Mesud Barzani: Artık Cezayir, Skyes-Picot, Lozan v.s. bizim kaderimiz olmayacaktır

Mesud Barzani: Artık Cezayir, Skyes-Picot, Lozan v.s. bizim kaderimiz olmayacaktır

Kürdistan Başkanı Mesud Barzani, dün, aralarında ABD'nin IŞİD ile Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk, Birleşmiş Milletler (BM) Irak Temsilcisi Jan Kubis ve İngiltere Büyükelçisi Frank Baker’in aralarında bulunduğu yabancı heyet ile 25 Eylül’de yapılacak olan bağımsızlık referandumunu görüştükten sonra Zaxo'da bağımsızlık referandumuna destek mitingine katılarak burada bir konuşma yaptı.

Barzani konuşmasında, görüşme sırasında gündeme gelen referandumu erteleme taleplerine cevap verircesine referandum ve bağımsızlığı savunarak şöyle konuştu: 

"Merhamet sahibi ve bağışlayıcı Allah'ın adıyla.

Herşeyden önce  bu futbol stadınızı kutluyorum, buraya ilk gelişim.

İnşallah Kürdistan'ın tüm şehir ve kentlerinin hep ilerleme, gelişme ve modernleşme içinde olacağını göreceğiz.

Değerli kardeşlerim ben Zaho'ya size "Kürdistan'ın bağımsızlığı için oy verin" demeye gelmedim. Çünkü birisinin gelip size bunu söylemesine gerek duymuyorsunuz.

Sadece buraya Zaho'ya gelerek buranın havasını solumak ve enerji toplamak olmak için geldim.

Bugün hepimiz için önemli konu referandumdur. Referandum kararı bir kişinin, partinin ya da tarafın değildir.

Kürdistan'ın temsilcileri yani partileri 7 Haziran 2017'de mertçe bir karar verdi. 25 Eylül'de de Kürdistan halkı sandık başına gidecek ve kararını tayin edecek.

Neden bu karar alındı?

Diğer bütün yollar denendi başarısız olundu onun için bu karar alındı. Anayasa ayaklar altına alındı, ortaklık kalmadı. Anlaşma kalmadı, ölçü kalmadı.

Sonunda siyasi çoğunluğa kaldı işimiz. Siyasi çoğunluğun 3 kirli, karanlık örneğini gördük;

Bir tanesi; Peşmerge'nin Irak'ın savunma gücü olmasının yasallaştırılması gerekiyordu. 10 yıldır Irak Parlamentosunun bu kararı geçirmesini bekledik. Peşmerge'nin silah payı ve bütçesini vermemek için bütün el uzatmalarımıza rağmen onaylamadılar. Ancak Haşdi Şabi yasasını 2 saatte onayladılar, milyarlarca para, silah ve bombayı kontrollerine kendilerine sundular. Siyasi çoğunluk budur. İşte budur siyasal çoğunluk.

Dün parlamentoyu toplayıp Kürdistan Halkının temel hakkına karşı karar verdiler.

Bugün de siyasi çoğunluk bir karar çıkararak; Ulusal ve vatani bir duruş sergileyen Kerkük Valisi'ni görevden almak istediler.

İşte budur onların bahsettiği siyasi çoğunluk kararı.

Eğer ellerinden gelse vallahi Kürdistan halkının elindeki tek bir kazanımı bile bırakmayacaklardır, ellerinden alacaklar.

Kıymetliler!

Referandum bir hedef değil araçtır. Amaç şudur ki kendi kaderimizi tayin edeceğiz. Artık Cezayir, Skyes-Picot, Lozan v.s. bizim kaderimiz olmayacaktır.

Biz Kürdistan halkının kendi kaderini tayin etmesi gerekiyor.

Biz 2003 yılı sonrasında Bağdat'a saf ve temiz bir yürekle gittik. Ancak onlar bize kirli hesaplarla karşılık verdi. Kürdistan Halkı'nın bütçesini kestikleri zaman, o da Kürdistan halkına yapılan bir Enfal (Soykırım)'dı.

Bugün buraya sizinle buluşmaya geldiğimde Sihela'da ABD Başkanı'nın temsilcisi, ABD'nin Irak Büyükelçisi, İngiltere Büyükelçisi, BM Genel Sekreteri Temsilcisi ile 3-4 saat müzakere yaptık.

Onların önerileri vardı, düşünceleri vardı; dinledik. Bizim de düşüncelerimiz, duruşumuz vardı, onlara anlattık.

Tabi onların yaklaşımı bellidir: 'Kürdistan halkının haklarından yanayız, ancak bizim düşüncemize şu an referandum zamanı değildir, sorunların çıkmasını istemiyoruz' dediler.

Daha ne sorunlar doğabilir ki! Daha ne olacak. Biz de onlara dedik ki "Bundan önce ve şimdi, eğer daha iyi bir alternatif varsa halkımız da razı olacak. Ancak alternatif yoksa biz referandumumuzu yapacağız. Ne olursa olsun!" dedik.

Bizler müzakerelerimize devam edeceğiz hatta BM Güvenlik Müsteşarı uzaktan bağlandı.

Biz onlarla görüşeceğiz, eğer daha iyi bir alternatif sunarlarsa o zaman Kürt siyasi organları kararını verecektir.

Yok eğer hedef sadece referandumu ertelemekse, referandum ertelenmeyecektir.

Değerli kareşlerim, mesele İradedir. Eğer irademiz kuvvetliyse, gerekli bedeli ödemeye hazırsak, öyle inanıyorum ve hiç şüphem yok ki bağımsızlık kesindir ve elde edilecektir.

Kimse gelip bize bağımsızlığı hediye etmez, hiç kimse de gelip bizim için sorun yaşamak istemez. Bizim kendi hakkımızı koparmamız lazım. Eğer bağımsızlık kararını verdiysek, bütün gelişmeyelere hazır olacağız. İnanın ki eğer Kürdistan'daki şimdiki durumun kalıcı olacağını bilseydik, belki hiç bir şey demeyebilirdik. Eğer şimdiki egemenler kendilerinde yeterli gücü görürse bu elimizdekini de alacaklardır.

Şimdi onlar Anayasayı hatırlayacaklar, "Bu anayasaya aykırı" diyecekeler. Tamam bu Anayasa hep vardı. 2005 yılında hatırladığınız Anayasayı sonra unuttunuz. Unuttuğunuz Anayasa fırkasını size hatırlatayım "İsteğe bağlı bir birliktelik esastır" diyor. Biz 2003 yılından sonra kendi isteğimizle Bağdat'a gittik. Temiz bir niyet, saf bir yürekle "ortak yaşamın olduğu bir Irak'ı inşa etmek için bu bir fırsattır" dedik.

Federal, Demokratik bir Irak...

Ancak ne yazık ki, Orağımız sandıklarımız vefasızlık yaptı.

Şimdi pratik olarak demokratik, federal bir Irakla baş başa değiliz. Şimdi dini mezhebçi bir Hükümet Irak'ı yönetiyor (Irak Hükümeti radikal Şii Mezhepçi'dir). Bu kabul edilemez. Başkası kabul etse de biz kabul etmek zorunda değiliz. İşte bizimki de isteğe bağlıdır. Bizde isteğimizle gittik iki kardeş, iki ortak olmak istedik, olmadı.

Hatta iki kardeş anlaşamayınca evlerini ayırıyor.

Yüzyıldır onlarla kardeşlik, Irak'ın birliği söylemleri altında yaşıyoruz. Ancak herkes biliyor ki bu yüzyıl boyunca ne onlar rahat yüzü gördü, nede biz. Hep savaş ve kan gördük.

Acaba hangisi daha iyi?

Başka bir çözüm bulup iki iyi komşu, dost, kardeş ve bir birine yardımcı yada "Tek vatan ve birlik" adı altında hep savaş ve sorunla yaşayarak ne onların nede bizim faydalı ve güzel bir gün görmemesi mi?

Bu nasıl bir akıl!?

Şimdi söylüyorum 2003'te Irak'a gitmekle hata yaptık. Ancak giden deri gelmez, geleceği düşünmemiz lazım. Benim gördüğüm gelecek Bağdat ile biririni tamamlayan iki iyi komşu olmamızdır.

Gün be gün Irak parlamentosu daha kötü daha karanlık adımlar atıyor. Irak parlementosunun bu yaptıkları diyaloğa, çözüme hiç bir yol bırakmadı.

İşte siyasi çoğunluk budur her istediklerini yasa adlı bir boya sürüp parlamento adına bize dayatmak.

Bu 2003'teki birlikteliğimize o yasalara aykırıdır. Biz bu siyaseti kabul etmeye mecbur değiliz.

Kimseyi tehdit etmiyoruz. Kimse kan döksün istemiyoruz. Fakat bizi tehdit edenler, denesinler bakalım, görelim ne oluyor.

Çok ilginçtir ki; Bir millet temel hakkını talep ettiğinde "Bu suçtur, yasal değildir" deniliyor. Ancak bir millete Enfal (Soykırım) yapmak, kimyasal soykırıma uğratmak, yuvalarını yıkmak, rızkını kesmek suç ve yasa dışı görülmüyor..."