sizce?

Denizler dalgalanmadan durulmaz. Burada da bir süre dalgalanma olacaktır ama sonuç olarak bu durulacaktır. Çünkü Rusya, ABD gibi Ortadoğu’da etkili olan başat ülkeler Erbil’in üzerine yürünmesini istemeyeceklerdir. Ayrıca ne olabilir ki? Tamam, sınırdan girildi. Tanklar yürüdü. Ne yapacaklar? Parlamentoyu mu dağıtacaklar, hükümet yetkililerini mi tutuklayacaklar. İnsanları alıp stadlara mı dolduracaklar? Ne yapabilirler ki? Biraz korkutucu biraz zarar verici tedbirler alınacak. Ondan sonra her şey normaline dönecek. Türkiye’den orada iş yapan birçok şirket var. Onlar hükümeti zorlayacaklar. Dünya ılımlılık tavsiye edecek. Türkiye de çıkarlarının muhasebesini yapıp uzun vadeli çıkarlarına göre adım atacaktır. O nedenle fazla heyecan yapacak bir durum yok.

Katalanlar da 1 Ekim’de referanduma gidiyor. Dünya Kürtlere gösterdiği tepkiyi Katalanlara göstermiyor ama…

Orada şiddet yok. Her şey müzakere ve pazarlıkla oluyor. Katalanlar AB’de kalacaklarını da belirtiyor.

Ama Kürdistan Bölgesi’nde de silah zoruyla ya da şiddetle sandığa gidilmedi ki…

Kürtlerin ordusu var. Katalanlarda öyle bir durum söz konusu değil. Kürtlerin Irak’ta değil, Suriye’de de bir ordusu var. Türkiye’de de PKK var. Bu nedenle bu kadar tepki gösteriliyor

Türkiye petrol için “Vanayı kapatırız” dedi. Bu durum sadece Kürdistan Bölgesi’ni mi zorda bırakır, başka bir alternatifi olamaz mı bunun?

 

Bütün resmi gördüğünüzde vanayı kapatırsınız. Vanayı kapatmak bunu kapatana da zarar verir. Kürdistan Bölgesi Ruslarla büyük bir anlaşma yaptı. Ruslar ne yapar eder bir çıkış yolu bulurlar. Kaldı ki Irak petrolünün dışarı sevkinin iki hattı vardı. Birisi Türkiye’ye gelen ve bir de Suriye’den bir boru hattı var. Bu tarafta vana kapanırsa Suriye’deki boru hattı onarılarak devreye girer. Yani Türkiye, vanayı kapatarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine zarar verir. Ama bu zarar Kürdistan Bölgesi için kısa vadeli olur. Türkiye için bir daha açılmamak üzere uzun vadeli olabilir. Birden fazla alternatif var. Hatta şu anda müttefikimiz gibi görünen, Körfez ülkelerinde, Ortadoğu’da, Kafkaslarda rakibimiz olan İran bile “Benim üzerimden sevk edin” diyebilir. Neticede orada yeni bir siyasal oluşum doğuyor. Bu batıyla uyumlu, batı da benimsiyor bunu. Birçok insan ekonomik ve siyasi olarak onunla iyi ilişkiler geliştirmekten yarar görebileceklerine inanırlar. O nedenle tepkisel davranmak, cezalandırıcı bir dil kullanmak ve eylemlerde bulunmak belki kısa vadeli sonuçlar getirir ama uzun vadede zarar getirir.