Kürtlerin Apê Musa’sı gideli 26 yıl oldu…

Kürtlerin ‘Ape Musa’sı, Kürt aydını, gazeteci- yazar Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da öldürüldü. Cenazesi ise 4 kişiyle kaldırıldı. Musa Anter’in Diyarbakır’daki yargılamalarından birinde savcının ‘Kürtçe diye bir dil yok’ demesi üzerine şu sözleri söylemişti: “Savcı bey, bir tavuğun bile 30 çeşit gıdaklaması vardır. Siz nasıl koskoca bir halkın dilinin 30 kelime olduğunu söylersiniz!”

Kürtlerin Apê Musa’sı gideli 26 yıl oldu…

Kürtlerin ‘Ape Musa’sı, Kürt aydını, gazeteci- yazar Musa Anter, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da öldürüldü. Cenazesi ise 4 kişiyle kaldırıldı.  Musa Anter’in Diyarbakır’daki yargılamalarından birinde savcının ‘Kürtçe diye bir dil yok’ demesi üzerine şu sözleri söylemişti: “Savcı bey, bir tavuğun bile 30 çeşit gıdaklaması vardır. Siz nasıl koskoca bir halkın dilinin 30 kelime olduğunu söylersiniz!”

Oğlu Dicle Anter ise babasını şöyle anlatıyor: “Kürtlerin bir halk olduğunu, cetvelle çizilen haritalar yüzünden parçalandığını ve asimile politikalarına maruz bırakıldığını yazdı. Barışçıldı, ayrım yapmadan herkesi sevdi. Bu işlerin silahla çözülmeyeceğini savundu.”

Musa Anter, Kültür-Sanat Festivali’ne katılmak için 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'daydı. Gündüz festivale katıldı, kitaplarını imzaladı. Akşam Seyrantepe Mahallesi'nde yeğeni gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğradı. Anter öldü, Miroğlu yaralandı. Bianet’ten Emel Gürcan 2012’de Musa Anter’e ilişkin şu yazıyı kaleme almıştı:

Musa Anter, resmi kayıtlara göre 1920'de Ziwinge'de (Eskimağara) doğdu. Beşkardeşti, ailesi çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştı. Annesi Fesla Hanım köy muhtarıydı. Anter 1944'te Ayşe Hale ile evlendi, Anter, Rahşan ve Dicle isimlerinde üç çocukları oldu.

Musa Anter İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi üçüncü sınıftan ayrıldı. Şark Postası ve Dicle Kaynağı'nda yazmaya başladı. İleri Yurt gazetesindeki Kürtçe şiiri 'Qimil/Kımıl' sebebiyle 1959'da cezaevine konuldu ve ünlü 49'lar davasında idamla yargılandı. 1963'te cezaevinde yattı, 1967'de sürgüne gönderildi, 1971 ve 1980 askeri darbelerinde cezaevine girdi.

Anter hayatı boyunca İleri Yurt, Dicle-Fırat, Barış Dünyası, Deng, Yön, Azadiye Welat, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Rewşen ve Tewlo'da yazdı, yedi kitap ve Kürtçe-Türkçe Sözlük yayımladı.

Abdülkadir Aygan, 2004'te "İtirafçı Bir JİTEM'ci Anlattı" adlı kitabında Anter cinayetiyle ilgili Binbaşı Ahmet Cem Ersever, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, Mustafa Deniz, "Hogir" kod adlı Cemil Işık, Suriye İstihbarat Örgütü El Muhaberat'ın eski elemanı Neval Boz, JİTEM Telsiz Kumanda Merkezi'nde görevli Ali Ozansoy, JİTEM Tim Komutanı Savaş Gevrekçi ve "Şırnaklı Hamit"in adını verdi.

AİHM Türkiye’yi mahkum etti

Anter Ailesi, aradan geçen sekiz yılda Türkiye'de yürütülen soruşturmada sonuç alamadığı için 2000'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Mahkeme ön kabulden sonra 2005'te tarafları uzlaştırmak istedi ve aileye 15 bin euro önerdi. Ama aile maddi tazminat yerine ihlal kararı çıkmasını istedi ve öneriyi reddetti. Sonuçta AİHM 19 Aralık 2006'da Musa Anter'in yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında yeterli soruşturma yürütülmediği için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 2. maddesi'nin iki kere ihlal edildiğine ve Anter Ailesi'nin mahkemeye etkin başvuru hakkının elinden aldığı gerekçesiyle AİHS'in 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye 28 bin 500 Euro ödemeye mahkûm oldu.

Dava JİTEM davasıyla birleştirildi

Cinayet uzun süre "faili meçhul" kaldıktan sonra 29 Haziran 2012'de tetikçi zanlısı Hamit Yıldırım Şırnak'ta yakalandı. Yıldırım’ın 2 Temmuz 2012’de tutuklanmasıyla dava zamanaşımından kurtulmuş ve soruşturma sonucu hazırlanan 25 Haziran 2013 tarihli iddianame 5 Temmuz 2013’te Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. Musa Anter Davası 23 Aralık 2014 tarihinde JİTEM Ana Davası ile birleştirilmiş ve 16 Ocak 2015 tarihinde ‘güvenlik’ gerekçesiyle Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilmişti. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararına itiraz etmiş ancak, itirazı değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 29 Ocak 2016 tarihli kararıyla iki davanın birleşmesi kesinleşmişti. Birleştirilen iki dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor.

25 Nisan 2016 tarihli duruşmada Musa Anter cinayetine ilişkin olarak ilgili bölgenin Terörle Mücadele Şubesi Ekip Amiri Hüseyin Özbilgin tanık olarak dinlenmiş, Musa Anter cinayeti olayında yaralanan AKP Milletvekili Orhan Miroğlu da hem bilgi ve görgülerini anlatmış hem de Hamit Yıldırım’ı teşhis etmişti.

Davada Mehmet Eymür, emekli tuğgeneral Veli Küçük, AKP'li Muhsin Kızılkaya, Diyarbakır Jandarma İstihbarat komutaı Cahit Aydın dinlendi.

Zamanaşımına 4 yıl kaldı!

Mahkeme tanık ifadelerine ve delillere rağmen davanın tek tutuklu sanığı olan Hamit Yıldırım’ı da serbest bıraktı. Cinayette adı geçenlerden Cem Ersever, Mustafa Deniz, Kutlu Savaş, Neval Boz öldürüldü. Abdulkadir Aygan İsveç’te yaşıyor, Yeşil’in akıbeti ise bilinmiyor. 11 Temmuz 2018 günü görülen Anter cinayetinin son duruşmasında Yeşil’in yaşadığını iddia eden Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Daire Eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in dinlenmesine karar verilerek dava 14 Kasım’a ertelendi. Apê Musa cinayet davası bu şekilde cezasızlıkla devam ederse 4 yıl sonra zaman aşımına uğrayacak.

“Babam Musa Anter…”

Oğlu Dicle Anter’in ağzından Musa Anter: Babam Musa Anter Türkiye'nin gerçeğiydi. Kürt'tü ve hayatı boyunca Türkiye'deki Kürtlerin sorunları üzerine çalıştı. Ayaklı kütüphane gibiydi, Avrupa'yı, Ortadoğu'yu ve Türkiye'yi iyi tanırdı.

Kürtlerin bir halk olduğunu, cetvelle çizilen haritalar yüzünden parçalandığını ve asimile politikalarına maruz bırakıldığını yazdı. Barışçıldı, ayrım yapmadan herkesi sevdi. Bu işlerin silahla çözülmeyeceğini savundu.

Biz 12 Mart 1971'den sonra İsveç'e yerleştik. Ağabeyim 1991'den bugüne kadar bilmediğimiz nedenlerle Türkiye'ye sokulmadı. Ama ben 1988'de Türkiye'de üç buçuk ay bedelli askerlik yapınca babamla her yaz görüşebildim.

Babam devamlı tehdit ediliyordu. Hatta birilerinin evine kadar gidip tanıdıklarının isimlerini verdiği, görüşmek istediğini ama gelenleri tanımadığı için reddettiğini anlatmıştı.

"Hayatı boyunca direndi"

Babamın söylemleri çoğu kişiyi rahatsız etti. Çünkü yıllarca cezaevinde yatmasına ve işkence görmesine rağmen hayatı boyunca direndi. Bu yüzden ortadan kaldırılmasına karar verildiğine inanıyorum.

Bu kararı babamı öldüren değil büyük bir teşkilat verdi. O teşkilatın içinde saf değiştiren eski PKK'liler de var. Ama bir dönem iddia edildiği gibi Musa Anter'i PKK'liler öldürmedi.

Babam Kürtler arasındaki çekişmelere üzülürdü. Hatta "Kafesteki tavuklar birbirini öldürür, dışarı çıkınca başına geleceklerden habersizlerdir" derdi. Bunu bildikleri için öldürüldüğü gün de babama böyle tuzak kurmuşlar, arabuluculuk durumu var gibi göstermişler.

‘Cenazesini bile defnedemedik’

Öldürüldüğü günü, hiç unutmuyorum. Haberi aldığımda İsveç'teydim. Bütün gün babama ulaşmaya çalıştım. Sanki içime doğdu, huzursuzdum. Eve vardığımda kızım Merve ağlıyordu, eşimin yüzü bembeyazdı. Gayri ihtiyari "Babam" dedim. Eşim kafasını salladı, yıkıldım. Ablamın eşi Şenol Yorozlu'dan detayları öğrendim. Cumhuriyet Gazetesi de sonradan görüş almak için aradı.

Akşam ailece bir aradaydık, babamın cenazesi için yola çıkmayı kararlaştırdık. Yakınlarımıza cenazeyi almamalarını, kendimizin defnedeceğini söyledik. Fakat cenazesini bile defnedemedik. Çünkü evlatlığı Süphan Mete imza atmış ve babamı sabahın erken saatlerinde apar topar Ziwinge'ye gömmüşler.

Diyarbakır Devlet Hastanesi'nden babamın eşyalarını almak isteyince hastanede kaydı olmadığı ortaya çıktı. Sadece otopsi raporu vardı. Babamı hastaneye kimin götürdüğü de meçhuldü. Defnedildiği yere ulaştığımızda, taziyeleri kabul ederken başımızın üzerinde helikopter eksik olmadı. Babamı ancak bir sene sonra vasiyeti üzerine şimdiki mezarına Akarsu'ya taşıyabildik. Musa Anter'in davası açıldığında, dönemin iktidarının, askeri makamlarının ve hatta Abdülkadir Aygan'ı öldürdüğünü iddia eden Emekli Albay Arif Doğan'ın dinlenmesi lazımdı.

AİHM'in 2006'daki yaşam hakkını ihlal kararını gülünç bulduk. Devlet öldürdüğü adamı niye korusun? 2007'de Ergenekon'a müdahil olmak istedik. Olamadık. Şu anda Ergenekon'da yargılananlar hep Fırat'ın doğusunda görevliydi, Ergenekon'un en büyük çalışma ağı Kürdistan'dı. Bunlardan bahsedince "Orasını karıştırma" dediler.

Babamın cinayetiyle ilgili adı geçen tetikçi Hamit Yıldırım şu anda cezaevinde. Yeşil kartlı, sözde hiçbir şeyi olmayan biri. Lüks evi, otomobili, devletle büyük ilişkileri var. Türkiye kendi gerçekleriyle yüzleşmedikçe şeffaf olamaz. Musa Anter cinayeti sadece tetikçinin üstüne yıkılmamalı, cinayette emri verenler ve parmağı olanlar yakalanmalı.”