Temelli: Ne zaman bir seçim yaklaşsa harekat yapıyorlar

Temelli: Ne zaman bir seçim yaklaşsa harekat yapıyorlar

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, "Ne zaman bir seçim yaklaşsa hemen bir harekat başlatıyorlar. Pençe Harekatı nedeniyle o bölgede yaşayan insanlar büyük bir riskle karşı karşıya. İstanbul seçimine yönelik bir senaryo ile karşı karşıyayız. Çağrımız aynı minvaldedir, gelin yan yana, omuz omuza verelim" dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin Çukurova Bölge Konferansı’nda yaptığı konuşmada, İstanbul seçimi için çağrılarının ‘aynı minvalde’ olduğunu söyledi. Temelli Pençe Harekatı’nı da eleştirerek, “Bu harekatın yapılma gerekçesine baktığınızda işte İstanbul seçimidir. İstanbul seçimine yönelik bir senaryo ile karşı karşıyayız” dedi.

Temelli’nin açıklamalarından başlıklar şöyle:

Radikal demokrasi diye kısaca söylüyoruz ama  altını açtığımızda bu fikriyatın gücü çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Dünya kapitalizminin içine sıkıştığı ve bir türlü çözüm üretemediği, çözüm üretemedikçe de baskı ve zulüm politikalarıyla halklara zulmetmeye, savaşı dayatmaya devam ettiği bir son çeyreği yaşıyoruz. Bu çeyrekte bütün bu sıkışmışlığın en ağır bedelini Ortadoğu halkları ödüyor. 

Ortadoğu’ya dönüp baktığımızda da tabi ki Kürt meselesini, Kürt halkının katlanmak zorunda kaldığı mağduriyetler zincirini ve düşmanlık, savaş politikalarını görüyoruz. Bugün Suriye, Irak, İran’ın içinde bulunduğu bu açmaz bununla açıklanıyor. Ama tüm bunlara karşı siyaset üretecek, bu gidişata dur diyebilecek fikriyata baktığımızda da bir çözümü görebiliyoruz. Ben o yüzden tüm konuşmalarımda ısrarla inatla bu düşünceye vurgu yapıyorum. Çünkü önemlidir. Eğer bir fikriniz yoksa örgütünüz olamaz. Bir fikri örgütlemeniz lazım. Bir fikri örgütlerken de hangi yöntemi, hangi tartışmaları sürdüreceğiniz tabii ki önemlidir ama önce güçlü bir fikriniz olmalıdır. HDK’nin kurulduğu günden bugüne kadar ısrarla sahip çıktığımız, sarıldığımız fikriyat budur. O yüzden de tüm konuşmalarımda tabi ki hem Kürt meselesinin çözümü hem Ortadoğu halklarının sorunlarının çözümü hem de Türkiye’deki demokrasi sorununun çözümü açısından bu yolu açan ve bu fikriyatın referans noktası olan Sayın Öcalan’ı selamlayarak başlıyorum.

"Neden Tecridi Yaşadık?"

Çünkü önemlidir, demokratik ulus anlayışıyla, bunun örgütlenme anlayışıyla, bu sürecin örülmesi anlayışıyla önemlidir. Önemli olduğuna geçtiğimiz günlerde bir kez daha tanıklık ettik. Tüm Türkiye halkları, Ortadoğu halkları bir kez daha bu meseleye tanıklık etti. Nasıl etti? Tam 200 gün boyunca bu ülkede açlık grevi vardı. Leyla Güven’in başlattığı, öncülük yaptığı. Buradan kendisine de sevgilerimi iletiyorum. 200 gün boyunca bu ülkede açlık grevi vardı ve bu açlık grevi Türkiye’de mutlak tecridin sonlandırılmasına yönelikti. Dönüp baktığımızda Türkiye’de son 4 yıl boyunca mutlak tecrit koşulu yaşandı. Yani İmralı’ya, Sayın Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit. Peki, neden 4 yıl boyunca bu ülke tecritle yaşadı? İşte en temel mesele; çözümsüzlüğe mahkum olmuş çözüm üretemeyen iktidarların başvurduğu en önemli yöntemlerden biri siyaseti tasfiye etmektir. Toplumu siyasetsiz kılmaktır ve bunu yapmanın bir yöntemi de tecrittir. Tecrit politikalarının kırılması siyasetin önünü açacak en önemli hamleydi. Mutlak tecridin kırılması konusunda emeği geçen, 200 gün boyunca açlık grevinde olan, cezaevinde olan tüm yoldaşlarımı, tüm mahkumları, anneleri, tüm örgütümüzü bir kez daha kutluyorum.

"Çözümü Birlikte Üretmeliyiz"

Bugünkü iktidar sürekli savaştan ve yolsuzluktan besleniyor ve halklar üzerinde, emekçiler, kadınlar üzerinde şiddet ve baskı politikalarıyla tahakküm kurmak istiyor. O yüzden de diyoruz ki; Türkiye’nin en temel meselesi Kürt meselesidir. Kürt meselesi çözülmeden bu siyasetsizliği aşmanın yolu yoktur. Türkiye’yi demokratikleştirmenin yolu yoktur. Ama bu sözleri tersinden de okuduğunuzda aynı sonuca ulaşırsınız. Çünkü madalyonun iki yüzünden bahsediyoruz. Yani Türkiye’de demokrasi meselesini çözmeden, demokrasi sıkışıklığını aşmadan bugün içinde yaşadığımız bu girdaptan çıkmadan Kürt meselesini de çözemezsiniz. Dolayısıyla biz büyük bir demokrasi mücadelesi vererek, Türkiye’nin en kadim sorunu haline gelmiş, kronikleşmiş Kürt meselesini çözme konusunda nasıl ki iddialı bir mücadele yürütüyorsak; aynı şekilde Türkiye’nin bütün sorunlarını çözme konusunda aynı iddiayı taşımalıyız. Kadın meselesinden, emek meselesinden, doğa meselesine kadar karşı karşıya kaldığımız her soruna çözümü hep birlikte üretmeliyiz.

"Sömürü Had Safhada"

Son bir haftaya bile baksanız nasıl bir kabusun içinde olduğumuzu görebilirsiniz. En basitinden emek alanına bakalım. Daha birkaç gün önce Kocaeli’de 5 mülteci kadın, kaçak işçi olarak yanarak can verdi. Emek alanında çarpık yaklaşımın bir sonucuydu. 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü. Türkiye’de AKP döneminde çocuk işçiliği ikiye katlanmış. Geldiklerinde oran yüzde 10 iken şimdi yüzde 21’e çıkmış. Emek alanının hangi kısmına bakarsanız aynı sömürü, baskı düzenini görürsünüz. Sendikal haklar yoktur, grev hakkı yoktur. Ve bugün, baktığınızda birçok işyerinde, inşaatlarda, turizm tesislerinde insanlar asgari ücret bile alamaz durumdadırlar. Kaldı ki asgari ücret bugün açlık sınırının altındadır. Yani başlı başına bir emek cehennemidir Türkiye. Sömürü had safhadadır. Dünyada en kötü çalışma koşullarına sahip 10 ülke arasına Türkiye giriyor. Emek meselesinin çözümü de demokrasi meselesinin çözümüdür. Bir sömürü düzenine karşı mücadele etmek aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmaktır. Emekçileri bu denli sömürmelerinin nedeni ısrarla sürdürmeye çalıştıkları savaş politikasıdır. Bütçeden emekçiye pay ayırmak yerine mermi üretmeyi, savaş uçağı, helikopter üretmeyi önceleyen ve bu savaşı sürdürebilmek için de düşmanlık siyasetini var eden bir iktidarla karşı karşıyayız. O yüzden demokrasi mücadelesi önemlidir.

"Suriye'de De Yok Sayma Peşinde"

orunlarımız büyük, “savaş politikaları” dedik. İçinde yaşadığımız durumu belki de en iyi özetleyen mesele Suriye meselesidir. Stratejik derinlik diye ortaya çıkıp sonra büyük bir sığlığa herkesi mahkum eden, dünya siyasetinde eşi benzeri görülmemiş bir itibarsızlığa Türkiye’yi sürükleyen bu iktidar bugün Suriye meselesini çözümsüzlüğe mahkum etme peşinde. Suriye halklarının taleplerini görmezden gelerek Suriye’ye de kendi tekçi anlayışını dayatma peşindedir. Yani orada yaşayan halkları, başta Kürt halkı, Süryanileri, Arapları, Alevileri yok sayma peşindedir. Afrin’de uyguladığı anlayışı tüm Suriye’ye dayatma peşindedir. Oysa bugün Suriye barışa muhtaç. Suriye barışının önünü açmak için Demokratik Suriye Anayasası üzerinde ortaklaşacak bir zemini var etmek, ona katkı sunmak gerekiyor.

"Ne Zaman Seçim Yaklaşsa Harekat Yapılıyor"

Bütün ülkelerin hassasiyetlerinden bahsediyor Sayın Öcalan. Evet, bütün ülkelerin hassasiyetleri önemlidir. Bunu gözeterek bir dış politika yürütülmelidir. Cumhuriyet tarihinde buna benzer bir politika ile uzun süreli bir yönetim anlayışı zaten şekillenmişti. Bu kritiktir. Ama AKP’nin Suriye üzerine kurguladığı siyaset, bölgeyi içinden çıkılmaz bir yere sürüklemiştir. DAİŞ terör örgütüyle mücadele etmek yerine tam tersine bu örgütün yarattığı istikrarsızlıktan ve terör ortamından yararlanacak bir dış politikayla kendini var etmeye çalışan bir iktidar var. Aynı şeyi bugün Pençe Harekatı ile Irak’ta görüyoruz. Ne zaman bir seçim yaklaşsa hemen bir harekat başlatıyorlar ve ona da uyduruk isim vererek bunun kamuoyunda adeta PR çalışmasını yapıyorlar. Evet, bugün Pençe Harekatı nedeniyle o bölgede yaşayan insanlar büyük bir riskle karşı karşıyalar. Yerlerinden yurtlarından ediliyorlar, yaşamlarını yitiriyorlar. Bu harekatın yapılma gerekçesine baktığınızda işte İstanbul seçimidir. İstanbul seçimine yönelik bir senaryo ile karşı karşıyayız. Tıpkı daha önce Afrin’de, Cerablus’ta olduğu gibi. İktidarlarını devam ettirmek için Kürt meselesini, demokrasi meselesini çözümsüzlüğe mahkum eden, tekçi anlayışlarını iktidarda tutmak için sürekli olarak bir düşmanlık politikası izliyorlar.

"31 Mart'ta Önemli Bir Adım Attık"

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokrasidir, barıştır. Nasıl bir demokrasi ve nasıl bir barış istediğimiz konusunda sözümüzü güçlü bir şekilde ortaya koymalıyız. Öyle de yapıyoruz. 31 Mart yerel seçimlerine giderken bir strateji ortaya koyduk. İddiamız Türkiye’nin demokratikleşmesi iddiasıydı. 3-5 belediye kazanma meselesi değildi. Belediye meclis üyeliklerinde sandalye hesabı değildi. Mesele çok netti. Türkiye’de demokrasi meselesi, Kürt meselesi vardır, Türkiye’de barış meselesi vardır. Bunlara dair çözüm üretmeliyiz. Bunu da kim yapacak? Kuşkusuz HDP yapacak. Öyle de oldu. Ortaya koyduğumuz strateji ile Türkiye demokrasisi açısından önemli bir adım attık. Yeni bir siyasi kulvarın yolunu açtık. Şimdi İstanbul seçimlerine giderken çağrımız aynı minvaldedir. Gelin yan yana, omuz omuza verelim. Demokrasi, barış mücadelesini yükseltelim. Bu meseleyi ancak hep birlikte çözebiliriz. “Bunu yapmanın yolu Demokrasi İttifakıdır” dedik. Bu ittifak çerçevesinde tüm demokrasi güçlerine, toplumsal muhalefete, muhalefet partilerine, sivil toplum örgütlerine, Türkiye’de demokrasiden yana siyaset yapacak kim varsa herkese çağrı yapıyoruz. Şimdi bunun zamanıdır. Tüm bu meselelere yanıt üretme zamanıdır.

"Demokratik Anayasa İhtiyaç"

Konuşmamın başında tecritten bahsettim. 2015’te mutlak tecrit başlamadan önce bir mutabakat metni Türkiye’de dolaşıyordu. Dolmabahçe Mutabakat Metni. 10 madde, çok nettir, temiz. Aslında Türkiye’yi bir şeye davet ediyor. “Gelin anayasanızı yapın”a davet ediyordu. Demokratik bir anayasa sürecine davet ediyordu. Eşit yurttaşlık temelinde bir araya gelecek, kendi anayasasını yapacak, kendini içinde var edecek ve bulacak bir anayasa davetiydi bu. Evet bugün biz de bunu yapıyoruz. Türkiye’nin acil bir demokratik anayasaya ihtiyacı var. Bu demokratik anayasa Türkiye toplumunda uzun süredir iktidar tarafından mayalandırılan kamplaşmaya, kutuplaşmaya son verebilecek bir ruhu taşımalıdır. Bunu var etmeliyiz. Daha dün Belediyeler Birliği Meclisi’nde seçimler yapılıyor. Bakıyorsunuz yine o kutuplaştırıcı akıl, dışlayıcı mekanizma çalışıyor. HDP temsiliyeti yok. Oysa Türkiye’de 3 büyük şehri, 8 kenti, onlarca ilçeyi HDP yönetiyor. HDP yerellerde iktidar, güçlü bir iktidar. Ama geldiğinizde TBB seçimlerinde HDP’nin dışlanmasını görüyorsunuz. Neden? Bu ayrımcı zihniyetten. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu mesele bütünlüklü bir siyaseti ortaya koymaktır. Tüm farklılıkları kapsayan, kimseyi dışarıda bırakmayan bir zihniyeti var etmektir ki işte bunun anayasasına ihtiyaç var.

17 Yıl Geçmiş, Strateji Belgesi Hazırlıyorlar"

Diğer taraftan acil hızla çözülmesi gereken sorunlar var, bu konuda da adımlar atılmalı. Bunlardan birisi de kuşkusuz yargı meselesidir. Bize yargı reformu strateji belgesi sunuyorlar. Bir strateji belgesini ne zaman hazırlarsınız? İktidara geldiğiniz zaman hazırlarsınız. 17 yıl geçmiş, strateji belgesi yazıyorlar. Belgeyi okuyorsunuz, “memleket demokrasi ile mi faşizmle mi yönetiliyor” sorusunun yanıtını bizzat belge size anlatıyor. Evet, bu ülkede faşizm var. O yüzden de faşizmi yıkmalıyız. Faşizmi yıkmanın yolu da işte bu demokrasi mücadelesidir. Yıkabilmenin yolu her şeyden önce yargıda atılması gereken adımları atmaktan geçiyor. Öyle strateji belgeleriyle, paketlerle vakit harcamaya gerek yok. Bakın Meclis hâlâ açık, gecikmeksizin Türkiye’de yargıyı tarafsızlaştıracak adımlar atılmalı. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) gibi “Türkiye’nin paralel Anayasası” olarak nitelendirdiğimiz bir kanun var. Binlerce arkadaşımızı tutsak etmiş fikir, ifade ve basın özgürlüğünü terör kapsamı içine alarak değerlendiren bir kanun. Acilen bu kanun kaldırılmalıdır. “Propaganda, terör örgütü propagandası” gibi kavramlara sıkıştırılarak Türkiye siyasetini kuraklaştıran bu anlayıştan Türkiye kurtarılmalıdır.

"Özgürlüklerine Kavuşmalılar"

Cezaevlerinde siyasetçiler var. Figen var, Selma var, Sebahat var, Selahattin var. Tam 5 bin HDP’li var. Bu arkadaşlarımızın bir suçu yok. Bu arkadaşlarımız demokrasi mücadelesi verdikleri için bu iktidar tarafından alıkonulmaktadır. Özgürlüklerine bir an önce kavuşmalıdırlar. Bakın dokunulmazlıklar hükmü 12 Eylül Anayasası’nda bile korunmuş. Bunu ihlal eden, HDP’yi dışlamak için bunu ihlal eden bir süreç sonucunda bir sürü arkadaşımız içeride. Belediyelerimize kayyım atandı. OHAL zihniyeti bu ülkede 30 aydan fazla hüküm sürdü. Kayyımların yarattığı tahribat ortada. Yargı hâlâ sessiz. Kayyımlar açık suç işlemiş ama yargı tarafsız ve bağımsız olmadığı için bu suçların üzerine gidemiyor. O yüzden de yargıda atılacak adımlar gerçek anlamda demokrasi mücadelesinde büyük önem taşımaktadır. Bu konuda üzerimize düşeni kararlılıkla yerine getireceğimizi söyledik. Öyle de yapacağız. Ama yeter ki gerçek anlamda bir yargı reformu olsun. Bir an önce bunun Meclis’e gelmesini istiyoruz. Evet, bir sürü sorunumuz var ama Çetin Altan’ın dediği gibi hiçbir zaman ensemizi karartmıyoruz. Biz umudun partisiyiz. Umudu büyütüyoruz. Umudun yolculuğuna HDK ile çıktık, bu yolculuk sürecek. Ta ki bu ülke gerçek anlamda demokratikleşene kadar. Ta ki bu ülkeye onurlu bir barış gelene kadar. Ortadoğu’ya barış gelene kadar. Hiçbir zaman umudumuzu yitirmedik.