İran'ın Ortadoğu'daki oyunları

İsrail de Hizbullah karşısında yeni bir savaşa girmek istemiyor. Suudi de artık İran'a karşı vekaleten savaş yürütmenin ağırlığını hissetmeye başladı

İran'ın Ortadoğu'daki oyunları

Mısırlı yazar Tarık Osman, son yıllarda Ortadoğu'da Arap Baharı olarak adlandırılan siyasi değişiklikler sonrası İran'ın Ortadoğu'da hakimiyet alanını genişletmek için fırsat kolladığına dikkat çekiyor.

Mısırlı yazar Tarık Osman Foreign Affairs dergisinde yayımlanan makalesinde, İran'ın Ortadoğu'da liderlik sağlamak için koalisyon güçlerinin 2003'ten sonra Irak'a düzenlediği hava saldırıları ile Irak'ı Şii devletine dönüşmesini birer fırsat olarak gördüğünü belirtiyor.

Makalede ayrıca Lübnan'daki Hizbullah örgütünün, son 10 yılda ülkedeki en güçlü askeri ve idari yapı haline geldiğine de yer veriliyor.

İran'ın hakimiyet kurmak için yarattığı fırsatlar ve yürüttüğü siyasetten şöyle bahsediliyor:

"Suriyeli yetkililerin Şam yönetimini ayakta tutabilmesi için İran'a ihtiyacı var. İran ayrıca Yemen'de, Suudi'nin desteklediği hükümet yanlısı güçlere karşı, Şii milislere (Husi) mali ve askeri yardımda bulunuyor. Bütün bunların sebebi koalisyon güçlerinin Irak'a saldırıları ve Arap Baharı olarak özetlenebilir. İran söz konusu ülkelerde Şii siyasi sisteminin bir kopyasını kurmaya çalışıyor. Ancak bu adım İran'ın kültür ve toplumsal konumunu olumsuz etkileyecek.”

Tarık Osman, İran'ın, Ortadoğu'daki ülkeler arasında sadece Mısır'ı kendi seviyesinde gördüğünü belirterek, Arap dünyasındaki liderlik yarışında yaşananları, "Ancak Mısır 30 yılı aşkın süredir siyasi meydandan uzak. Ülkedeki iç sorunlar Mısır'ın kısa vadede meydandaki yerini geri alamayacağını gösteriyor. Suudi Arabistan da bu durumdan faydalanarak, Mısır'ın sahadan çekilmesiyle daha iyi şekilde İran'ın önünü kesebiliyor. Çünkü Suudiler bölgede bu güce sahip tek ülke” olarak açıklıyor.

Son yarım asırda yaşananların bölgede Fars ve Arap yetkililerinin ilişkilerini daha da gerilediğini belirten yazar, İran'ın petrolden dolayı -Körfez ülkelerinin durumu son yıllarda değişse de- siyasi ve kültürel olarak Suudi'yi kendi seviyelerinde kabul etmediğini belirtiyor.

Osman, "İran'ın, Körfez ülkelerinin gerici siyasi sisteminin halkın ayaklanmasına yol açacağını bildiğini, bu yüzden Humeyni devriminin mahiyetini oluşturan 'dini meşruiyet ve halkın temsiliyetini' birleştirdiği” görüşünü savunuyor.

Osman, yazının devamında şunlara yer veriyor:

"8 yıl süren İran - Irak savaşının ardından İranlı siyasiler ve ülke kamuoyu iki görüşe ayrıldı: Bir bölümü kendilerini Körfez ülkelerinden daha üsttün görürken, diğerleri ABD ve Körfez ülkelerinin planına kurban gittiklerini düşünüyordu. Bu iki ayrı his son 12 yılda siyasi Şia'nın lokomotifi oldu.

İran - Irak savaşından 20 yıl sonra bile Tahran, Ortadoğu'da konumunu güçlendirecek güçte değildi. İran, bir taraftan ekonomik olarak sağlam değildi, diğer taraftan da muhafazakarla reformcular arasındaki çekişmeden dolayı bölgedeki sorunlara zaman ayıramıyordu. Ancak son 10 yıl İran'ın beklediği zaman dilimiydi.”

İran'ın Ortadoğu'daki gelişmeleri gözlemleyecek seviyede olan tek ülke olarak görmesinin sebebi Tarık Osman'a göre, kendilerini dini meşru bir yönetim olarak kabul ediyor olmaları ve komşu ülkeler arasında siyasi olarak en demokratik ülke olduklarını iddia etmeleri.

İranlılar, Çin ve Rusya gibi bölgedeki diğer ülkelerin yoksun olduğu bir medeniyet ufkuna sahip olduğunu öne sürüyor.

Amerika'nın Ortadoğu'ya karşı bazı politikasının İran'ın bu şekilde düşünmesine neden olduğunu söyleyen Tarık Osman, "ABD'nin bölgede Asya'nın doğusuna odaklanmasının yanı sıra İran'ın nükleer anlaşması, Tahran'ın ekonomik olarak güçlenmesine neden oldu” diyor.

Amerika'nın son on yılda Ortadoğu'daki ülkelerde barışı sağlamak adına girişimlerden vazgeçtiğini belirten Osman yazısında, "ABD diğer sorunların çözümünde bölgesel güçleri ararken, İran da bu rolü üstlenmesi için kendisini birinci aday olarak görüyor” ifadesini kullandı.

Tarık Osman, İran'ın önümüzdeki birkaç yıl daha hakimiyetini genişletmeye devam edeceğini ifade ederek şunları sıralıyor:

"Tahran, kendisine yakın grupların İsrail tarafından hedef alınmasını engelleyecek. Bu yüzden Hizbullah'ın İsrail tarafında büyük bir tehlike olarak görülecek ölçüde büyümesine izin verilmemeli.

İran, daha fazla büyümesine engel teşkil edemeyecek kadar Suudi Arabistan'ı zayıflatmaya çalışacak.

Laik Arapların güçlenmesini önlemek için Irak, Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ihtilafın devam etmesini sağlayacak.”

Tarık Osman makalesinde İran'ın lider olma ve hakimiyet sağlamak için ilk iki maddeyi kolaylıkla yerine getirilebileceğini dile getirerek, "İsrail de Hizbullah karşısında yeni bir savaşa girmek istemiyor. Suudi de artık İran'a karşı vekaleten savaş yürütmenin ağırlığını hissetmeye başladı” dedi.

Yazar üçüncü maddenin sorunlu olacağını belirterek, "Uzun vadede, İran diğer dini etnik grupları anti - Sünni olarak tanımlayacaktır. Ülkelerinde siyasal sistem ve idari yapının belirlenmesinde rol üstlenen söz konusu gruplar, tehlikeye girdikleri anda İran'ı işgalci bir güç olarak tanıtabilir. Ancak toplumsal ve kültürel bir güç olarak İran'ın tarihi kimliği ciddi bir tehdit bekleyecek” değerlendirmesinde bulunuyor.