Mazlum Abdi: Hiçbir güce taraf olmayacağız

Mazlum Abdi: Hiçbir güce taraf olmayacağız

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve üst düzey askeri yetkililerle görüşmelerde askeri, siyasi ve idari çalışma programlarına destek sunmalarını istediklerini belirten QSD Genel Komutanı Mazlum Abdî, ABD’nin yanlış kararlarının sonuçları gidermeye çalıştığını söyledi. Hem askeri hem de ABD ile QSD güçlerinin bölgedeki ilişkileri temelinde yeni bir planlama yapıldığını ve ortak çalışıldığını kaydeden Genel Komutan Abdî, ”ABD, Kuzey-Doğu Suriye’deki güçlerle (QSD ve MSD) Suriye sorununu çözmek zorunda. Bu çerçevede ilişkilerimiz sürüyor. Bazı gelişmeler var fakat henüz istediğimiz sonuca ulaşamadık” dedi. ABD’nin Kürtleri petrol bölgelerine süreceği iddiasının doğru olmadığını, Kürtlerin de böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini belirten Abdî, zaten petrol bölgelerinin 8 yıldır Kürtlerin denetiminde olduğunu hatırlattı. ABD ve İran arasındaki gerginliğin derinleşmesinin Suriye’ye etkilerine dikkat çeken Abdî, ”Bu çelişkiler içerisinde genel olarak hiçbir gücün tarafı değiliz, hiçbir güce taraf olmayacağız” şeklinde konuştu.

Yeni Özgür Politika’nın sorularını yanıtlayan QSD Genel Komutanı Mazlum Abdî, son görüşme trafiğinden olası yeni saldırılara, işgal altındaki alanların durumundan QSD’nin hazırlıklarına, İran ve Rusya’nın yanı sıra Mısır ve Arap dünyası ile ilişkilerine kadar Kuzey-Doğu Suriye’yi ilgilendiren konularla ilgili soruları yanıtladı.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, bu ayın ortalarına kadar yoğun görüşmeler yaptı. Türkiye, Irak ve Federe Kürdistan’ın yanı sıra Kuzey-Doğu Suriye’ye de geçerek görüşmeler yaptığı söylendi. Yılın ikinci haftasında Türkiye’de yeniden üst düzey temaslarda bulunan Jeffrey’nin ayrıca hem ENKS hem de bazı rejim muhalifleriyle görüştüğü biliniyor. Bu görüşme trafiğini, olumlu bir sürecin çabası olarak olarak mı görmek lazım?

Amerikan güçlerinin Rojava’dan çekilme kararı ve Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî işgali ardından bölgede değişen çok şey oldu. Amerikan güçlerinin varlığının pozisyonunda ve Suriye’de bulunan diğer güçlerde değişim yaşandı. Amerika bir kez daha bölgede askeri ve siyasi varlığını göstererek, bölgede yeni bir siyaset belirlemeye çalıştı. Jeffrey’in Suriye’yle ilgili ülkelere yönelik ziyareti gerçekleşti. Bu çerçevede bizim de James Jeffrey ve Amerikan üst düzey askeri yetkililerle görüşmelerimiz oldu. Biz de onların bölgedeki siyasetini anlamaya çalıştık. Aynı zamanda onlara taleplerimizi ve çalışma programımızı ilettik. Askeri, siyasi ve idari çalışma programlarımıza destek sunmalarını istedik. Şüphesiz her güç bölgedeki çıkarlarını gözeterek hareket ediyor. Bizim de bu dönemde Rojava ve tüm Kuzey-Doğu Suriye halklarının çıkarlarını korumak için Amerika ve Jeffrey ile yaptığımız görüşmeler oldu.

Son dönemde hem ABD-İran gerginliğinin derinleşmesinin Suriye sahasına da etkisinin olacağı hem de iç içe geçen bölgesel kontrol gayretiyle ABD-Rusya arasında Kuzey-Doğu Suriye’de lokal gerginlikler yaşandığı bildiriliyor. Bütün bu güçlerin kesişme noktalarındasınız. Sizin gözleminiz nedir?

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ardından Amerika ve İran arasındaki çelişkiler derinleşti. Bölgede ve Ortadoğu’da bulunan güçler arasında çatışma ve çelişkiler gelişti. Bunun Suriye’ye de etkisi oldu. Buradaki güçler arasında da çelişkiler arttı. Bu çelişkiler içerisinde genel olarak hiçbir gücün tarafı değiliz, hiçbir güce taraf olmayacağız. Esas olarak halkımızın, tüm Suriye halkının çıkarlarını dikkate alarak tüm taraflarla görüşmelerimiz devam edecek.

Arap dünyasının belirleyici aktörlerinden Mısır, Türk devletinin saldırgan yayılmacılığından rahatsız. Dolayısıyla Kuzey-Doğu Suriye’deki durum ve yönetim ile ilgili, ilişki ve görüşmeleri var. Sizin açınızdan Mısır’ın gücü ve olumlu rolü ne kadar etkili olabilir, bölgenizdeki Kürt-Arap birlikteliği düşünüldüğünde genel olarak somut bir destek var mı, Kürt ve Arap birliğindeki rol ve önemi nedir, neden daha önce Arap ülkeleriyle olan ilişkileriniz sınırlı kaldı?

Arap toplumuyla, özellikle Mısır ile ilişkilerimiz iyi düzeyde. Siyasi alandaki ilişkilerimiz güçleniyor. Mısır, Suriye sorununun çözümünde rol almak istiyor. Biz de bu çerçevede Mısır ile ilişkilerimizi güçlendiriyoruz. Önümüzdeki süreçte Mısır ile Suriye sorununu çözmeye katkı sunacak görüşmeler yapmaya çalışacağız.

Şimdiye kadar Arap toplumuyla ilişkilerimizin gelişmemiş olması bir eksiklikti. Bu konuda hem bizim hem de bu ülkelerin yetersizlikleri oldu. Türk devletinin işgal saldırıları ve planları açığa çıktıktan sonra birçok Arap ülkesi de buna karşı tavır aldı. Onlar da Suriye halkı ve toprak bütünlüğüne destek verdi. Bu çerçevede onlarla ilişkilerimiz geçmişe oranla güçleniyor. Suriye sorununun çözümü, Suriye topraklarını işgal eden devletlerle değil, Arap ülkeleri ve halklarıyla gerçekleşecektir.

QSD hem güvenliğini üstlendiği coğrafya hem de bileşenleri bakımında önemli bir Arap nüfusun da askeri gücü. Özerk Yönetim hakeza öyle. Araplar ile Kürtleri birbirlerine karşı kışkırtmaya yönelik faaliyetler de var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Başta Türk devleti olmak üzere birçok güç Arap halkıyla kurduğumuz birliği bozmaya çalıştı. QSD içerisinde büyük bir parçalanma yaratmaya çalıştılar fakat Türk devletinin işgal saldırıları karşısında Arap halkıyla olan birlik daha da güçlendi. Arap halkının sergilediği bu tavır nedeniyle onur duyuyoruz, çünkü Türk devletinin işgali karşısındaki tutumları netti. Türk devletinin işgaline karşı onlar da Kürt halkı gibi ön saflarda savaştı. Suriye’nin geleceği için Kürt halkıyla birlikte mücadele etme istemleri daha da artmış bulunuyor. Halkların birliği ve demokratik ulus projesinin, Kürt ve Arap halklarının birliği temelinde başarıya ulaşacağına inanıyoruz.

Türk devleti ve Suriye rejimi, Kürt ve Arap halkını birbirinden uzaklaştırmak, parçalamak istedi. Rahatlıkla bu çabalarının başarıya ulaşmadığını belirtebiliriz. Özellikle Kuzey-Doğu Suriye’deki Arap halkı, kurtuluşu demokratik özerklik projesi ve demokratik ulus paradigmasında görüyor. Bununla birlikte ancak QSD güçlerinin onları savunacağına inanıyor. Dolayısıyla Kürt ve Arap halkını parçalamaya çalışan güçlerin planları boşa çıkacak. Aksine parçalama girişimlerine karşı Kürt ve Arap halkı birliğini daha da güçlendirecek. Kuzey-Doğu Suriye’de Kürt ve Arap halklarının kaderi artık ortak ve birdir.

Dünyanın iki büyük gücü ile görüşmeleriniz var. Kuzey-Doğu Suriye yönetimi ve güçleri, ‘Sınır Güvenliği Mekanizması’ devam ederken de Türk devletinin saldırıdan vazgeçmediğinin farkında olduklarını ve bir yandan da her türlü saldırıya karış hazırlıklarını sürdürdüklerini söylüyordu. İki şehir çevresiyle birlikte işgal edildi. Şimdi dönüp ‘Sınır Güvenliği Mekanizması’ öncesi ve dönemine baktığınızda bu saldırılar durdurulabilir miydi, ne yapılamadı, bu saldırılara karşı imkanlarınızın elverdiği fakat yapamadıklarınız var mı, daha çok ne yapılabilirdi?

Elbette Serêkaniyê ve Girê Spî’nin işgal edilmesinde yetersizliklerimiz ve hatalarımız var. Her şeyden önce bu konuda biz özeleştirimizi veriyoruz. Türk devletinin işgaline karşı sergilenen direnişin askeri hazırlıkları ve diplomasi alanında yapılması gerekenler yerine getirilmediği için böyle bir sonuç ortaya çıktı. Bu alanların savunulması için büyük bir hazırlığımız vardı, bu konuda yoğunlaşmıştık. Türk devleti de hazırlıklarımızın tamamlanması durumunda başarıya ulaşamayacağını bildiği için tüm dünyanın tepkilerine rağmen bir an önce işgal saldırılarına başlamak istedi. Türk devleti direniş hazırlıklarını tamamlamak istediğimizi biliyordu.

Tabii ki işgal saldırıları konusunda Amerika’nın yürüttüğü siyasetin de etkisi vardı. Amerika da Türk devletiyle çıkarlarını tehlikeye koymak istemedi. Amerika çıkarlarını esas aldığı için Türk devletinin işgal saldırıları karşısında bir düzeyde sessiz kaldı ve sonuçta bu saldırılar gerçekleşti.

Bu tür saldırıların önünün alınması için almamız gereken dersler var. Askeri, siyasi ve diplomasi alanında çıkardığımız sonuçlar oldu. Türk devletinin saldırılarının bundan sonra kolay olmayacağını belirtebiliriz. Çıkardığımız dersler ve aldığımız tedbirler, bu saldırıların sonuçsuz kalmasını sağlayacaktır. Türk devleti diğer alanlardaki hazırlıklarımızın daha güçlü olduğunu ve burada sergilenecek büyük direniş karşısında askeri olarak başarıya ulaşamayacağını gördüğü için işgal saldırılarını sınırlandırdı.

İşgalden sonra Rusya, Efrîn ve Dêrazor bölgelerinin dışındaki Kuzey-Doğu Suriye alanlarına da geçti. Rusya ile ilişkiniz nasıl, Rusya’nın Kuzey-Doğu Suriye ile ilgili gelecek planlaması nedir, nereye evrilebilir?

Rusya, Suriye’nin çözümü konusunda temel aktör, hatta başlıca aktördür, diyebiliriz. Suriye’nin çözüm dosyası Rusya’nın elinde. Dolayısıyla Rusya’nın bölgedeki varlığının olumlu bir etkide bulunacağını umuyoruz. Rusya ile Türk devleti arasında imzalanan Soçi Anlaşması var. Anlaşmanın ateşkesle ilgili maddelerini kabul etmiş durumdayız. Soçi Anlaşması’na göre Rusya, Türk devletinin işgali karşısında tavır almak zorunda. Fakat Rusya’nın temel rolü bizim ve Suriye hükümeti arasında güçlü bir garantör ve arabuluculuktur. Siyasi diyalog ve olumlu yönde siyasi bir anlaşmanın gelişmesini sağlamalıdır. Rusya’dan beklentimiz bu yönde.

ABD hala sahada ve ortak çalışmanız sürüyor. Türkiye’nin saldırısını durdurmadı, zorluk çıkarmadı, üstelik mevcut işgali kabullendi. ABD ile ilişki biçiminizi, siyasal projeksiyonu ve statüyü dahil etme, yani askeri alanla sınırlandırmama evresine çekebildiniz mi, ABD ile mevcut halinizi paylaşabilir misiniz?

Amerika geçmiş süreçte büyük hata ve eksiklikler yaptı. Türk devletinin bu bölgeye saldırmaya cesaret etmesinde Amerika’nın sürdürdüğü siyaset temel nedenlerden biri oldu. Bugün ise Amerika yürüttüğü siyasetten kaynaklı ortaya çıkan olumsuzlukları gidermeye çalışıyor. Bu temelde bölgedeki güçlerini çekme kararını geri alarak, Suriye’de yeni bir siyaset ve strateji geliştirme arayışında. Amerika’nın görünür, netleşmiş bir siyasetinin olduğunu belirtemeyiz fakat bir strateji oluşturma çerçevesinde hareket ettiği görülüyor. Kısaca Amerika bu süreçte hem kendileri, hem de Rojava için yanlış kararlarından kaynaklı ortaya çıkan sonuçları gidermeye çalışıyor, diyebiliriz. Şartlarımıza göre hem askeri hem de Amerika ile QSD güçlerinin bölgedeki ilişkileri temelinde yeni bir planlama yapıldı. Bu planlama çerçevesinde teröre karşı ve bu bölgenin savunulmasına yönelik ortak bir çalışma yürütülüyor. Amerika ve bizim güçlerimiz arasında yeniden ortak bir çalışma başladı. Siyasi alanda, siyasi çözüm konusunda ise halen Amerika’nın görünür net bir tutumu yok. Halen Suriye sorununu Türkiye’ye yakın Koalisyon Güçleri yoluyla çözmek istiyor. Bu da mümkün değil. Amerika Kuzey-Doğu Suriye’deki güçlerle, QSD, MSD ve buradaki güçlerle bu Suriye sorununu çözmek zorunda. Bu çerçevede Amerika ile ilişkilerimiz sürüyor. Bazı gelişmeler var fakat henüz istediğimiz sonuca ulaşmış değiliz.

İran’ın Türkiye’nin saldırısına cevaz verdiğini, Anayasa Komitesi üzerinden de anlaştığını biliyoruz. Şu anda ABD ile ilişkisi daha da kötü. Rusya ve rejiminin sizinle ilgili tavrı konusunda nasıl bir etkiye sahip, somut olarak neler söyleyebilirsiniz?

İran’ın bölgede ve Suriye’de büyük bir rolü var. İstediği takdirde çözüm için Suriye hükümetine baskı yapabilir. İran’dan beklentimiz, Suriye sorununun çözümü konusunda -ki bu da Kürt sorunu ve Kuzey-Doğu Suriye sorununun çözümüne bağlı- rol oynamasıdır. İran, şu ana kadar bu konuda bir rol oynamış değil. İran, isterse bu sorunu çözebilir, kendisinden istenen de budur.

Türk devlet saldırganlığı karşısında devletlerin, BM, AB ve NATO gibi yapıların ikircikli tavırları olsa da kamuoylarının tavrı Kürtlerden yana. Üstelik Katar hariç, hiçbir devlet ilk günden itibaren açık ve net olarak Türk devletini desteklemedi. Kürtler, bu fotoğrafı yeterince doğru okuyup kalıcı diplomatik kazanca dönüştürmede mesafe katetti mi?

Kürt halkına destek var. Kürt halkına destek veren birçok kesim, “Artık Kürt halkının dostu sadece dağlar değil, başka dostları da var” diyor. Trump’ın güçlerini geri çekme kararı karşısında Amerikan Kongresi, Pentagon ve Amerika’nın birçok önemli kurumu, Trump’ın geri adım atması için Beyaz Saray üzerinde baskı uyguladı. Bu savaş sürecinde birçok devlet bizi doğrudan destekledi. Arap ve Körfez ülkeleri, Fransa, diğer ülkeler ve çok sayıda ülke ve uluslararası basın bizi destekledi. Bu durum kendisiyle birlikte yeni bir siyasi ve diplomatik düzey ortaya çıkardı. Artık tüm dünyada dostlarımızın olduğunu belirtebiliriz. Kürt halkına yönelik imha ve inkar siyasetine karşı dünya sessiz kalmayacak. Dünyadaki resmi güçler sessiz kalsa da dünya kamuoyu sessiz kalmayacak. Bunun da Kürt halkı için büyük ve yeni bir kazanım olduğunu belirtebiliriz.

Son bir haftadır yine olası Türk saldırılarının olabileceği, hatta ABD’nin Kürtlerin petrol sahalarına doğru sürülmesine rıza göstereceği iddia ediliyor. Sizce yeni ve kapsamlı saldırılar olabilir mi?

Her şeyden önce şunu belirtelim; Amerika’nın Kürtleri petrol bölgelerine süreceği hikayesi doğru değil. Bu bilinçli olarak kamuoyunun gündemine konuluyor. Ne Amerika’nın bizi petrol bölgelerine götürecek bir siyaseti var, ne Kürtler bunu kabul ediyor ne de kimse bunu yaptırabilir. Petrol konusu, Amerika’nın güçlerini geri çekme yönündeki kararını durdurmak için dile getirdiği bir gerekçe. Yoksa bunun bölgede hiçbir gerçekliği yok. Petrol bölgeleri daha önce de Kürtlerin elindeydi. Yani 8 yıldır Kürtlerin denetiminde ve Amerika’nın varlığıyla ilgili bir durum değil.

Türk devleti ise sürekli saldırmak istiyor fakat bu saldırıların şartları zorlaştı. Artık burada uluslararası güçler, Rusya, Amerika, çok sayıda güç var. Türk devletinin saldırmak istediği bölgeler de Kürtlerin bulunduğu bölgeler. Böylesi bir saldırıda burada büyük ve tarihi bir direniş sergilenecek, Türk devleti siyasi ve askeri olarak bu bölgelerde kaybedecektir. Türk devleti böyle bir saldırıda bulunmak istese de sonuçlarının ne olacağını kestiremiyor.

Tam tersi sizin işgal altındaki sahalara ilişkin bir planlama ve hazırlığınız olası mı?

Tabii ki işgal edilen bölgeleri tekrar halkımıza kazandırmak ve bu bölgeleri işgalcilerden temizlemek için bizim de hazırlıklarımız var. Suriye, tüm uluslararası güçlerin bulunduğu ve siyasi dengelerin yürütüldüğü bir alan. QSD olarak her zaman için bu alanları yeniden özgürleştirmek için hazırız ama bunun zamanı ve şartları var. Zaman ve koşullar elverdiğinde bu bölgeler yeniden gerçek sahiplerinin olacaktır. Bu da çok uzun bir zamanı almayacak. Efrîn halkımıza mutlaka Efrin’in yine gerçek sahiplerine kavuşacağını, özgürleştirileceğini belirtiyoruz. Aynı biçimde Serêkaniye ve Girê Spî halkımız için de böyle diyoruz. Bu bölgelerin işgali büyük bir kayıptı fakat halen bu bölgeleri özgürleştirecek büyük bir gücümüz var. Her şeye rağmen Türk devleti gücümüzü kıramadı ve amacına ulaşamadı. Bu gücümüz olduğu müddetçe koşullar elverdiğinde özgürleştireceğiz. Türk devletinin korkusu da bu.

Kuzey-Doğu Suriye’nin siyasi ve askeri öncüleri, direnmeye eşlik edecek nasıl bir umut, moral ve gelecek vizyonunu, başta Kürtler olmak üzere sorumluluk duydukları bölge halkına sunuyor? Bölgedeki savaş ve çatışmalar sürerken geleceğe yönelik beklentileriniz nedir?

Doğru, bize yönelik çok sayıda saldırı oldu. Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî kentleri de işgal edildi. Bu bizim için büyük bir kayıptı. Fakat tüm bunlara rağmen halen avantajlarımız dezavantajlarımızdan daha çok. Yine güçlü olduğumuz noktalar, zayıf olduğumuz noktalardan daha çok. Her şeyden önce bölge halkları; Kürt, Asuri-Süryani, Arap halkları geçmişe oranla daha çok birleşti. Demokratik ulus ve demokratik özerklik projesine bağlılıkları daha da gelişti. Bu saldırılar olsa da QSD daha çok güçlendi. Uluslararası güçlerin desteği arttı. Önce Koalisyon Güçleri vardı, şimdi Rusya ve diğer güçler de var. Siyasi olarak eskisinden daha güçlüyüz. Suriye rejimi de burada olmaması durumunda Arap devletlerinin desteğini almayacağını ve siyasi çözümün gerekli olduğunu gördü. Kısaca pozisyonumuzun güçlü olduğunu ve çözüme yol açtığını belirtebiliriz. Askeri ve siyasi olarak geçmiş hatalarımızdan ders çıkarıyoruz. 2020’yi Kürt davasının çözüm yılı yapmanın yanı sıra Kuzey-Doğu Suriye ve tüm Suriye’deki çözüm için oldukça kapsamlı bir çalışma içindeyiz. 2020’de halkımızı barış ve istikrara kavuşturmak için umutluyuz.

Bir süre önce Suriye rejimi ile diyalog konusunda olumlu gelişmelerin olabileceğini belirtmiştiniz. Bu girişimlerinizden sonuç aldınız mı, Suriye rejimiyle ilişkileriniz hangi aşamada?

Suriye rejimiyle ilişkilerimiz devam ediyor. Önümüzdeki süreçte de diyalogumuz olacak. Hem görüşmeler hem de diyalog süreci ağır yürüyor, çünkü BAAS zihniyeti halen çözümden uzak. Bizim taleplerimiz ve onların bize sundukları birbirinden oldukça uzak. Aramızdaki mesafe halen geniş. Karşılıklı görüşmeler devam edecek fakat anlaşmaya varmak zaman alacak. Tüm tarafların çıkarlarına uygun bir anlaşmanın sağlanması için Rusya’nın güçlü bir rol oynaması gerekiyor. Ayrıca Suriye sorunuyla ilgili Koalisyon Güçleri’nin de güçlü bir rol oynamaları gerekiyor. Tabii ki öncelikle bölgedeki pozisyonumuzun güçlü olması esastır. Bölgede askeri ve siyasi olarak güçlenmemiz, Suriye rejiminin anlaşmaya daha yakın olmasını beraberinde getirecektir.

Hem siz QSD olarak hem de Özerk Yönetim ve kurumları, demokratik bir Suriye’nin birliğinden/bütünlüğünden yana, Suriye yönetimiyle diyalog ve çözüme hazır olduğunuzu deklare ediyorsunuz. Suriye rejimi ile bir askeri ‘anlaşma’ sağladınız, ancak sınırlı sayıda ve bazı yerlere askerleri geldi. Sizce Suriye ile diyalogun demokratik bir çözüme doğru ilerlemesi önündeki temel engeller nelerdir, neden yol alınamıyor?

Görüşmelerin ağır ilerlemesi ve şu ana kadar anlaşma sağlanamamış olmasının temel nedeni Suriye devletinin tutumudur. Belirttiğimiz gibi, Suriye devleti çözüm zihniyetine uzak. Suriye devletinin artık 2011’e geri dönemeyeceğimizi bilmesi gerekiyor. Kürt sorunu iki taraf arasındaki bir barışma sorunu değildir. Siyasi bir sorundur ve kabul etmek zorunda. Kuzey-Doğu Suriye ve Kürt halkı ile anlaşmazsa yeniden güçlü bir Suriye’nin oluşması mümkün değil. Anlaşma sağlanması için Suriye devletinin bu bilince ulaşması gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi için ayrıca bu konuyla ilgili tüm güçlerin de rolünü oynaması lazım.

MİT Başkanı Hakan Fidan ile Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk, Moskova’da bir görüşme gerçekleştirdi. Bir Türk yetkili, ”YPG’ye karşı mücadele konusunda olası bir işbirliğini” ele aldıklarını söyledi. Türk ve Suriye rejimlerinin bu görüşmelerinin yansıyan sonuçları var mı veya olası sonuçları ne olur?

Türk devleti, Adana Mutabakatı’na geri dönmek istiyor. Bu çerçevede kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’de bir çözüm geliştirmek istiyor. Bu anlaşmanın, tamamen Kürt halkının varlığına karşı olduğunu biliyoruz. Moskova’daki Hakan Fidan ve Ali Memluk arasındaki görüşme de bu çerçevede gerçekleşti. Hakan Fidan’ın talebi Kürt karşıtlığının sürdürülmesi ve Kuzey-Doğu Suriye’de bize karşı savaşılmasıydı. Bildiğimiz kadarıyla Suriye rejimi buna hazır değil. İdlib ve diğer bölgelerde farklı sorunları var. Diğer yandan atmosfer değişti. Artık sorun tek yanlı değil. Suriye rejiminin de Türk devletiyle yaşadığı sorunlar var. Türk devleti, Suriye rejimine karşı çeteleri destekliyor. Bu nedenle Adana Mutabakatı’nın gerçekleşmesinin kolay olmayacağı kanaatindeyiz. Türk devleti, İhvan-ı Müslim’e olan desteğini sonlandırmaya hazır değil. Bu nedenle bu ittifakın şartlarının yerine getirilmesi zor.