TİP eski başkanı Aslan: Leyla Zana ve arkadaşlarını ben savunsaydım ceza almazlardı
Türkiye İşçi Partisi eski Başkanı Mehmet Ali Aslan, Leyla Zana’nın avukatlığını üstlenmek istediğini ancak Zana’nın bunu kabul etmediğini belirterek, “Leyla Zana önce (Avukatlığımı) kabul etti ama Türkiye'ye döndüğümde fikrini değiştirdi ve geri çekildi. Hiçbir şey yapmamışlardı, hiçbir söz etmemişlerdi, ben onların avukatı olsaydım ceza almazlardır ve beraat ederlerdi. Bir kaç avukatları vardı hepsi Kürttü ama hakimler gibi düşünüyorlardı. Sonuç itibariyle 15 yıl hapis cezası aldılar” dedi.
Diyarbakır Silvan ve Ferqin’deki tarihi mitinge hakkında da konuşan Mehmet Ali Aslan, “Mitingin bir Kürt mitingi olduğunu ve orada Kürtlerden başka kimsenin konuşmaması gerektiğini söylüyorlardı! Mehdi Zana siz bu toplantıyı yapmak istemiyorsunuz, toplantıyı yürütme yetkisini bana verin ki yönetiyim. Onlar da tamam dediler. Ben de dedim ki madem bunun bir Kürt toplantısı olduğunu söylüyorsunuz buyrun Kürtçe konuşalım dedim! ‘böyle bir şey olabilir mi?' dediler. Ben de madem öyle herkes çenesini kapatsın. Bazıları toplantıyı bozamaya çalıştı, ben de çıkıp şunu söyledim; toplantıyı bozmaya çalışanın kafasına sıkarım!” ifadelerini kullandı.
Musa Anter’in yargılandığı bir davada Hakimlerin Kürdistan’ın ve Kürtlerin varlığı üzerinde yargılamak yaptıklarını belirten Aslan, “Bir keresinde Musa Anter'ın duruşmasında Kürt ve Kürdistan olmadığını söylediğiniz. Dedim ki yurt dışından bir heyet çağırın ve doğuya gönderin orada araştırma yapsınlar, var mı yok mu görsünler! Söylediğiniz şey Türkiye içerisinde konuşulan birşeydir. İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi ile Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi'ndeki bilim adamlarının araştırma yapması için o üniversitelerden insanların getirilmesi daha iyi olur. Daha sonra Musa beyi serbest bırakmaya karar verdiler” diye konuştu.
Türkiye İşçi Partisi eski Başkanı Mehmet Ali Aslan Pencemor sunucusu Kawa Emin’in sorularını yanıtladı:
Türkiye İşçi Partisi Kürt sorununun çözümüne yönelik bir manifestosu veya programı var mıydı?
Hayır yoktu. Ben dergi çıkarıp birçok yerde Kürtleri ve Kürt meselesini anlattığımda parti merkez komitesine katılmamıza karşı çıkıyorlardı. Ben bağımsız olarak adaylığımı ortaya koydum ve parti merkez komitesine üye oldum. Ondan sonra tutuklandım.
Derginizin adı neydi?
Yeni Akış, adı Yeni Akş'tı. Ben hapisteydim, o dönemde Behice Boran Türkiye Komünist Partisi lideriydi, derginin Türkiye’ye karşı büyük bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle güya büyük bir ihanetti. Kürt meselesiyle ilgili yazdığım yazıları okumuştu sonra Muhammed ile Tarık Ziya Akıncı beni cezaevinde ziyarete geldiler. O dönemde yavaş yavaş onları ikna etmeye başladım.
İslamcı Türkler ile komünist Türkler, konu Kürt meselesi olunca aynı görüşte birleşiyorlar diye bir düşünce düşünce var?
Kürt meselesindeki düşünceleri aynı. Her ne kadar şimdi onlarla aynı düşüncede olmayan demokratlar var ama o dönemde hepsi bu konuda hemfikirdi.
TİP içinde Kürtlerin olduğunu ifade etmiştiniz. Kürtler kendi aralarında bir grupları varmıydı, özellikle Kürt meselesine önem veren ve bu uğurda çalışanlar var mıydı?
Evet vardı ama düşünsel olarak kendilerini Türklerle ayrı tutmuyorlardı. Onlar gibi düşünüyorlardı. Her iki taraf da doğu termini kullanıyorlardı. Onları için konu Kürt meselesi, mesele değildi. Doğu meselesiydi. Konuyu ekonomik gericiliğe bağlıyorlardı. Ancak ben başkan olunca değişiklikler yapıldı.
TİP’in programında Kürt ve Kürdistan kelimelerine yer verildi mi?
Öyle bir şey yok söz konusu dahi değil. TİP’in programı Kemalist bir programdı, milli Kemalizm'di. Programın girişinde Atatürk'ün sözlerine yer verilmişti, ben bunu değiştirmek istedim.
Başkan olduğunuz görev süresi boyunca herhangi bir değişiklik yaptınız mı?
bir raddeye kadar Türk üyeleri ikna etmiştim ama olmadı.
Sizin dışınızda birçok sosyalist parti, Türkiye Komünist Partisi ve Sosyalist Parti vardı onların Kürt meselesine bakışı nasıldı?
Hiçbirinin kafasında Kürt meselesi yoktu. Ben şahsen iki şey üzerinde çalışıyordum. Birincisi Kürt meselesiydi ama bunu Kürtler adına yapılması gerekiyordu. İkincisi de Kemalizimdi, faşizim ve ırkçılıktı. Kemalizm demek sosyalizm veya sol anlamına gelmiyor. Bunu kabul etmeleri gerekiyordu. Çünkü bu iki mesele iç içe geçmişti. Çünkü Kemalistseniz Kürtlere karşısınızdır.
Sol ve komünist partiler içindeki Kürtler Kemalizm'i onaylıyorlar mıydı?
Elbette kabul ediyorlardı. Komünistler de Kemalistti çünkü Rus Devrimi başarıya ulaşınca gelip Kemal Atatürk'e yardım ettiler. Diğer yandan okullarda milli dersler veriyorlardı. Kürt ve Türk öğrencileri Türkiye’de sanki tek millet varmış gibi eğitiyorlardı. O da Türk milletidir, başka millet yoktur, Türkçe'den başka dil yoktur. Onların söylediklerinin aksini söylediğinizde sizi hain ilan ediyorlardı.
Silvan ve Ferqin’deki tarihi mitinge değinmek istiyorum. Bu toplantıda neler yaşandı? Neden bu kadar konuşuldu?
Aralarında Mehdi Zana'nın da bulunduğu birçok arkadaşım Silvan'da miting yapacaklarını söyledi. Toplantıya katılmamı istediler. Toplantıdan birkaç gün önce Diyarbakır'a gittim. Orada Tarık Ziya Akıncı’yı gördüm. TİP içerisindeki nasyonalist Kürtlerin bu toplantıyı organize edecekleri söylendi. Tarık sen bu ile el at belki sorunları çözersin dedi. Silvan’a vardığımda sorun nedir dedim. Şerefeddin Elçi, Said Elçi gibi milliyetçiler bunun bir Kürt toplantısı olduğunu TİP liderini konuşmaya davet etmiştiniz, bunu yapmanıza hakkınız yok? Diyorlardı. Ben de; katılmamalarına rağmen siz Demirel dahil tüm parti liderlerini davet etmişsiniz, hiçbiri katılmayacak, ama TİP başkanı burada hazır bulunuyor dedim. Buna neden karşı çıkıyorsunuz? Onlar bunun bir Kürt toplantısı olduğunu ve orada Kürtlerden başka kimsenin konuşmaması gerektiğini söylüyorlardı! Mehdi Zana siz bu toplantıyı yapmak istemiyorsunuz, toplantıyı yürütme yetkisini bana verin ki yönetiyim. Onlar da tamam dediler. Ben de dedim ki madem bunun bir Kürt toplantısı olduğunu söylüyorsunuz buyrun Kürtçe konuşalım dedim! ‘böyle bir şey olabilir mi?' dediler. Ben de madem öyle herkes çenesini kapatsın. Bazıları toplantıyı bozamaya çalıştı, ben de çıkıp şunu söyledim; toplantıyı bozmaya çalışanın kafasına sıkarım! Etrafımdakilere dönüp siz bir parça arazi için on kişiyi öldürüyorsunuz, toplantıyı bozmak isteyeni vurun dedim. Bu bir ülke meselesidir böyle bir mesele için 5 kişi ölsün ne olacak? Daha sonra herkes sustu. Elime mikrofonu aldım ve toplantıyı yönettim.
Katılımcı sayısı yüksek miydi?
Onbinlerce insan katıldı. Sadece Silvan’dan değil çevre illerden de çok sayıda insan geldi. Kürdistan'ın her yerinden gelenler vardı. Orada güya Mehdi Zana Kürtçe konuştu diyorlardı bu doğru değil, Kürtçe konuşmadı. Mehdi Zana Türkçe bile konuşmadı. Ben Kürtçe “değerli kardeşlerim” deyince insanlar bir anda coştu. Hayatım boyunca böyle büyük ve içten bir miting görmedim. Çok sayıda kadın katılmıştı. Kürt kadınlar Kürt adamlardan çok daha aktiflerdi. Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir toplantıda Kürtçe insanlara hitap edilmişti.
Siz mitinge katılan İnsanları sadece Kürtçe mi karşıladınız yoksa siyasi konuşma da yaptınız mı?
Evet siyasi konuşma da yaptım. Sonuçta otuz kırk yıldır Kürtçe siyasi konuşma yapılmamıştı. O zamanlar Kürtçem çok daha iyiydi ve rahat konuşuyordum.
Kürtçe şiir ve slogan okudun mu?
Rev adında Kürtçe bir şiir okuduk daha sonra Yeni Akış dergisinde yayımladım. Şiir uzundu hepsini hatırlamıyorum ama yayımladığım kitabımda hepsine yer verdim.
Birkaç kaç dizesini bize söyleyebilir misiniz?
(Burada gözleri dolar ve şiirini bitiremez)
Bu şiirin yazarı kim?
Kürdewari bir hisle yazılmıştır. Arkadaşımız Abdurrahman Alaca’ya aittir, Yeni Akış dergisinde yayınlamıştım.
Silvan toplantısı Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da ses getirdi mi?
Her yerde yankılandı.
Devletin buna karşı tutumu neydi?
Ben avukattım, hukuk uzmanıydım, özellikle de siyasi hukuk, nasıl konuşacağımı da, ne söyleyeceğimi de biliyordum. Size bir şey anlatıyım eğer siz çıkıp devleti lağvetmek istiyorum deseniz kuşkusuz tutuklanırsınız. Ancak demokratik bir şekilde hükümeti değiştirmek istiyorum dediğinizde kimse siz bir şey söyleyemez. Diğer mitinglerde çok sayıda kişi tutuklandı. Diğer mitinglerde ise Kürtçe konuşmyor, sadece Türkçe konuşuyorlardı onda da hata yapıyorlardı, bu nedenle bu da suç sayılıyordu.
Bu mitingler Türkiye İşçi Partisi tarafından mı düzenleniyordu?
Hayır, parti adına yapılmıyordu ama yoldaşlarımız tarafından organize ediliyordu. 5 büyük miting ve gösteri düzenlendi. Beşi Kürdistan'da, biri de Türkiye'de düzenlendi. Sonuncusu Ağrı'daydı.
Parti içerisinde hem Türk üyeler hem de Kürt üyeler size karşılardı. Peki 1969'da nasıl Türkiye İşçi Partisinin lideri oldunuz?
Komünist Parti üyeleri bana karşılardı, kendi adayları vardı ama diğer aday olan Yaşar Kemal ve diğerleri gibi yoldaşlar benden partiye aday olmamı istediler. Ben onları talebi üzerine aday oldum ve Türkler de bana oy verdi. Kürtler bana oy vermek zorunda kaldılar, aksi takdirde Komünist Parti üyelerine oy vermek zorunda kalacaklardı. Bu durum onların çıkarına hizmet etmiyordu. Aslında Türkler kendi özgür iradeleriyle bana oy verdiler çünkü ben iki şey üzerinde çalışıyordum: Kürt meselesi ve Kemalizm. Sosyalizmin Kemalizm olmadığını savunuyordum. Bunlar iki farklı şey. Ben bu konuların ana fikri üzerinde çalışıyordum, Başkan seçildikten sonra Komunist parti boykota başlattılar.
Başkanlığınız döneminde Kemalizm ile sosyalizmin ayrıldığını söyleyebilir miyiz?
Evet öyle.
Yani Kemalizm ile sosyalizm birbirine karıştırılmış mıydı?
Evet, bunu Yeni Akış dergisinde de yazmıştım. Hatta İlhan Selçuk’un Kürdistan ve Mela Mustafa Barzani ile ilgili iki makalesini yayınladım, emperyalizmin enstrümanları olduklarını söyleyen Mela Mustafa Barzani, ailesi ve çocuklarıyla birlikte alabildiğine isyan ettiğini yazdım siz çıkıp ona emperyalizmin aleti diyorsunuz. Siz de kendiniz Kemalizmin aletisiniz, dedim.
Derginiz parti organı mıydı yoksa bağımsız bir dergi miydi?
Ben tek başımaydım ve kendi paramla 4 sayı çıkardım. İnsanlar abone olmaya cesaret edemiyordu. Çok sayıda genç abone parasını topluyor kumbaralarına atıyordu. Gençler Ankara’da gidin bu dergileri satın parasını da kendinize ayırın diyordum.
Dergi Kürdistan'da da yayımlandı mı?
Diyarbakır'daki bir arkadaşıma çok yeni adedini göndermiştim. Kitapçısı vardı ve İşçi Partisi'ne üyesiydi. Kürdistan’ın başka yerlerinde de vardı. Ama insanlar almaktan korkuyordu. Bir asistanım vardı, dergiyi okuduğum zaman bir odaya girip kapıyı üstüme kapatıyordum ama yine de korkuyor ve titriyordum diyordu.
Dergi Türkçe miydi yoksa içerisinde Kürtçe de var mıydı?
Kürtçe de yazıyorduk. Kürtçe köşe yazısı yoktu, ama Kürtçe şiirler yayımlıyorduk. Zambil Frosh şiiri ile Cemil Celil’in Sovyetler Birliği'nden bize gönderdiği bazı şiirleri ve müzik notalarını paylaşıyorduk.
Yaşar Kemal'dan bahsettiniz. Partinin sıradan bir üyesi miydi yoksa merkez komitesinin bir üyesi miydi?
Üst kademedeki bir üyeydi. Ben daha önce Yaşar Kemal’i tanıyordum. Hemitelilerdi, o yıllarda kan davası nedeniyle Adana’nın Kozan ilçesine taşınmışlardı. Düşmanları Adana'ya giderek Yaşar Kemal'in babasını orada öldürmüşler. Yetim büyümüştü, farklı milletlerin kültürü ile yaşamış daha sonra askere giderken de Türkiye İşçi Partisi'nin lideri ile tanışmıştı. Yaşar Kemal’e askerliğini bitirdikten sonra İstanbul’da bize katıl demişti.
Solculuk anlamında nasıldı? Sosyalist miydi yoksa komünist miydi?
Yaşar Kemal sosyalistti, zor bir yaşam sürmüştü ve kapitalizmi kabul etmiyordu.
O dönemde Kürt meselesini hakkında ne düşünüyordu?
Kalbinde Kürtlük vardı ama bunu açıkça bir şekilde ifade etmiyordu. Bir gün ona keke Yaşar içindeki Kürtlüğü dışarı çıkarmalısın dedim, sanırım 1960'ların başıydı. O da her şeyin Türklerin elinde olduğunu söyledi, eğer ben böyle bir şey yapsaydım bu ülkenin bütün yazarları, akademisyenleri benim hakkımda yazıp üç gün içinde beni sıfır noktasına getirirlerdi. Tabi daha sonra değişti.
1969'da Yaşar Kemal ile aynı partide birlikte çalışıyordunuz. O zaman da ünlü bir yazar mıydı?
Evet sadece Türkiye'de değil dünyada da tanınıyordu. Bir dönem Fransa'ya gitmişti, sosyalist olan cumhurbaşkanı Mitterrand'ı davet etmişti. Mitterrand da Türkiye ve Kürdistan'ı ziyaret etmişti. Daha sonra Nobel Edebiyat ödülü için aday gösterilmişti ancak olmadı.
Yaşar Kemal Kürt bir yazr olarak mı daha çok tanındı yoksa Türk bir yazar olarak mı?
Türk yazar olarak biliniyordu. Herkes onun Kürt olduğunu biliyordu ama o Türk bir yazardı.
Kendisini Kürt olarak mı görüyordu?
Evet, kendisini Kürt olarak görüyordu. Kürtçeyi unutmuştu ama bazen Kürtçe konuşuyordu.
Behice Boran hakkında bize bildiklerinizi anlatırsanız nasıl bir kişiliğe sahipti? Kürt ve Türk solcuları üzerinde etkisi var mıydı? Bir teorisyen miydi?
Ağır başlı ve yetenekli bir kadındı. aslen Tatar kökenliydi ve Eskişehirliydi. Solcu ve komünist inançlarından dolayı onu üniversiteden uzaklaştırdılar. TİP lideri Muhammed Ali Aylan'dan farklı bir inanca sahipti ama Türkiye Komünist Partisi'ne katıldı, hatta Komünist Parti'nin liderliğine kadar yükseldi. Türkiye İşçi Partisi içinde de çok fikir alışverişinde bulunuyorduk. Yetenekli bir kadındı.
Türkiye İşçi Partisinin lideri oldu mu?
Evet benden sonra o başkan olmuştu.
Burada tarih için konuşuyoruz, Behice Boran Kürt halkının haklarını tanıdı mı?
İlk başta kabul etmedi, şunu söylemeliyim ki Türkiye Komünist Partisi farklıydı. Sovyet Komünist Partisi'nin talimatıyla hareket ediyorlardı. Soviyetler Birliği Yugoslavya’yı işgal ettikten sonra biz buna karşı çıktık. Bunun doğru olmadığını söyledik. Ama Türkiye Komünist Partisi bunu desteklediler. Bu çerçevede Kürt meselesine bakıyorlardı. Kürt meselesine çok karşıydılar ama zamanla desteklemeye başladılar. İstifa ettiğimde onları çağırdım ve artık çalışmalarını kendileri yapmaları gerektiğini söyledim. Devam etmemde ısrar ettiler sendikacılarla çalışmak istemiyorlardı. Haliyle işçi olmadan İşçi Partisinin ne anlamı vardı. Ama yine de saygı duyuyorduk.
Behice Boran öldürüldü mü yoksa kendisi mi vefat etti?
Hayır, vefat etti. Askeri darbe sırasında uzun süre cezaevinde kaldı. Yaklaşık üç yıl cezaevinde kaldı.
Siz neden Türkiye İşçi Parti’sinden ayrıldınız?
Dediğim gibi TİP içerisinde çok sayıda Kürt vardı, birkaçından bahsettim, oylama sırasında çoğu boykot ettiler ve gelmediler, aynı şekilde Behice Boran ve Türkiye Komünist Partisi de katılmadılar. Onlar çoğunluktu. 21 kişinin oy kullanması gerekiyordu, ancak 20'den fazlasını tamamlayamadık. 21 kişinin olması lazımdı. Bu nedenle karar veremiyordum. Ben TİP’in programını değiştirmek istedim çünkü Kemalist bir programdı. Birçok şey vardı. Bu değişim için oya ihtiyacım vardı, ama olmadı. Kürtler benimle değildi, çoğunluk benimle değildi. Bu nedenle işlerin böyle yürümeyeceğiniz söyledim. Sendikalara sordum, onlar da kararlarını vermişti Behice hanımla çalışmamaya karar vermişlerdi. TİP’in lideri olarak onları ziyaret ettim, dolayısıyla TİP içinde bir grubun lideri olmak istemedim, kararımı verdim ve ayrıldım.
TİP merkez komitesinin siz ve Yaşar Kemal dışında Kürt üyeleri kimdi?
Mehmet Ali Aydar, Can Yücel.
Bu sorunun cevabına ulaşamadım. Partinizdeki Kürtler size neden karşı çıktı? Bu kişisel miydi, yoksa partinizin inançlarından ve çalışma tarzından mı kaynaklanıyordu?
Kişisel bir mesele değildi ama bizim düşüncemiz farklıydı. Onlar Kürt yanlısı olduklarını söylüyorlardı ve Kürt meselesini savunacaklarını dile getiriyorlardı ama resmi olarak Kürtlerin adını dahi anmıyorladı. Coğrafya kesim olarak Doğu olarak adlandırdıkları yerin haklarını savunuyormuş gibi bir havaya girmişlerdi. Ben de onlara Kürt ve Kürdistan kelimelerini kullanmalarını onların yaptıklarının yanlış olduğunu söyledim. Ben yazılarımda da bunlara yer verdim.
Şunu mu söylüyorsunuz Kürtlük yapmıyorlardı?
Size bir örnek vereyim. Yeni Akış dergisini çıkarırken, her ikisi de milletvekili olan Tarık Ziya Akıncı ve Ali Karan'la konuştum, onlardan birer köşe yazısı yazmalarını istedim. İçerisinde tek bir kelime Kürtçe dahi olsa yazmalarını istedim. Bu konuda onlara yalvardım ama hiçbiri yazısında tek bir Kürtçe kelime kullanmadılar. Tarık beye söyledim Kürt kelimesini yaz dedim yazmadı. Ya korktular ya da inançları bu yöndeydi. Türklerin inancı buydu, Kürtlerin de inancı buydu.
1920'de Mustafa Kemal Türkiye'ye ulaşma Harekatını örgütledi. Yeni Türkiye’ye geçiş planıydı. O dönemde Osmanlı parlamentosu, yeni Türkiye'nin sınırlarını belirleyen bir ulusal antlaşma taslağı hazırladı. Bu karala birlikte Türkiye’nin il ve ilçelerin isimlerini değiştirdiler. Ne kadar Kürt ismi varsa hepsini Türkçeleştirdiler. Ermeni isimlerini de değiştirdiler. Amaçları Kürt halkının hafızasından Kürt coğrafi ve tarihini silmekti.
Peki bu konuda Başarılı oldular mı?
Hayır yapamadılar ama bir yere kadar başardılar. Köy ve kasabaların isimlerini Türkçeye çevirdiler. Kürtçe olan bazı bölgelerin isimleri unutuldu. . Özellikle Şeyh Said isyanından sonra Kürt köy ve şehirlerinin isimlerinin değiştirilmesine yönelik kampanyalar hızlandırıldı.
Siz devlet tarafından dört kez tutuklandınız. Bir keresinde Hakim size Kürdistan yok, Kürt yok, Kürtçe yok, hiçbir şey yok dediğinde siz ona nasıl cevap verdiniz. İspatlamak için evet var demek için ne yaptınız?
Hakim var dedim. Bir keresinde Musa Anter'ın duruşmasında Kürt ve Kürdistan olmadığını söylediğiniz. Dedim ki yurt dışından bir heyet çağırın ve doğuya gönderin orada araştırma yapsınlar, var mı yok mu görsünler! Söylediğiniz şey Türkiye içerisinde konuşulan birşeydir. İngiltere'deki Cambridge Üniversitesi ile Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi'ndeki bilim adamlarının araştırma yapması için o üniversitelerden insanların getirilmesi daha iyi olur. Daha sonra Musa beyi serbest bırakmaya karar verdiler. Şunu da söylemek istiyorum. Beni defalarca tutukladılar, peşime düştüler, bıraktılar ama bana hiçbir zaman işkence yapmadılar, hakaret etmediler. Ama arkadaşlarıma işkence yaptılar. Nedeni de şuydu ben her zaman yasal yollardan hareket etmemiz gerektiğine inanıyordum. Siz kendi arkadaşlarınız arasında Kürt ve Kürdistan’dan bahsediyorsunuz. Ama kendinizi koruyamıyorsunuz. Bunun dışında her zaman içinizde casuslar vardı. Sizin aleyhinize şahitlik ediyorlar. Ama kanuna uygun ve açık bir şekilde çalışırsanız o zaman her şey gözler önünde ve saklamaya gerek kalmıyor. Ben cezaevindeyken bine yakın tutuklu vardı. Bunlardan bazılarının avukatı dahi yoktu. Bu bahsettiklerim 1966 yılındaydı.
Musa Anter ve İsmail Beşikçi gibi birçok şahsiyetin avukatlığını yaptınız?
Ne yapıp ne yapmadığımı söylememe gerek yok ama Beşikçi'yi avukatlık yapmadım. Ama ne pahasına olursa olsun yapmak istedim. Ama DP ve HADEP’lilerin savundum. DP’liler tutuklandıklarında ben onları koruyacağımı söyledim ama bize vekaletname vermediler. Şunu da söyleyeyim ben hiçbir siyasi mesele için kimseden bir kuruş para almadım. Hepsini kendi cebimden karşıladım. Bize vekaletname vermelisiniz diyordum bu işi bilmeyen biri size avukatlık yapmaya çalışırsa perişan olursunuz! Diyordum. Benim avukatlık yapmamı kabul etmediler. Paris'e gittim ve Kendal Nezan ile görüştüm. Kendal Leyla Zana'ya çok yardımcı oldu. Ona Leyla ile telefonla konuş ona yardım etmemi kabul etmesini söylemesini istedim. Leyla kabul etti ama Türkiye'ye döndüğümde fikrini değiştirdi ve geri çekildi. Bunlar hiçbir şey yapmamışlardı, hiçbir söz etmemişlerdi, ben onların avukatı olsaydım beraat ederlerdi. Bir kaç avukatları vardı hepsi Kürttü ama hakimler gibi düşünüyorlardı. Sonuç itibariyle 15 yıl hapis cezası aldılar.
Şunu demek istiyorsunuz, eğer siz onların avukatlığını yapmış olsaydınız ceza almazlar mıydı?
Kesinlikle beraat ederlerdi çünkü suç işlememişlerdi. Ben HEDEP’in avukatıyken Sırrı Sadık tutuklandı. O da o grupla birlikteydi, bana şöyle dedi: “Mehmet bey, savunmanızı bu şekilde yazdığınızı bilmiyorduk. Bilseydik size önceden vekalet verirdik.”. Hepsi beraat etmişlerdi. /Rudaw