Joe Biden'den Barzani'ye ‘Ben ve sen hayattayken Kürdistan’ı göreceğiz'

Joe Biden'den Barzani'ye ‘Ben ve sen hayattayken Kürdistan’ı göreceğiz'

Duvar gazetesi yazarı Fehim Taştekin'in Kürdistan'ın güneyindeki bağımsızlık referandumuna dair gözlemleri ve yorumlarından oluşan ve 'evet' cephesinin görüşlerinin ağırlık kazandığı yazının ikinci bölümü bugün yayınlandı. 'Evet' cephesine göre Kürdistan sanıldığı gibi çaresiz değil; Ortadoğu denkleminde Kürdistan’ın işgal ettiği yer İran ve Türkiye için de değerli; bunu görmek için felaket tellallığını bırakıp sadece bakış açısını biraz değiştirmek gerekiyor.

Taştekin'in, Rudaw Medya Ağı sorumlusu Aso Kerim ve Kürdistan İslam Birliği (Yekgırtu) sorumlusu Salehaddin bahadin ile yaptığı görüşmelere ağırlık verdiği yazısında ABD, Türkiye ve İran'ın Kürdistan'a yönelik tepkilerine ağırlıklı yer verilmiş. 'Evet' cephesinin söylemlerinin ağırlık kazandığı yazının belli başlı bölümlerini aşağıda okuyabilirsiniz:

Aso Kerim'e göre "Zamanlama çok uygun. Çünkü Haşd el Şaabi büyüyor ve tartışmalı bölgeleri geri almak için harekete geçebilir. İran burada etkili. Evet Mukteda el Sadr, Ammar el Hekim ve Haydar el İbadi İran’dan daha bağımsız olmaya çalışıyor. Nuri el Maliki gibi siyasi liderler ve Esaib el Ehl’ül Hak gibi milisler ise İran’la bağlantılı. Şiiler arasındaki bir takım farklılıklar seçim döneminde daha açık hale gelebilir… Kürtler DAİŞ’i yenmek için çok önemli roller üstlendi. Bölgemizde etnik ve mezhepsel çatışmaların bir daha yaşanmaması için bu referandumu yapıyoruz. Burada ortak yaşam modeli ortaya çıktı. Mülteciler buraya sığındı ve problemsiz yaşam sürme imkânı buldu. Başka etnik ve mezhepsel gruplarla barışçıl bir gelecek kurmak istiyoruz.

ABD, Irak'ın bütünlüğü siyasetinden sonuç alamıyor

ABD, Kürdistan referandumunun seçimden sonraya ertelenmesini istiyor. Bana göre ABD, 2003’ten beri Irak’ı bütünleştirmeye yönelik siyasetinde sonuç alamıyor. Irak etnik ve dini olarak bölündü ve kesinlikte eski Irak olmayacak. Amerikan siyaseti şimdi Körfez’i Irak’la ilişkiler geliştirmeye teşvik ediyor; İran’ın Irak’taki nüfuzunu azaltmak istiyor. O yüzden referandumun 2018’deki seçimlerden sonraya ertelenmesini tercih ediyor.

Türkiye, Kürdistan'In bağımsızlığından karlı çıkar

Kürdistan istikrarlı bir devlet olacak. Bu Türkiye için de iyi olacak. Türkiye için tampon bölge görevi görecek. Biz İslamcı teröristlerin Türkiye’ye geçmelerine engel oluyoruz. Türk basınına göre Türkiye bu yılın ilk beş ayında buraya 4 milyar dolar ihracat yaptı. Yıl sonuna kadar 10 milyar doları bulacak. Bakınız Türk malları her yerde. Burası Türkiye için çok kolay bir pazardır. Irak’tan Türkiye’ye giden turist sayısı Kürdistan’dan giden turistten daha az. Türkiye petrolden transfer, depolama ve komisyon parası alıyor. Halkbank’ta bu para tutuluyor. Ayrıca Türkiye’ye daha ucuz petrol veriliyor. Bu ilişkiler nedeniyle Kürdistan’ın bağımsız olması Türkiye’nin lehinedir. İran da Türkiye ile ilişkiler gelişirken kendisi kapılarını kapatmıyor. Yani iki ülke arasında rekabet var. Tabii her şey gül gülistanlık değil: Irak’la sınır, petrol, gaz ve su kaynaklarıyla ilgili problemler çıkabilir.

Petrol, doğalgaz

Petrol ve doğalgaz ile ilgili paylaşıma dayalı çözümler geliştirebiliriz. Yüzde 40 Irak’ın olabilir mesela. 1925’te Musul Irak’a bırakılırken Türkiye ile petrol anlaşması yapılmadı mı? Türkiye petrolden 25 yıllığına yüzde 10 pay alarak Musul’dan vazgeçti.

Tam bağımsızlık olmazsa belli bir süreliğine konfederasyon gibi çözümlere de gidebiliriz. Belki o zaman İran ve Türkiye sesini çıkarmaz. Böylece onların dediği gibi Irak’ın birliği sağlanmış olur. Ekonomik açıdan da bu ülkeler yine çıkarlarını muhafaza etmiş olurlar.

İran

İran’ın durumu maniple edebileceğini sanmıyorum. Tek istediği Irak içinde kalmamız, bunun dışında istediğimiz hiçbir hakka itirazı yok. Türkiye’den sonra Kürdistan’la ilişkilerden en fazla faydalanan İran’dır.

İran Kürdistan’a saldırmayacak. İran bağımsız Kürdistan’ı istemiyor ama olursa da barışçıl ilişkiler kuracaktır. Ayrıca ABD de buna izin vermeyecektir. İran sorunların kendi sınırlarına ulaşmasını istemez. Çatışma sorunların sınırlara ulaşmasını sağlar. Giderek Yemen’de, Suriye’de, Lübnan’da oynuyor, yani sınırlarından uzakta. Fakat Haşd el Şabi içindeki bazı gruplar Kürdistan’da bir şeyler yapmak isteyebilir. 50 kadar grup var, savaşçı sayısı 160 bini buluyor. Bazıları İran’dan para, silah ve eğitim desteği alıyor. Bazı komutanlar da Ayetullah Hamaney’e bağlı. Bunlar 2018’deki seçimde de etkili olacak. Bazıları Nuri el Maliki ile ittifak kurabilirler. İran’daki gibi çift ordu istiyorlar. Başbakan Haydar el İbadi ve (Büyük Ayetullah) Ali Sistani buna karşı.

ABD desteği

ABD’den zımni bir destek olmadan Barzani’nin bunu yapabileceğine inanmıyorum. Bir seferinde (eski Başkan Yardımcısı) Joe Biden, Mesud Bey’e ‘Ben ve sen hayattayken Kürdistan’ı göreceğiz. Ama nasıl ve ne zaman? Bu başka bir mesele’ demişti. Sadece ‘Zamanı değil’ diyorlar. Başka problemler çıkmasından korkuyorlar."

Kürtlerin de kartları var

Referanduma karşı çıkanlar Kürdistan’ın komşularının izleyeceği politikaların bağımsız bir devleti başarısızlığa uğratabileceğinden korkarken birçok kişi de Türkiye’nin Kürdistan realitesini tanımayıp güç ya da ambargo siyasetine yönelmesinin çıkmaz yol olduğuna inanıyor. “Kürt’ün elinde de kartlar var. Başur (Güney Kürdistan) ile Rojava (Batı Kürdistan) birleşirse, hatta bu coğrafi bütünlük Akdeniz’e kadar uzanırsa Türkiye ne yapar? Başur ve Rojava’da ABD’nin ondan fazla askeri üssü var. İsrail de bunu istiyor” diyenlere de rastlamak mümkün.

Yekgırtu ve referandum

Yekgırtu’nün lideri Selahaddin Bahadin referandumla ilgili eleştirilere hak vermekle birlikte bu sürecin kaçınılmaz olduğuna inanıyor. Tarihsel süreci atlayarak referandum kararının değerlendirilemeyeceğini düşünüyor:

“Referandumu konuşabilmek için tarihe dönmemiz gerekiyor. Irak kurulurken Şeyh Mahmud Berzenci’nin liderliğinde direnen Kürtler haklarının verilmesi garantisiyle yeni devlete katıldı. Buranın durumu Kürdistan’ın diğer parçalarında farklı. İran ve Türkiye’deki Kürtlerle ilgili bir böyle bir durum yok. Haklar tanınmadığı için çatışmalar yaşandı. 1958’de Kürtlerle Arapların aynı haklara sahip olduğunu öngören anayasa yazıldı. Bir dönem durum biraz düzeldi. 1961’de Eylül Direnişi başladı. Özellikle 31 yıl boyunca Baas bu direnişi yok etmeye çalıştı. 1970’te tekrar anlaşma sağlandı. Kürtlerin haklarını tanıma sözü verildi. Sözler tutulmadı. Enfal operasyonlarıyla 180 bin Kürt öldürüldü. Köyler yıkıldı, onbinlerce Kürt göçe zorlandı. 1991’te 36’ncı paralel ile birlikte Saddam ile ilişkiler kesildi, coğrafya bölündü. Kürdistan tanınmayan devlet olarak hareket etti. 2003’te Saddam gidince ABD ve İran bizimle oturup konuştu. ‘Yeni bir dönem başlıyor, gelin Bağdat’ta hükümete katılın, bu sizin döneminizdir’ dediler. Gittik, geçiş döneminde sırayla birer aylığına başkanlık yaptık. 2005’te Irak Anayasası yazıldı. Anayasada tartışmalı bölgelerle ilgili 140’inci maddenin 2007’ye kadar uygulanması gerekiyordu. Uygulanmadı. Bu arada Bağdat yönetimi yavaş yavaş güçlendi. Haklarımızı vermediler, önemli makamları geri aldılar. Bunlar Kürtlerle Bağdat arasında güvensizlik yarattı. 2014’ten itibaren Bağdat bütçeyi kesti, memur maaşları gönderilmedi. DAİŞ geldiğinde Irak hükümeti tartışmalı bölgeleri koruyamadı. Peşmerge buraları geri aldı. Şimdi Haşd el Şaabi gelip tartışmalı bölgelerde Peşmergelerin karşısına dikildi. Geri çekilirsek ödediğimiz bedeller boşuna gidecek. Çekilmezsek Haşd ile savaşmak zorunda kalacağız. DAİŞ’ten sonra bağımsızlık için yeni bir yol haritası ortaya çıktı. Birlikte tek bir devlet içinde yaşamıyorsak bari iyi bir komşu olalım.”