Ögmundur Jónasson: 'Demokratik bir Kürdistan, Türkiye, Rojava ve İran'da Kürt meselesine güç verir'

İzlanda eski Adalet Bakanı Ögmundur Jónasson, “İran’ın Kürdistan Bölgesi’ne saldırılarıyla Türkiye’nin Rojava ve Irak Kürdistan’ındaki saldırı ve baskılarının genel olarak Kürtleri hedef alan bir politika olduğunu” ifade ederek, Kürtlerin “dillerini, kültürlerini ve geleneklerini koruyarak yenilmez olabileceklerini” söyledi.

Ögmundur Jónasson: 'Demokratik bir Kürdistan, Türkiye, Rojava ve İran'da Kürt meselesine güç verir'
Türkiye’de yeni barışı sürecinin domino etkisi yapacağını belirten Jónasson, böyle bir sürecin ihtimal dahilinde olup olmadığı yönündeki soruya, “Bence dışarıdan baskıya ihtiyacı var. Avrupa'dan, ABD'den, NATO'dan gelecek baskılara ihtiyaç var. Biliyorsunuz 2015 ve 2016'da vahşet başladığında NATO yaz sonunda Brüksel'de bir toplantı yapmıştı ve anladığım kadarıyla gelişmelere yeşil ışık yakmıştı ve sonra olanları gördük” yanıtını verdi.
 
Kürdistan Bölgesi’nin statüsünün tehdit ve baskı altında olduğunun farkında olduklarını ifade eden İzlanda eski Adalet Bakanı Ögmundur Jónasson, “Son dönemde Rojava’da, Irak Kürdistanı ve Türkiye sınırlarında şiddet olaylarında artış görüyoruz. Bu konuda çok endişeliyiz ve neler yapabiliriz onu anlamak istedik. Çünkü bu elbette sadece saldırı altındaki halk için değil, tüm bölge için bir tehdittir; işte bu yüzden jeopolitik karmaşıklıkları anlamak için buradayız” dedi.
 
İran’ın füze ve İHA saldırıları ile Türkiye’nin askeri operasyonlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Jónasson , “Sadece Türkiye’yi suçlayamayız, bütün Batı Cephesi, NATO, Avrupa Birliği, bunların hepsi konuya müdahildir. Abdullah Öcalan'ı çeyrek asırdır hapseden İmralı rejiminden bahsediyoruz. Kürt halkına bakın bunlar sizin de başınıza gelebileceğini anlatmaya çalışıyoruz. Bu, bizimle olmayan herkesin başına gelebilir, burada Avrupa Birliği'nin, Amerikalıların ve NATO'nun da bunda rolleri olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
 
İzlanda eski Adalet Bakanı Ögmundur Jónasson Rûdaw TV’de yayınlanan “Rûdawî Emro” programda Nwêner Fatih’in sorularını yanıtladı:.
 
İzlanda'nın Kürt meselesini aşinalığına ilişkin konuşan eski bakan Jonasson şu ifadeleri kaydetti:
 
"Aslında İzlanda'da Kürt meselesine her zaman ilgi ve aşinalık vardı. Biz İzlandalılar olarak Danimarka Krallığı'nın bir parçasıydık ve bağımsız olmak istiyorduk. Malumunuz 1944’te bağımsızlığımızı kazandık. Bağımsızlığımızı coğrafya ve kültüre dayalı olarak kurduk ve bu nedenle aynı hakları isteyen herkesi iyi anlıyoruz. Gençlik yıllarımda Kürt meselesi hakkında çok şey okurdum. O dönemde İzlanda’nın farklı siyasi taraflarında gerek sağ cenahtan gerek sola cenahtan siyasetçiler Kürt meselesini savunuyorlardı. Bu şahsiyetlerden biri de dedemin kardeşiydi. Muhafazakâr bir adamdı. Öte yandan Kürtler hakkında çok yazan solcu bir gazetecimiz vardı, bir de Erlendur Haraldson vardı."
 
Hangi yıllardan bahsediyorsunuz, yetmişler mi?
 
"60’lar. Ben 1948 yılında doğdum. O dönem oldukça meraklıydım her şeyi merak ediyordum. Daha sonra Erlendur Haraldsson İzlanda Üniversitesi'nde profesör unvanını aldı. 1960'lı yıllarda Almanya'da Irak Kürtlerinin sözcülerinden biri oldu, Barzani'yi dağlarda ziyaret etti ve dostu oldu. Bir kitap yazdı, ben de o kitabı okudum. Bu alanda çok sayıda köşe yazısı da okudum, dolaysıyla temel olarak bu şekilde aşinalığım pekişti. Birkaç yıl önce Erlendur Haraldsson Barzani'yi (Başkan Mesud Barzani) ziyaret ettikten sonra vefat ettiğinde, cenazesinde tabutunu taşıyanlardan biri de bendim. Biliyorsunuz, onunla siyasi olarak aynı fikirde olduğumuz için değil, çünkü öyle değildik, ancak birlik içindeydik, ikimiz de Kürtleri destekliyorduk. Dolayısıyla İzlanda'da Kürtlere destek olmak ve Kürt sorununu anlamakta her zaman yanımızda olmuştur."
 
Jonasson, "Adı Kürdistan olan bu coğrafya İzlanda halkı için tandık bir yer diyebilir miyiz?" sorusuna ise şu cevabı veriyor:
 
"Evet tanıdık. Benim Kürt meselesine yaklaşımın geçtiğimiz yıllarda Starsburg ve Avrupa Konseyi'ndeki çalışmalarım aracılığıyla olmuştu. Orada çoğu Türkiye’den olmak üzere çok sayıda Kürtle tanıştım. “Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürdistan'a Barış” diye uluslararası bir girişimin parçası oldum ve Türkiye'yi birkaç kez ziyaret ettim. Beş kez ziyaret ettim ve Kürt sorunu için çalışan birçok insanla tanıştım. Şu anda Kürdistan Ulusal Kongresi'nin (KNK) daveti üzerine Irak Kürdistanı'ndayım. Burada birçok siyasi partiyi ziyaret ettik, tüm siyasi partilerle temasa halindeyim. Bu ülkenin politikalarının yanı sıra coğrafi karmaşıklıkları hakkında da bilgi edinmek için buradayım. Bunu yapmak benim için çok heyecan verici oldu."
 
Küerdistan Bölgesi'ne ziyaretine ilişkin, "Ziyaretinizin amacı siyasi partilerle temas kurmak olduğunu söyleyebiliriz. Sanırım geçen hafta Kürdistan'daki tüm siyasi partilerle görüştünüz. Değil mi?" sorusuna ise Jonasson şu değerlendirmeleri kaydediyor;
 
"Evet, aynı zamanda durumu anlamak istedim. Biliyorsunuz Türkiye'de başta Kürtler olmak üzere binlerce kişi, akademisyen, avukat, gazeteci hapsedildi. Son dönemde Rojava’da, Irak Kürdistanı ve Türkiye sınırlarında şiddet olaylarında artış görüyoruz. Bu konuda çok endişeliyiz ve neler yapabiliriz onu anlamak istedik. Çünkü bu elbette sadece saldırı altındaki halk için değil, tüm bölge için bir tehdittir; işte bu yüzden jeopolitik karmaşıklıkları anlamak için buradayız."
 
Röportaş şöyle devam ediyor:
 
Sayın Jónasson her biri farklı politika ve siyasi görüşe sahip siyasi partilerle görüştünüz. Irak Kürdistan Bölgesi'nin büyük bir tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz? Yaptığınız görüşmelerde bunu hissettiniz mi?
 
"Evet hem de çok, bence bu sorunun ana unsuru. Görüştüğümüz herkes barış istiyordu, herkes Türk ordusunun sınır bölgelerinde yaptığı vahşetin son bulmasını istiyordu. İster bu burası olsun ister Rojava. Bilirsiniz işte, adım adım jeopolitik karmaşıklıklar hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Demek istediğim şu ki, demokratik ve güçlü bir Irak Kürdistanı'nın Türkiye'de, Rojava’da ve İran'da her yerde Kürt meselesini güçlendireceğini herkes biliyor. Bu yüzden İran'dan gelen bu saldırıları görüyoruz. Tam da bu yüzden Türkiye'nin Irak Kürdistanı üzerindeki baskısını arttırdığına şahit oluyoruz. Bu nedenle Bağdat burayı zayıflatmak istiyor. Ancak asıl amaç burayı zayıflatmak değil, tüm bölgedeki Kürt meselesindeki rolü nedeniyle Irak Kürdistanı'nı zayıflatmak istediğini görüyoruz."
 
O zaman büyük tablo bu mu?
 
"Bence açık sözlü bütün gözlemciler olan bitenlerin farkında."
 
Yani amaç sadece Kürdistan’ın bu parçası değil?
 
"Hayır."
 
Harita üzerindeki büyük resim budur o zaman?
 
"Evet. O zaman soru şu; bir çıkmazı nasıl görebiliriz, nitekim çok ölümcül bir çıkmaz. Saldırı altında olan insanlar için ölümcül. Ölümcül dememdeki kastım bu çıkmaz Orta Doğu’nun tamamını ve dünya barışını tehdit ediyor. Dolayısıyla burada yapılması gereken şey bu çıkmazı aşmanın bir yolunu bulmaktır. Burada geriye dönüp tarihe, barış sürecinin devam ettiği, İmralı'nın kapılarının açıldığı, Abdullah Öcalan'ın barış sürecine katılabildiği 2013 ve 2015 yıllarına bakıyoruz. Böylesi bir süreç yeniden  başlarsa bunun domino etkisi yaratacağını düşünüyorum. Bu çıkmazı kırmanın tek yolunun bu olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla Kürdistan'ın sorunlarının tüm Kürtler için, tüm Kürt bölgeleri için evrensel olduğunu görüyorum."
 
Kürdistan’a yapılan saldırılardan bahsettiniz, İran yersiz gerekçelerle Kürdistan’a saldırı düzenliyor!
 
"Evet."
 
İzlandalı eski Bakan Jonasson, "İran’ın saldırılarına karşı özellikle uluslararası toplum nezdinde neler yapılabilir?" sorusuna;
 
"Burada sadece Türkiye’yi suçlayamayız, bütün Batı Cephesi, NATO, Avrupa Birliği, bunların hepsi konuya müdahildir. Abdullah Öcalan'ı çeyrek asırdır hapseden İmralı rejiminden bahsediyoruz. Kürt halkına “bakın bunlar sizin de başınıza gelebilir” diye anlatmaya çalışıyoruz. Bu, bizimle olmayan herkesin başına gelebilir, burada Avrupa Birliği'nin, Amerikalıların ve NATO'nun da bunda rolleri olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu Orta Doğu genelinde çok ciddi bir duruma dönüşebilir. İran saldırısını yakın zamanda duymamız ve bunun Batı medyasında geniş yer alması dikkat çekicidir. Ancak son aylarda gerçekleşen bu tür saldırılar, Bağdat'ın Irak Kürdistanı'nın egemenliğini zayıflatmak için nasıl önlemler aldığına dair gelişmeler hakkında yayın görmedik, Türkiye'nin bu ülkeye uyguladığı baskıya dair bir şeyler yayınladıklarını göremedik. Bütün bunların tartışılması ve Batı'nın bunun kendi sorumluluğunda olduğunu bilmesi gerekiyor. Eski ABD Başkanı Dwight Eisenhower 1952'de yaptığı bir konuşmada dikkat edilmesi gereken hususların kurumsal toplumun ve askeri sanayinin kontrolünü kaybetmemek olduğunu söylemişti. Şimdi bunun kontrolünü kaybediyoruz, bu olgu bütün dünyaya hakim, buna bir son verilmesi gerekiyor. Avrupa'ya döneceğiz ben de İzlanda’ya geri döneceğim ve bunun sorumluluğunun hepimizde olduğunu anlatmaya başlayacağız." cevabını veriyor.
 
"İzlanda denildiğinde küçük bir halktan bahsediyoruz, ancak öz savunmada başarılı oldunuz. Kürtlerin İzlandalılardan öğrenmesi gereken tecrübelerden bahsedir misiniz?" sorusunu Jonasson;
 
"Bizi asıl güçlendiren şey kendimize olan güvenimizdi. Biz sadece 400 bin kişiyiz. Ancak hiçbir zaman 400 bin mi ya da 400 milyon kişi olduğumuz konusunda emin olamadık. Çünkü bunun önemli olmadığını biliyoruz. Kendimize olan güvenin daha önemli olduğunu biliyoruz. Şunu açıkça söyleyebilirim, kültürüne ve diline sahip çıkan, sosyal adalet için çalışan bir millet asla yenilmeyecektir. Ama birisinin kültürünüzü çalmasına, dilinizi çalmasına, kültürünüzü çalmasına izin verirseniz, o zaman yenilebilirsiniz." diyor.
 
Jonasson, "Kültür ve var olmak … Kürt kültürü ve dili hâlâ tehdit ve yasak altındadır. Örneğin İran, Türkiye ve Suriye'de anayasa Kürtçe öğretilmesini yasaklıyor. İzlanda'da küçük bir halk olarak kültürünüzü ve dilinizi korumayı nasıl başardınız? sorusunu ise şöyle cevaplandırıyor:
 
"Çünkü onu korumak istedik, biliyorsunuz hiçbir şey kendi kendine olmuyor ama her zaman yapan birileri vardır, her zaman yapanlar vardır. Bir şeyi yaptığınıza ve onun için çalıştığınıza inandığınız sürece, yapmalısınız. Bizim için önemli olan bir diğer şeyin de toplum içindeki birlik olduğunu düşünüyorum. 2008 ve 2009'da büyük bir bankacılık krizi yaşadık ve şimdi bu krizi aştık. Peki bunu nasıl yaptık? İzlanda'da bir atasözümüz var, kötü hava şartlarında denizde başınıza bir şey geldiğinde kurtulmak için herkes var gücüyle küreklere asılmalı. Ama onların aynı gemide olması gerekiyor, herkesin aynı gemide olması gerekiyor. Dolayısıyla bu asla sosyal uyum ve sosyal adalet fikrinin birbirinden ayrılamaz olduğu anlamına gelmez, bu paketin bir parçası olmalıdır."
 
Röportaj şöyle sürüyor:
 
Sizin devletiniz var Kürtlerin bir devleti yok. Böyle bir durumda Kürtler kendi kültürü ve dilini nasıl koruyabilir? Devlet sahibi olmadan.
 
"Kürtlerin geçmişte devleti yoktu ve onu koruyabildiler, devletsiz de bunu yapabildiler. Ama bunun nedeni, dilini ve kültürünü kaybeden Kürtlerin değil, onları zorlayan ve baskı altına alan başkalarının eylemleridir ve bunun durdurulması gerekmektedir. Burada tüm dünyanın sorumluluğu var, 2017 yılında Amed'de bazı aktivistlerle tanıştım, içlerinden biri hiç unutamayacağım bir şey söyledi. "Bizi dert etmeyin, ayakta kalacağız, sonuna kadar savaşacağız. Kaybetmeyeceğiz. Siz kendiniz için endişelenin, Avrupa için endişe edin, dünyanın geri kalanı için endişelenin ve onları bu rezaletten kurtarın" dedi. Dolayısıyla onu rezaletten kurtarmak için bu sözleri yayınlamak için buradayız ve son yıllarda bunu yapmaya çalışıyoruz.
 
İzlanda'da pek çok toplantı yaptım, halka açık toplantılar yaptım, pek çok makale yazdım ve başkaları da bunu yaptı ve şimdi bir şeylerin değiştiğini düşünüyorum. İsrail'e, Filistin'e bakarsanız, Ukrayna'ya bakarsanız tarihin Şubat 2022'den itibaren başladığını söylüyorlar. Onların deyimiyle haksız Rus işgaliyle başladığını söylüyorlar. İsrail'de tarih yok ve 7 Ekim'de başladı. Ama herkesin bir tarihi var, Yahudilerin bir tarihi var, Filistinlilerin bir tarihi var, Ukrayna'nın da bir tarihi var. Artık Orta Doğu ve Ukrayna'da işler ciddileştiği için insanlar tarihe daha fazla ilgi gösteriyor. Şimdi 1920'ye kıyasla daha çok insan Sevr'den bahsediyor, daha çok insan Lozan'dan bahsediyor. Biliyorsunuz dünya tarihin öneminin farkına varıyor ve bu Kürtler ve Kürt meselesi için iyi bir şey. Kürtlerin ne kadar büyük bir halk olduğunu, nasıl zorlandıklarını, dillerini, kültürlerini bilirsek işlerin değişeceğini düşünüyorum. Şimdi her zamankinden daha iyi bir şans var. Ancak bundan daha da önemlisi kalıcı bir barış sürecinin yeniden başlatma ihtiyacının farkında olmaktır."
 
Barış Süreciyle ilgili sormak istiyorum. Türkiye’de yeniden bir barış sürecinin başlaması şansı var mı?
 
"Bence dışarıdan baskıya ihtiyacı var. Avrupa'dan, ABD'den, NATO'dan gelecek baskılara ihtiyaç var. Biliyorsunuz 2015 ve 2016'da vahşet başladığında NATO yaz sonunda Brüksel'de bir toplantı yapmıştı ve anladığım kadarıyla gelişmeler yeşil ışık yakmıştı ve sonra olanları gördük. Siz ne olduğunu biliyorsunuz, ben ne olduğunu biliyorum ama dünyadaki diğerleri bilmiyor; bunun için halk mahkemesine, Paris'teki insanların mesele üzerinde durup vahşetlerini sona erdirmek için toplandığı halk mahkemesine ihtiyaç vardır. Türkiye'deydim oradaydım, iki gün oradaydım ve yıkımı kendi gözlerimle gördüm. Yarım milyon insan yerinden edildi ve bunu kamuoyuna açıklayana kadar durmayacağıma dair kendime söz verdim. Bazı tanıkların ardından onları da davet ettim. İzlanda'ya gelin ve bize olan bitenleri anlatmaya başlayın. Ama dünya sessizdi, dolayısıyla asıl yapılması gereken şey şu; böyle bir durumda olan bitenlerin ne olduğunun bilinmesini istiyoruz. Biz şimdi Irak Kürdistanı'nın sınır bölgelerinde neler olup bittiğini herkesin bilmesini istiyoruz. Türkiye'nin saldırıları nedeniyle Rojava’da neler yaşanıyor bunu Avrupa Birliği'ne, NATO'ya, ABD'ye ve Avrupa halkına anlatmak istiyoruz. Böyke bir durumun kabul edilmemesi gerekiyor. Çünkü baskı halktan gelmeli."
 
Rojava’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
 
"Rojava’nın geleceğini, genel olarak Kürdistan'ın geleceğini Türkiye'de, burada, Rojava’da ve İran'da nasıl gördüğümü anlatırsam eğer; Kürtler konusunda çok iyimserim, çok iyimserim ama zaman gerekiyor, yıllar gerekiyor. Ama her şey çok çabuk gerçekleşebilir, her şey çok çabuk değişebilir eğer barış sürecini yeniden başlatabilirsek. Daha önce domino teorisinden bahsetmiştim, burada başlıyorsunuz ve sonra diğeri, etkinin devam edeceğini biliyorsunuz ve böyle devam ediyor. Ne olacağını tam olarak bilmiyorsunuz ama bu herkes için daha iyi, daha iyi olacak."
 
Eğer bir tavsiyede bulunacaksanız, Kürtler İzlanda tecrübesinden nasıl yararlanabilir?
 
"Daha önce de ifade ettiğim gibi kültür, dil ve gelenekler, sizden çalmalarına izin vermeyin. O zaman yenilmez olursunuz."
 
Dil, kültür ve gelenekler...
 
"Ve tabi ki toplumsal birlik, toplumsal adalet hepinizi aynı gemiye bindirecektir."
 
Bu sorum Kürtlerle ilgili değildir, ülkeniz İzlanda neden Avrupa Birliği üyesi değil?
 
"İzlandalıların çoğunluğu buna karşı; balıkçılığımızın Avrupa'nın kontrolüne geçmesini istemiyoruz ve bu alandaki payı kendimize saklamak istiyoruz, ana sebeplerden biri de bu. Ancak AB'nin her zamankinden daha merkezi hale gelmesinin başka nedenleri de var. Bana göre fazlasıyla pazarlama, ekonomik pazarlamaya dayalıdır ve pazarlama toplumu demokrasiden uzaklaştırır, demokrasiyi ortadan kaldırır. Avrupa fazla merkezileşti ve fazla pazara dayalı hale geldi. Avrupa Birliği’nde en kötü fikir ki bana göre en iyisiydi, Avrupa’daki eyalet fikriydi. Avrupa’daki eyaletler, Avrupa bölgeleri ve ülkeleri değil. Bu fikir birçok sorunun çözümü olabilirdi. Yeni kapılar araladı. Eğer AB bölgelere dayalı olsaydı o zaman halkın kültürüne, diline ve iradesine bağlı olurdu; benim desteklediğim türde bir gelecek olurdu ama bu artık bir merkezi pazar şirketine girme, hayır, teşekkür ederim böyle kalabilir." /Rûdaw