Analiz | Türk Kayyumun öncülüğünde Kürd Ulusal Birliği projesi

Türkiye’nin, Suriye Milli Ordusu (SMO) adını verdiği paralı askerlerle birlikte “Barış Pınarı Harekatı” adı altında Rojava’ya düzenlediği harekat, her dört parçadaki Kürtler arasında ortak duygu yoğunluğunun oluşmasına vesile oldu.

Analiz | Türk Kayyumun öncülüğünde Kürd Ulusal Birliği projesi

Türkiye’nin, Suriye Milli Ordusu (SMO) adını verdiği paralı askerlerle birlikte “Barış Pınarı Harekatı” adı altında Rojava’ya düzenlediği harekat, her dört parçadaki Kürtler arasında ortak duygu yoğunluğunun oluşmasına vesile oldu.

Parti, inanç, mezhep ayırımı gözetmeksizin, tıpkı Kerkük’de ve Afrin’de olduğu gibi Rojava’ya düzenlenen Türk Ordusu harekatı da tüm Kürtleri derinden yaraladı, yüreklerin Rojava için atmasına sebebiyet verdi. Bu ulus bilincinin somuta yüklenen halinden öte bir şey değildi. Spontane gelişen bu duygu yoğunluğu Kürtler arasında "Ulusal Birlik" oluşturulmalı ortak düşünce birliğini de gündeme taşıdı. 

PKK yönetimi, bağlı medyası ve siyasi güçleriyle spontane gelişen bu halk talebini bir şekilde siyasal kazanıma dönüştürmek için yoğun bir hareketlilik içine giriştiler. Elbette Ulusal Birlik ile ilgili girişimler kaynağı ne olursa olsun "üzümün yenilip, bağcının dövülmemesini" gerektirecek kadar değerlidir ve sahiplenilmelidir. Yakın geçmişte Kürtlerin birlik girişimlerine şans tanımayan, bu yönlü girişimlerin başarısızlığa uğratılmasının başat aktörlerinden biri olan PKK yönetiminin, Kürt Ulusal Birliği’nin hamisi kesilme girişimi, taktiksel değil de stratejik bir yaklaşım taşıması halinde değerli bir kazanım olabilir. Ancak bu girişimin çıkış noktası ve uygulamasındaki arızalar bunun taktiksel bir amaç taşıdığı iddiasında bulunulması için yeterli veriye sahip.

PKK, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kuzey Kürdistan’daki mücadele yöntemini tümden değiştirerek mevsime bağlı kalmadan kalıcı üstlenme ve sürekli operasyon stratejisini benimsemesi ile ciddi bir harekat alanı daralması yaşamakta.

Bu stratejik değişiklik kapsamında teknolojinin (İHA, SİHA, alan tarama cihazları) daha yoğun kullanılması, istihbarat çalışmalarının daha profesyonel icra edilmesi ve koruculuk ağının yaygınlaştırılarak, maddi olarak cazip kılınması suretiyle PKK gerillalarının mücadele etmesi gereken koşulları ağırlaştırmanın yanısıra, harekat kabiliyetlerini de zorlaştıracak bir sürece girildiğinin göstergesi.

Yine bu stratejik değişiklikle birlikte bilhassa PKK’nin rahat üstlenme alanları olarak kullandığı bölgelere hava destekli sürekli operasyonlar PKK’nin kalıcı karargah yaklaşımını terk etmesine yol açtı. PKK’nin üst düzey yöneticileri bu süreci daha çok eğitim ve yapı ile daha çok yakınlaşma seçeneği ile atlatmayı tercih etmekteler.

Hakeza Rojava’da 8 yıllık savaş ve IŞİD terörizmine 11.000’in üzerinde kurban verilerek elde edilen kazanımlar da, PKK’nin yanlış taktiksel ve stratejik yaklaşımları neticesinde birer birer kaybedilmektedir. PKK, Rojava’yı kendi particilik savurganlığının insan, savaşçı ve lojistik deposu ve ütopyalarının test alanı olarak sömürmektedir. Rojava Kürdistanlılar'ına, tıpkı Bakur’da olduğu gibi özgür bir mücadele ve karar alanı tanımamaktadır.

Bu tablo, PKK’nin 2019 yılında büyük kayıplar yaşadığının ve Kürt halkının emek-kan ve kurban denklemi ile ele geçirdiği kazanımlarının son derece bencil yaklaşımlarla kaybedildiğinin mizansenidir. Basit bir anlatımla PKK, Bakur ve Rojava’da 40 yıllık mevcudiyetinin en zorlu sürecinden geçmekte ve yanlış stratejik ve taktik politikalar sonucu gittikçe güç kaybetmektedir.

Hal böyleyken Ulusal Birlik çağrısında bulunmaları anlaşılır bir zorunluluk olarak görünse de, parti çıkarları dışındaki tüm politik yaklaşımları taktiksel düzeyde seyreden PKK’nin bu çağrısı da benzer bir alt yapıya sahiptir. PKK’nin politik yaklaşımı öylesine bencil ve katı bir particilik yaklaşımına sahiptir ki en masum çağrısında bile bir bit yeniği aramak Kürtlerin hüsnü kuruntusu haline dönüşmüştür.

Rojava’daki yöneticiler, askeri başarılarla elde edilen, diplomatik başarılarla taçlandırılan kazanımların yitirilmesinde PKK’nin karar mekanizmasının sorumluluğunun farkında ve bundan sonraki süreci daha özgür sürdürme iradesini taşımaktalar. Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Kobane ve ekip arkadaşlarının önderliğinde Kürt Ulusallığının kazanç hanesine işlenecek politik-diplomatik ve askeri adımlar atılmakta. Bilhassa Kobane ve ekip arkadaşlarının insiyatifiyle Kürt kamuoyunda işlenmeye başlanan Ulusal Birlik girişimleri, PKK'nin parti adına sahiplenme çabalarıyla gölgelenmesine rağmen son derece önemli bir adımdır.

PKK’nin HDP başta olmak üzere bağlı kurum ve kuruluşlar aracılığıyla örgütlemek istediği bu Ulusal Birlik maalesef masumane bir ulusal birlik çağrısı olmaktan uzaktır ve bu çağrıyı “PKK Birliği” olarak değerlendirmek çok daha gerçekçi bir ifade olacaktır.

PKK’nin politik ve askeri olarak sıkıştığı anlarda bir cankurtaran simidi gibi Kürtlerin gündemine taşıdığı birlik çalışmaları, dün Amed’te düzenlenen “Ulusal İttifak” oluşturma konulu toplantıya katılmayan Kürdistan Sosyalist Parti (PSK) ile Kürdistan Özgürlük Partisi’nin (PAK) katılmama gerekçelerinde de açık bir şekilde ifade edildiği gibi kendini dayatma ve başarısızlıkların örtbas edilmesi amaçlı gündem saptırmadır.

Yanlış aktörlerle, doğru sonuçlara varmak olası değildir.

PSK ve PAK tarafından toplantıya katılmama gerekçelerinin izah edildiği mektupta yer alan ifadeleri bir daha paylaşarak bu tesbitlerin haklılığını teslim etmek gerekiyor:

Kuzey Kürdistan açısından da bu ihtiyaç elbette ki günceldir, önemlidir. Ama açıktır ki ulusal İttifak bu niteliklere sahip aktörler tarafından oluşturulmalıdır. Partilerimize getirilen ‘’ulusal ittifak’’ konulu toplantı teklifinin en önemli aktörünün  kendisini ’’Türkiyeli Parti’’ (HDP) olarak tanımlaması ile hedeflenen ulusal demokratik ittifakın ruhu ile , ciddi bir  çelişki ifade etmektedir.Yanlış aktörlerle, doğru sonuçlara varmak olası değildir.

Mevcut şartlar altında partilerimize ‘’ulusal ittifak’’ amaçlı toplantı teklifi getiren mevcut bileşenler arasındaki konumlanma, talep ve hedeflerlerdeki farklılıklar, ulusal ittifak gibi çok önemli bir ihtiyacın karşılanması bakımından  sorun oluşturmaktadır.

Öte yandan ulusal ittifakın gerçekleştirilmesinin önündeki bir diğer engel ise, malumunuz olduğu üzere, daha önce yaşanan ve güvensizliğe sebep olan pratiklerdir.  Daha önceki birçok pratik çalışmada, 24 Haziran 2018 seçimleri sürecinde ve son dönemde Kürt Dil Platformu’nda  sergilenen tutumlar, atılan imzalara sadık kalınmaması,   söz konusu güven sarsıcı örneklerden sadece birkaçıdır.  

Ayrıca, mevcut ortak toplantı önerisi sürecinde,  yapılması düşünülen toplantıya gölge düşüren, kamuoyu nezdinde tarafların  iradesine ipotek koyarcasına ittifakın sağlandığı imajı yaratan, ulusal ittifak anlayış ve ruhuna ters kimi açıklamaların, davranışların özellikle bu teklifi getiren bir kısım partilerce sergilenmiş olması, var olan bu güvensizliği daha bir perçinlemiştir.

PKK, Kuzey ve Rojava’daki başarısızlıklar, parti çıkarları uğruna elde edilen kazanımların heba edilmesi gerçeğini kamuoyunda gizlemek istemektedir.

PKK, Kürt Ulusal Birliği çalışmalarını geçmişte Kürdistan Bölgesi Başkanlığı yapmış, Kürtlerin ulusal lider olarak kabul ettiği ve saygı duyduğu Mesud Barzani’ye hakaretler ve küfürler savurmuş, kendisini “Türkiye’li Parti” olarak konumlandıran bir partinin, Türk kökenli bir eşbaşkanının öncülüğünde gerçekleşmesi kabul edilemez. Elbette burada söz konusu olan milliyetçilik değildir. Kürtler asla ve asla ırkçı ve milliyetçi yaklaşımları benimseme lüksüne sahip değildir. Ancak Kürd Ulusal Birliği gibi bir kavramın öncülüğü de Türkiyeli bir partiye ve o partinin Türk eşbaşkanına bırakılamayacak kadar değerlidir. Yani PAK ve PSK’nin de vurguladığı gibi “Yanlış aktörlerle, doğru sonuçlara varmak olası değildir”…

Türk Ordusu ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) milislerinin Rojava’da YPG’ye karşı gerçekleştirdiği harekatla paralel seyreden böylesi bir girişimin Kürt kamuoyunda dikkatleri, enerjiyi ve hassasiyeti Rojava’da yaşanan süreçten ve bu süreci yaşatan güçlerin başarısızlıklarından uzaklaştıracağı unutulmamalıdır. Böylesi bir girişimin de Kürtlerden çok Kürt düşmanlarının ajandasına fayda sağlayacağı öngörülebilir.

Ulusal Birlik Kürtlerin tarihi hastalığıdır. Bunu aşmak için yapılması gereken öncelik, birey, parti ve aşiret çıkarlarının gözardı edilmesi ve ortak girişimlere şans tanınmasıdır. PKK dümende ben olayım yaklaşımından uzaklaşmalı ve evvela Türk kayyum Sezai Temelli'yi masanın başına oturtarak değil, Kürtlerin yaşayan iki ulusal önderinden biri olan Mesud Barzani’ye “Ulusal Birliği” tesis etmek için vekaletini verme tercihinde bulunarak samimiyetini sergilemelidir.
 

Editör