The Nation: Türkiye’nin Kürtlere karşı bir diğer güçlü silahı...

Savaş, iklim değişikliği ve çatışma dönemlerinde su devletlerin önemli bir silahıdır. Türkiye son yıllarda yaptığı hidroelektrik santralleriyle hem Kürtleri baskı altında tutuyor, hem de komşularına istediği politikaları dikte ettirebiliyor.

The Nation: Türkiye’nin Kürtlere karşı bir diğer güçlü silahı...

Savaş, iklim değişikliği ve çatışma dönemlerinde su devletlerin önemli bir silahıdır. Türkiye son yıllarda yaptığı hidroelektrik santralleriyle hem Kürtleri baskı altında tutuyor, hem de komşularına istediği politikaları dikte ettirebiliyor.

The Nation, konuyla ilgili yayınladığı makalede özellikle dünyanın kesintisiz en uzun süreli yerleşim alanlarından biri olan Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nın faaliyete geçmesi ile Türkiye, petrolden daha güçlü bir silaha sahip olacak. 

Makalede özetle şu bilgiler yer alıyor:

"2000’li yılların başından beri devam eden bir hidroelektrik santrali projesi, pek çok kez durdu ve yeniden başladı. Son olarak bu yılın Temmuz ayında inşaat tamamlandı. Su tutma işlemi tamamlanınca devlet gücü ile su gücü arasındaki sınır da ortadan kalkacak. Dicle Nehri üzerinde inşa edilen Ilısu Barajı’nın arkasında yükselen su seviyesi Türkiye’nin bölge ile ilgili kararlarının da göstergesi gibi. 

Avusturyalı RiverWatch adlı kuruluşun başkanı çevre bilimci Ulrich Eichelmann, “Bu baraj, nehrin aşağısında yer alan ülkelere karşı bir silah ve Dicle Nehri’nin sularını uzun süre kontrol etmek için yapıldı. Eğer suyu bir silah olarak görüyorsan, barajlar yeni toplardır. Irak’ın petrol var, Türkiye’nin ise suyu ve bazen suya sahip olmak daha önemlidir” diyor. 

Türkiye’den çıkan ve Nil’den sonra Ortadoğu’nun en uzun nehirleri olan, bir zamanlar kutsanan, hikâyelere konu olan Fırat ve Dicle şimdi artık kuruyor. Bazı açılardan bunun sebebi iklim değişikliği. Ancak daha önemlisi Türkiye’nin aralarında Ilısu’nun da bulunduğu 41 hidroelektrik projesini gerçekleştirmesi. Fırat üzerindeki projeler Suriye’ye giden suyun miktarında yüzde 40 azalmaya sebep oldu. Irak ise bundan iki kat daha fazla etkilendi. Dicle üzerindeki barajlarla birlikte bu bölgenin hayat bağı da Türkiye’nin kontrolü altına girecek. 

Nehrin aşağısındaki ülkelerde su sıkıntısı yaşanacak, Irak’ın ünlü bataklıkları çöle dönüşecek. 

Ilısu’nun sınırlı suları ekolojik tepkiler doğurmakla kalmayacak, bölgedeki düşmanlar için taktik bir avantaj da sağlayacak. Nehrin kaynağında yer alan ülkelerde de sorun sadece az su olmayacak, aynı zamanda arazilerin suların altında kalmasıyla bölgedeki kuş ve balık habitatları yok olacak, bölge iklimi hızla değişecek. Ekosistem, yerleşim alanları ve arkeolojik bölgeler su altında kalacak. 

Bunlardan biri tarihi değeri anlatılamaz olan Hasankeyf. Ilısu Barajı’nın etkileri sadece Türkiye’deki Kürtlerle sınırlı kalmayacak, Suriye ve Irak’ı da kapsayacak. Ilısu’nun amacı gelişmeden çok, güç oyunu ve hâkimiyet anlamına geliyor. 

1930’lu yıllarda Atatürk nehirlerden nasıl enerji üretileceği konusunda çalışmalar başlattı. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) 1960’lı yılların başında fiiliyata geçirilmeye başlandı. GAP Projesi kapsamında 22 baraj bulunuyor. 

Türkiye GAP çerçevesindeki ilk barajı Keban’ı 1974’te kullanıma soktu. Ve o yıllarda da PKK kuruldu.  Keban’dan sonra Suriye de Sovyetler Birliği’nin yardımıyla kendi barajı Tehba’yı kullanıma açtı. 

Türkiye ve Suriye’nin kombine etkisi Irak’ı büyük bir kuraklıkla yüz yüze bıraktı ve daha sonra Suriye ile Irak’ı savaşın eşiğine getirdi. Türkiye iki komşuyu birbiriyle karşı karşıya getirdikten sonra Irak’la 1984, Suriye ile de 1987’de geçici su protokolü imzaladı. 

Suriye ile yapılan anlaşmada, Türkiye yıllık minimum bir su miktarı bırakmayı taahhüt etti. Buna karşılık Suriye de PKK eylemlerini sona erdirme konusunda söz verdi. 

1990’lı yılların başında Türkiye dünyanın en büyük dördüncü barajı Atatürk’ü inşa etti. Bu barajdan dolayı yaklaşık 50 bin Kürt başka yerlere taşındı. Antik çağların Yunan şairi Lucian’ın doğduğu kent olan Hellenistik ve Roma çağından kalma tarihi Samsat ve tarihin en eski mabet ve anıtlarının bulunduğu Nevalı Çori antik kenti sular altında kaldı. 

Erdoğan döneminde komşularının kaderini su üzerinden kontrol etme yoluna daha fazla başvuruldu. Bir zamanlar verimli olan Suriye ve Irak toprakları hızla kururken, yerleşim birimleri başka yerlere nakledilmeye başlandı. 

New York Times geçtiğimiz yıl yayınladığı bir yazıda Suriye’de Fırat’ın etrafındaki arazilerin kuruduğunu, köylerin boşaldığını yazdı. 

Türk hükümeti Ilısu Barajı’nın Güneydoğu Anadolu’yu geliştirme projesi olduğunu belirtiyor. Hükümete göre 2 milyar dolarlık Ilısu Barajı hizmete girdiğinde ülke elektrik ihtiyacının yüzde 2’sini karşılayacak. Ayrıca bu proje ile sulamadan turizme pek çok fırsat sunulacağı, Irak ve Suriye’ye akan suların da kontrol altına alınarak bu ülkelere düzenli bir su akışının sağlanacağı belirtiliyor. 

Fakat uzmanlar bu görüşleri satın almıyor. Hasankeyfi Yaşatma Girişimi sözcüsü ve çevre mühendisi Ercan Ayboğa, barajın elektrik üreteceğini, ancak projenin Kürtleri Türkler arasında asimilasyon amacı taşıdığını öne sürüyor. Ilısu’nun Kürt gerillalara karşı bir araç olarak kullanıldığını da söyleyen Ayboğa, “Yarın bu durum başka şeylere karşı, herhangi bir muhalif oluşuma karşı da kullanılabilir” diyor.

Kesintisiz bir şekilde 10 bin yıldan fazla bir süre Romalılar, Bizanslılar, Moğollar, Osmanlılar ve yüzyıllardır da Kürtlerin yaşam alanı olan, tüm bu medeniyetlere ait kalıntılar, ev olarak kullanılan mağaralar, amfitiyatrolar, kemerli köprüler, camiler, minareleriyle Hasankeyf UNESCO’nun Dünya Mirası’na girmek için gerekli 10 kriterden en az beşini yerine getiriyor. Hatta bazılarına göre dokuz kriteri sağlıyor. Fakat Türkiye kimsenin müdahil olmasını istemediğinden dolayı organizasyon hiçbir şekilde Hasankeyf’in sular altında kalmasına müdahale edemediğini belirtiyor. 

Hasankeyf’in sular altında kalması durdurulamazsa, UNESCO’nun koruma listesinde bulunan Mezopotamya Bataklıkları kaybolacak ve çölleşecek. Fakat Türkiye’nin hidropolitikine esir olan Irak, bataklıklar konusunda herhangi bir girişimde bulunmaya istekli görünmüyor. 

Bu gelişmenin sonucu olarak yeniden yerleştirme ve sonrasında devam eden kültürel asimilasyon ile su politikası Türk hükümetinin Türkiye Kürtleri üzerindeki direkt, Irak ve Suriye’ye verilen suyu kontrol ederek de daha geniş bir Kürt coğrafyasını endirekt kontrol için bir uygulama alanı da oluyor. 

2016 rakamlarına göre 11 GAP barajı halen işlevsel durumda ve en az üç tanesi de inşa halinde. PKK bu inşaatları durdurmak için müteaddit defalar, inşaat sahalarına yönelik saldırılar düzenledi. 

Ayboğa, yeniden yerleşim çerçevesinde devam eden çalışmaların yavaş ilerlediğini, yüzlerce insanın nereye gideceğini bilemediğini de söylüyor. 

Eğer Hasankeyf olduğu gibi muhafaza edilemezse, Kürtlerin mirası, kültürü, toplumu, otonomi ve sağlığı karşısında sürdürülen emperyalizm zafer kazanacak ve Kürtler yenilmiş olacak. Ayboğa, “Bu bizim kabul edebileceğimiz bir proje değil” diyor. 

Bu arada Türkiye gelişim adı altında alanını genişletiyor. Su üzerindeki daha fazla kontrol düşmanları üzerindeki daha fazla güç anlamına geliyor."