İsrail: İran'la mücadele etmiyoruz, bizim hedefimiz...

İsrail: İran'la mücadele etmiyoruz, bizim hedefimiz...

İslami Cihat’ın üst düzey liderlerinden Baha Ebu El Ata oyundan çıkmış olabilir ama Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani hâlen hayatta. İsrail için en büyük başağrılarından olan bu iki ismin fotoğrafları uzun zamandır İsrail savunma yapılanmasının duvarlarını dolduruyordu.

El Ata’nın fotoğrafları 12 Kasım sabahı Gazze’de öldürüldükten birkaç saat sonra Savunma Bakanlığı ve Başbakanlık duvarlarından indirildi. Süleymani’nin fotoğrafları ise hâlâ yerinde. İsrail Savunma Bakanlığı’na göre bu iki isim de bağlı oldukları kuruluşlardan neredeyse bağımsız, kontrol edilmesi zor liderler. 

Örneğin El Ata, Hamas’ı hiçe sayarak İsrail ile Hamas arasındaki tüm uzlaşı çabalarını baltalamış ve Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki egemenliğini sarsmaya çalışmıştı. Üst düzey İsrailli kaynaklara göre Süleymani de El Ata gibi Lübnan, Suriye ve Irak cephelerinde başına buyruk bir siyaset izliyor. Eylemleri İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin izlediği siyasetle örtüşmüyor ve komutan sadece Dini Lider Ali Hamaney’e rapor veriyor. 

Üst düzey bir İsrailli kaynak Al-Monitor’a isminin açıklanmaması kaydıyla şunları aktarıyor: “Biz İran siyasetiyle mücadele etmiyoruz. Odağımız Hamaney ya da Ruhani değil. Bizim mücadele ettiğimiz isim Kasım Süleymani’dir, nokta. Aradığımız adam başka biri değil budur.”

Bu açıklama, İsrail’i odağını Süleymani’ye kaydırmak durumunda bırakan güçlü etmenler olduğunu gösteriyor. Oysa İsrail, suikastların geri teptiğini, ortadan kaldırılan kişilerin yerlerine onlardan çok daha tehlikeli isimlerin aldığını geçmiş tecrübelerden biliyor. Bunun en iyi kanıtı da 1992’de İsrail tarafından öldürülen Hizbullah lideri Abbas El Musavi’nin yerini alan Hasan Nasrallah.

Öte yandan, suikastların başarılı olduğu ve öldürülen liderin yerinin doldurulamadığı birkaç örnek de var. Bunlardan biri de yabancı basının İsrail’e atfettiği Hizbullah Komutanı İmad Muğniye suikastıdır. 2008’de Şam’da öldürülen Muğniye’nin yeri hâlen tam anlamıyla doldurulmuş değil.

El Ata uzun zamandır İsrail’in radarındaydı. Resmi sıfatı İslami Cihat’ın Gazze’de konuşlu Güney Birliği’nin komutanı olsa da IDF’i asıl korkutan El Ata’nın örgütün Gazze Şeridi’ndeki en güçlü adamı olmasıydı. El Ata birçok terör ve roket saldırısının yanı sıra muhtelif provokasyonların da arkasındaki isimdi. İslami Cihat lideri İsrail’le yapılan ateşkes anlaşmalarını defalarca ihlal ederek geçmiş yıllarda Hamas’ı da zor durumda bırakmıştı.

Hamas ve İsrail’in uzlaşmasını engellemek için elinden geleni yapan El Ata, Başbakan Benjamin Netanyahu’yu şahsen de küçük düşürdü. Netanyahu’nun 10 Eylül’de güneydeki Aşdod kasabasında düzenlediği seçim mitingi sırasında Aşdod ve Aşkelon’a roket saldırıları düzenledi. Korumaları tarafından apar topar alandan uzaklaştırılan Başbakan bu saldırıyla, 17 Eylül seçimlerinden sadece bir hafta önce kamuoyu önünde küçük düşmüş oldu. Netanyahu El Ata’nın öldürülme emrini hemen o akşam verdi. Ancak talimat Başsavcı Avichai Mandelbli tarafından durduruldu. Bakan, Başbakan’dan kabineyi toplayarak kararı hukuki bir zemine oturtmasını istedi. Netanyahu beklediği intikamı Salı günü almış oldu.

El Ata’nın ölümü Netanyahu’nun bu haftaki ilk zaferi değil. Netanyahu bir taşla üç kuş vurdu:

El Ata gitti ve El Ata’yla birlikte Beyaz-Mavi Partisi lideri Benny Gantz’ın Arap partilerin desteğini alarak azınlık hükümeti kurma şansı da gitti. İsrail kamuoyunun gerginliğin tırmandığı bir ortamda böyle bir hamleyi destekleme ihtimali pek yok. Netanyahu’nun baş düşmanı olmasına rağmen geçen hafta savunma bakanlığını kapan Yeni Sağ Partisi lideri Naftali Bennett’a gelince, o da büyük bir bozgun yaşadı. Zira El Ata, Bennett yeni görevini üstlenmeden sadece beş saat önce öldürüldü. Yani operasyonun tüm kazancı Netanyahu’ya kaldı. 

İsrail ile İslami Cihat arasındaki çatışmaları tetikleyen gelişme, Netanyahu için olabilecek en mükemmel zamanda geldi. Gantz ve ekibi Arap unsurların desteğiyle azınlık hükümeti kurmaya çalışırken Knesset üyesi Arapların ısrarla muhalefet ettiği iki konu var: İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılar ve suikastlar. Arap milletvekilleri muhalefetlerini bu hafta da tekrarlayınca koalisyon ihtimali ölü doğmuş oldu. Geriye sadece iki seçenek kaldı: Uzlaşı hükümeti ya da üçüncü kez seçimlere gidilmesi ki bu, tam da Netanyahu’nun istediği şey.

Bu hafta doğruluğu kanıtlanan bir diğer önemli sav da şu: Niyetleri ve amaçları bakımından Netanyahu ve Hamas bir bakıma müttefik sayılabilirler. Hamas’ın Çarşamba sabahından beri süren çatışmalara hâlen katılmamış olması bunun göstergesi. İslami Cihat bu yazı kaleme alındığı sırada İsrail’e 220 roket saldırısı düzenledi. Hamas ise olayı bir kınamayla geçiştirdi. Zira El Ata sadece İsrail’in (ve Mısır’ın) değil Hamas’ın da sorunuydu. Şiddet yanlısı, savaşçı ve kontrol edilemez bir unsurdu ve Hamas arkasından gözyaşı dökmeyecek.

Netanyahu ve Hamas’ın menfaatleri neredeyse ortak: Gazze Şeridi ile Batı Şeria arasındaki ayrılığın sürmesi ve böylelikle işlerin siyasi ve diplomatik açmaza girerek, “yalnızlık” savının güçlendirilmesi. Hamas, Gazze’deki yaşam standartlarını yükseltmek ve Batı Şeria’yı ele geçirmeye hazırlık amacıyla iktidarını güçlendirmek istiyor. Şu an itibarıyla tüm menfaatler bir noktada ortaklaşıyor. Netanyahu da 2009’daki seçim öncesinde dile getirdiği başbakan olunca “IDF’e Gazze’deki Hamas rejimini yıkma talimatı vereceği” sözünü unutmuşa benziyor. Zira o zamandan bu yana çok şey değişti. Hamas rejimi şu an Netanyahu’nun elindeki en önemli diplomatik koz ve Netanyahu da Hamas’ın iktidarını sürdürmesi için gereken şeytan rolünü pekalâ oynuyor. 

İsrail, 2005’te Gazze’den çekilmesinden bu yana ilk kez roket saldırılarının hesabını Hamas’tan sormuyor. Sadece İslami Cihat’a odaklanıyor. Hamas belki ilerleyen günlerde çatışmalara katılabilir ama en azından 30 saat hareketsiz kalarak İslami Cihat’ın İsrail’in savaş makinesi tarafından ezilmesini izlemesi görülmemiş bir olay.