Hatip Dicle: AKP'nin hedefi KDP'li Kürt seçmen

YSK kararıyla yenilenen İstanbul seçimi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Hatip Dicle, “AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmenini 31 Mart’ta sandığa gitmedi. Şimdi buna karşı KDP ile ilişkileri iyileştirip muhafazakâr Kürt seçmenlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Dikkat ederseniz burada HDP’nin tabanı değil daha çok AKP’nin içindeki Kürtlerin kazanılması, tekrar oy vermesi yönünde bir çaba vardır” ifadesini kullandı.

Hatip Dicle: AKP'nin hedefi KDP'li Kürt seçmen

YSK kararıyla yenilenen İstanbul seçimi ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Hatip Dicle, “AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmenini 31 Mart’ta sandığa gitmedi. Şimdi buna karşı KDP ile ilişkileri iyileştirip muhafazakâr Kürt seçmenlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Dikkat ederseniz burada HDP’nin tabanı değil daha çok AKP’nin içindeki Kürtlerin kazanılması, tekrar oy vermesi yönünde bir çaba vardır” ifadesini kullandı.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları 8 yıl aradan sonra 2 Mayıs’ta müvekkilleriyle görüştü. Görüşme sonrası Asrın Hukuk Bürosu, yaptığı bir açıklama ile Öcalan ve İmralı’da bulunan diğer 3 tutuklunun göndermiş olduğu mektubu kamuoyu ile paylaştı. “Demokratik Çözüm Süreci” döneminde İmralı Heyeti’nde yer alan deneyimli siyasetçi Hatip Dicle, 8 yıl sonra yapılan görüşmeyi ve İmralı’dan gelen mektubu da değerlendirdi. Dicle, "Öcalan Ortadoğu ve Suriye için radikal yerel demokrasi önerisi yapıyor" dedi.  

"GÖRÜŞME DİRENİŞİN SONUCUDUR"

Ferhat Çelik’in Mezopotamya Ajansı’nda yer alan haberi şöyle:

8 yıl aradan sonra yapılan görüşmenin olumlu bir adım olduğunu belirten Dicle, görüşmenin altındaki nedenleri iyi görmek gerektiğini söyledi. Görüşmenin bir direniş sonucu gerçekleştiğini vurgulayan Dicle, “Son zamanlarda iki görüşme oldu. Bundan önce Mehmet Öcalan bir görüşme gerçekleştirmişti. İki görüşmede de açlık grevlerinin büyük bir etkisi var. 2 Mayıs’ta yapılan görüşme sıradan bir görüştürme değildir. Direnişlerin sonucudur” dedi. Dicle, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin geçen gün “Bana sorarsanız avukatıyla görüşsün” demesinin de direnişin sonucu olduğunu söyledi. 

Görüşme tecriden kalkması anlamına gelmiyor

Yapılan görüşmenin tecridin kalkması anlamına gelmediğine dikkat çeken Dicle, şöyle devam etti: “Zaten açlık grevi direnişçilerinin de tespiti bu yönlüdür. Biz çözüm sürecinde en az 3-4 saatlik görüşmeler yapıyorduk. Bunların hepsi de tutanaklara alınıyordu. Belki devlet de bunları bizim bilgimiz dışında kayda alıyordu. Ki bu muhtemeldir. Ama tutanak tutmak bir engelleme metodu değildi. Dikkat ederseniz avukatlara not almayı ve herhangi bir evrak alışverişini kesinlikle kabul etmediklerini söylemişler.

Bu çözüm süreci gibi bir sürecin olmadığı anlamındadır. Demokratik çözüm süreci ile ilgili iki şey hatırlatayım. Birincisi 5 Nisan 2015’e yaklaşırken yani Erdoğan tarafından masanın devrilmesine yakın bir süreçte Sayın Öcalan bir gün devlet heyetine aynen şunları söyledi: ‘Bu süreç bozulursa bundan sonra tabi ki buraya gelip gidersiniz. Ama bundan sonraki görüşmelerimizin hiçbirisi sohbet niteliğini aşmaz.’ Şimdi bu çok önemli bir belirlemedir. Yani burada belirtmek istenen eğer bu süreç sona ererse ‘ki süreç sona erdi’ artık MİT’in veyahut devlet heyetlerinin geliş gidişlerinde PKK adına ya da baş müzakereci olarak resmi hiçbir şey söyleyemem anlamına gelir.”

Görüşmeler dolaylı yoldan var

Öcalan’ın gönderdiği mektubunda ilk olarak Rojava’ya dikkat çektiğini ifade eden Dicle, Öcalan’ın oradaki mücadeleye vurgu yaptığını söyledi. ABD’nin Suriye temsilcisi James Jeffrey’in Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimi arasında bir arabuluculuk çalışmasını başlattığını dile getiren Dicle, “Bu konuda görüşmeler vardır. Hatta bazı basın organları bu talebin Türkiye’den geldiğini ima etmektedir. Bazı basın organlarında çok iddialı yazılar çıkıyor. Örneğin bir gazeteci işte 10 Mayıs Çarşamba günü MİT müsteşarı tekrar Sayın Öcalan ile görüştüğünü söylüyor.  Yani böyle Rojava ile ilgili sanıyorum bu arabuluculuk görüşmeleri çerçevesinde bir görüşme süreci dolaylı yoldan var. Zaten Salih Müslim de daha önceleri dolaylı görüşmelerin olduğunu yalanlamamıştı” dedi. 

Efrin ön şart

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi ile dolaylı yoldan yapılan görüşmelerde Salih Müslim’in Türkiye ile sürecin ilerlemesi için Türkiye’nin Efrin’i boşaltması gerektiğine vurgu yaptığını belirten Dicle, “Müslim Efrin’i ön şart olarak söylüyor. Yani Efrin işgal altındayken orada savaş suçları, insanlık suçları işlenirken herhangi bir görüşme yapamayız diyordu. Sayın Öcalan’ın Rojava’ya ya da Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi ile ilgili söyledikleri orada da olumlu yankılandı. Ve büyük değer biçtiklerini söylediler. Yani Jeffrey’in (ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey) çabalarına Türk tarafı da aslında olabilir karşılığını veriyor. Ama Türkiye tabi ki bu konuda nasıl bir yaklaşım içinde onu yaşayıp göreceğiz” dedi.

AKP Muhafazakar Kürt seçmenin peşinde

Öcalan’ın mektubunun okunması ile İstanbul seçimlerinin aynı güne denk gelmesini de değerlendiren Dicle, bu konuda şunları belirtti: “Bu iki şeyin aynı güne denk geldiği için bazıları ‘Acaba yeni bir İmralı süreci ile AKP ve HDP arasında bir yakınlaşma da olacak’ dedi. Hayır böyle bir şey yok. Olmayacak da. Bu konuda HDP’nin de açıklaması var. Kürt Özgürlük Hareketinin de bu konuda duruşu nettir. Faşist diktatörlük altında bir ülkenin temsilcileriyle hiçbir şekilde masa başında bu sorunun çözülebilmesi mümkün değil. Çünkü en azından demokrasiye saygılı değiller. Erdoğan’ın bu yerel seçimlerden sonra sadece İstanbul’u iptal etmeleri bile o faşist diktatörlük yüzlerinin ne kadar açığa çıktığının bir göstergesiydi. Bu nedenle yerel seçimlerin aslında bu görüşmeyle hiçbir ilgisi yok. Kürtlerin duruşu konusunda bazı çevreler şüphecilik yaratmak istiyor. Yerel seçimler konusunda bir diğer önemli nokta ise Mevlüt Çavuşoğlu’nun Güney Kürdistan’a yapılan seyahatidir.

Çavuşoğlu orada KDP yetkilileriyle görüştü. Arkasından da Hüda-Par yetkilileri Kürdistan’da bizzat Mesut Barzani tarafından ağırlandılar. Öyle görülüyor ki bunda AKP’nin yani Erdoğan’ın payı büyük. En azından ben böyle görüyorum. Bazı araştırma şirketleri yaptıkları araştırmalarda dediler ki AKP’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmenini 31 Mart’ta sandığa gitmedi. Şimdi buna karşı KDP ile ilişkileri iyileştirip muhafazakâr Kürt seçmenlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Dikkat ederseniz burada HDP’nin tabanı değil daha çok AKP’nin içindeki Kürtlerin kazanılması, tekrar oy vermesi yönünde bir çaba vardır.”

Öcalan'ın isteği kabul gördü

Öcalan’ın gönderdiği mektupta İmralı’da tutuklu olan diğer üç tutuklunun imzasının da bulunmasını ise Dicle, şu sözler ile değerlendirdi: “Sayın Öcalan’la birlikte orada olan diğer tutuklular da tecrit altında. Daha önce normal haklarından yararlanırken orada maalesef bundan yararlanamıyorlar. Bundan dolayı onları daha çok sürecin içine katma anlamındadır. Mesela bizim İmralı görüşmeleri sırasında da eğer görüşmeler devam etseydi bu arkadaşlar direk İmralı heyetinin resmi üyesi olacaklardı. Bir de ayrıca cezaevlerinden temsilen 4 kadın arkadaşın daha bu sürece dahil olması konuşulmuştu. Bu nedenle belli ki Sayın Öcalan bu konuda daha önce yapılan taahhütlerin yerine getirilmesi anlamında bunu talep etmiştir. Bu talep de devlet heyeti tarafından da kabul görmüş anlamındadır.”