Ağrı Belediye Başkanı Sayan: PKK artık Öcalan'ı dinlemiyor

Kendine has tarzı ile sosyal medyada takip edilen bir figür haline gelen Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu.

Ağrı Belediye Başkanı Sayan: PKK artık Öcalan'ı dinlemiyor

Kendine has tarzı ile sosyal medyada takip edilen bir figür haline gelen Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu.

Savcı Sayan, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın geçtiğimiz günlerde yayınlanan mesajı için de "Öcalan, kendi örgütünün Amerika’nın güdümüne girdiğini, Ortadoğu’da büyük bir felakete sebep olacağını ve bu felaketin altında Kürtlerin de, Türklerin de, Arapların da ezileceğini gördü. Kendi örgütüne ayar çekmeye çalışıyor, fakat örgüt onun kontrolünden çıktı" dedi.

Kübra Par'ın röportajından Kürtler ve Öcalan ile ilgili bölüm:

Amerika Birleşik Devleti Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ederken bir taşla iki kuş vurmak istedi. Birincisi, o günkü şartlarda Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye vererek, kendi amaçları doğrultusunda Türkiye’den bir şeyler kopardı. İkincisi, “Ben Abdullah Öcalan’ı Türkiye’nin başına bela ederim. Dolayısıyla her zaman benim dediğimle oturur, benim dediğimle kalkar. Türkiye’ye karşı istediğim gibi kullanırım, bu maksatla Türkiye’ye verdim” mesajıydı. Fakat bugün görüyoruz ki Abdullah Öcalan artık ABD’nin dediklerini yapmıyor. ABD’nin dediklerini yapmayınca, ABD, Abdullah Öcalan’ı PKK’dan ayrı değerlendirmeye başladı. Dolayısıyla PKK üzerinden Türkiye’ye saldırmaya başladı. Çözüm sürecinin bozulmasına baktığımızda da bu süreci bozanın PKK olduğunu görüyoruz. Onlar da ABD’nin desteğiyle bu işi yapmıştır, çünkü Abdullah Öcalan ABD’nin kontrolünden çıktı. Abdullah Öcalan ile Türkiye’yi karıştıramıyor, provokatif eylemler yaptıramıyor. Abdullah Öcalan içeride belki de Türkiye’nin işine gelecek söylemlerde bulundu, bu da ABD’nin işine gelmedi ve ABD, PKK’yı direkt kullanmaya başladı. Şimdi süreç böyle devam ediyor. Ayrıca PKK da Abdullah Öcalan’ı dinlememeye başladı. Abdullah Öcalan’a çok bağlı milletvekilleri onun dediğini düşünebilir ama PKK’nın çözüm sürecini bozan ana kadrosuna baktığımızda, tamamen ABD’ye bağlı olduğunu görüyoruz. Abdullah Öcalan’ın mesajları artık PKK’nın cenahında dikkate alınmıyor. Bu da ileride PKK’nın içinde belki de bölünmeye yol açacak. Dolayısıyla Abdullah Öcalan, ABD’nin artık Kürtlerle oynadığını, Kürtleri komşu oldukları ya da yaşamış oldukları ülkeyle savaşa götürdüğünü anlamış. Bunu anladığı için de bu anlamda açıklamalar yapıyor. Aslında kendi örgütüne, “ABD’nin oyununa gelmeyin. Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı çıkmayın. Türkiye’nin hassasiyetlerine değer verin” mesajları vererek yardım ediyor. Ama Amerika, başka amaçlarda olduğu için PKK’yı hızlı bir şekilde kullanmak istiyor. PKK da artık ekonomik anlamda Amerika’ya muhtaç durumda ve göbek bağıyla buna bağlı. Böyle bir çatışma var ve bu çatışmanın içerisinde Abdullah Öcalan’ının söylemlerinin PKK’yı ne kadar kontrol altına alabileceğinin tahmin edilmesi çok zor.

Öcalan, kendi örgütünün Amerika’nın güdümüne girdiğini, Ortadoğu’da büyük bir felakete sebep olacağını ve bu felaketin altında Kürtlerin de, Türklerin de, Arapların da ezileceğini gördü. Kendi örgütüne ayar çekmeye çalışıyor, fakat örgüt onun kontrolünden çıktı. PKK artık ekonomik, stratejik, lojistik anlamda hâkim güçlerin güdümünde.

PKK artık Öcalan'ı dinlemiyor

Öcalan artık PKK’nın ABD destekli olarak bir şey yapamayacağını, sadece bölgeyi yakacağını anladı. Bunu hesaplıyor ve bundan rahatsız oluyor. PKK da artık Öcalan’ı dinlemiyor.

Ama Kürtler yoruldu. “Kürtler” deyince bunu PKK boyutuyla değerlendirene de karşı çıkıyorum. Kürtler bu ülkenin asli unsurudur, bu ülkenin sahibidir. Kürtlerle ilgili bir sorun varsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti oturur, konuşur, tartışır. Sadece Kürtlerle ilgili değil, ülkede hangi kesimle ilgili sorun varsa bunun çözüm noktası devlettir, hükümettir. Bunu bahane ederek insanları ölüme götürmenin bu memlekete ve millete fayda getirmediğini kırk yıldan beri görüyoruz. PKK bu işe başladığında 1 yaşında olan Kürtler şimdi 40 yaşında, 10 yaşında olan Kürtler 50 yaşında. Bu memlekete bir fayda getirdi mi? Bu seçimde Kürt bölgelerinde AK Parti’nin bu kadar yüksek oy almasına baktığınızda, burada HDP’nin ve PKK’nın kendisine bir ayar çekmesi gerekmiyor mu? Bu insanlar, “Biz artık yorulduk, üzerimizden siyaset yapmayın. Kürtlüğümüzü de Sezai Temelli’den falan öğrenecek değiliz, önümüzde Selahattin Eyyubi var, Bediüzzaman var. Artık bu oyunlara gelmiyoruz” demek istedi. İleride bunun meyvelerini toplayacağız.

Artık PKK’nın Kürtler üzerinde silah dışında hiçbir etkisi kalmamıştır. İdeolojik yüzde 10-15’lik bir tabanı farklı görüyorum. Artık baskıyla, ABD’nin planlarıyla bölgede güçlerini yeniden kazanmak istiyorlar. Bölge eski bölge değil, Kürtler eski Kürtler değil. En azından 1993 Kürtleri değil. Buna bu açıdan bakmak lazım. Tayyip Erdoğan, Kürt sorununun çözümü için gövdesini taşın altına koydu. Kürt siyasi hareketlerinin geçmişten bugünkü hareketlerine baktığımızda, Türk siyasetinde kim ki Kürtler için iyi bir adım atacak, mutlaka ona engel olmuşlardır. Özal’a baktığımızda, “Kürt siyasi hareketini temsil ediyorum” diyenler engel olmuştur. Erbakan’a baktığımızda onlar engel olmuştur. Bugün Tayyip Erdoğan’a baktığımızda, yine bunlar engel olmuştur. Demek ki bu bir dış projedir. Demek ki dışarıdaki hâkim güçlerle bunlar paralel düşünüyor. Çünkü o dışarıdaki hâkim güçlerde kim Türkiye’deki Kürt sorunuyla ilgili bir problemi çözmek istemişse, ya öldürülmüştür ya siyasi olarak yalnızlaştırılmıştır ya da gücünü kırmak için tezgâhlar kurulmuştur. Bu ülkenin birliği beraberliği için kim çırpınmışsa bir oyuna kurban gitmiştir.

Niye herkes İstanbul'daki yenilginin sebebini Kürtlere yüklüyor

İstanbul’da Kürt oyları PKK’ya mı bağlı? İstanbul’daki Kürt oyları konuşulunca niye millet PKK’ya dikkat çekiyor. Bu, oradaki Kürtlere, bize haksızlık değil mi? İstanbul’daki Kürtlerin hepsi PKK’lı mı? Kürt oyları deyince neden hemen Abdullah Öcalan’a bakılıyor? Bu, insanları oraya yönlendirme çalışması değil midir? Abdullah Öcalan ve PKK 2007 seçimlerinde yok muydu? Kürtler yine vardı. Niye herkes eksiğini Kürtlere bağlıyor? Herkes oy verdi de bir Kürtler mi oy vermedi?

Çözüm süreci çok iyi niyetlerle başlamıştı. Bölgede müthiş bir rahatlık yaratmıştı. İnsanlar tedirgin olmaktan kurtulmuştu. Artık ölümlerin olmayacağına, bir kardeşlik havasının hâkim olacağına canı gönülden inanmışlardı. Bunu gören hâkim güçler, Türkiye’nin şahlanacağını, savaşta harcanan parayla Türkiye’nin bölgede yıldız bir ülke olacağını anladı ve mutlaka çözüm sürecini bozmak istedi. 1990’ların başında, Kürtler dağa çıksın diye şiddetli işkenceler yapılmıştı. Filistin askıları, insanlık dışı muameleler yapılmıştı. Bunun temel sebebi Kürtlerin dağa çıkmasını istemeleriydi. “Türkiye’de isyan başlasın, ülke bölünsün parçalansın” isteği vardı. Bunu isteyen bir kısım FETÖ’cülerin, ABD’yle iş tutan işbirlikçilerin o günkü planları buydu. Çözüm sürecinde ise bunların dağdan ineceğini, Türkiye’nin rahatlayacağını anladılar. Bu sefer, dağa gönderdikleri insanların geri dönmemesi için bir tezgâh içine girdiler. Hendek savaşlarıyla, oradaki birtakım senaryolarla bu tezgâhı başlattılar. Çözüm sürecini bozanlar, dış güçler ve onun elinde olan PKK gibi örgütler, Türkler ile Kürtlerin kardeşliğini hazmedemedi. HDP demiyorum, HDP’nin içinde bu anlamda çok iyi niyetli siyasetçiler var. Elbette ki göbekten PKK’ya bağlı siyasetçiler de var ama gerçekten iyi niyetli, bu işin siyasi anlamda bir çözüme kavuşması gerektiğine dair önemli görüşleri olan siyasetçiler de var. Bunu bozdular, Türkiye’ye çok büyük haksızlık ettiler. Çünkü Tayyip Erdoğan siyasi hayatını bu işe adamıştı. Türkiye’de Kürt kardeşlerimiz her şeyi kabullenmişti. Yeter ki kan akmasın, insanlarımız birbirini öldürmesin. Oğlu askerde şehit olan Yozgatlı anne, dağda oğlu öldürülen Kürt annesini gerçekten kabullenmişti. Bu çok önemli bir olay. Kucaklaşabilirlerdi, ki bunu yaptılar da. Ama bunu gören, yıllardan beri Türkiye’yi parçalamak isteyen güçler süreci kendi kötü emellerine alet etti.

Öcalan son dönemde bunları gördü. Çözüm süreci olsaydı Türkiye’nin ne kadar rahatlayacağını gördü ve örgütüne tekrar bunu hatırlatıp, “Dikkatli olun. Amerika sizi bir defa kullandı, ikinci defa da kullanıyor. Bu sefer sadece Türkiye’de değil, bölgede bir ateşe benzin döküyorsunuz. Bu da o coğrafyanın komple yanması anlamına gelir. 10 bin kilometre ötedeki ABD’nin bize bir faydası yok. Aman bu coğrafyayı yakmayın” dedi. O anlamda SDG’ye çağrı yapıyor.

Öcalan bunları iyi niyetle söylemişse bu önemli bir aşama

Bir yandan da Suriye’de kurulacak güvenli bölge ile ilgili ABD bir çözüm bulmaya çalışıyor. SDG Komutanı Mazlum Kobani geçtiğimiz günlerde, Türkiye’yle dolaylı görüşmelerin olduğunu iddia etti. PYD Sözcüsü Salih Müslim de ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin bu anlamda bir arabuluculuk yaptığını iddia etti. SDG ile Türkiye arasında dolaylı da olsa bir görüşme var mıdır?

Bir görüşme olduğuna inanmıyorum. Tabii ben yerel siyaset yapıyorum. Türkiye’nin merkezi siyasetini yöneten Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız var, onlar adına konuşma haddine de sahip değilim. Güvenli bölge konusunun Türkiye için olumlu olacağını düşünüyorum. Ama Amerika’nın bu işlere bir çözüm getireceğine asla inanmıyorum, çünkü Amerika zaten bölgeyi karıştıran, silahları veren bir güç. Yardım yataklıktan bahsediyor, DAEŞ’in elindeki silahların menşeine bir baksın. Eğer terör örgütlerine yardım yataklıktan yargılanması gereken varsa önce ABD’nin yargılanması lazım. Ayaklarındaki ayakkabıdan tutun da altlarındaki arabaya kadar bunların menşei bellidir. Niye “Amerika çözüm üretecekmiş” diye birbirimizi kandırıyoruz? Neyin çözümünü üretecek? Bir taraftan benzin döküyorsun, öbür taraftan itfaiyeye küçük bir yardımda bulunup söndürmeye çalışıyorsun.