Kürtçe bölümde Kürtçe tez yazımının yasaklanması kılıç dilidir

Bir yanda müzeyken camiye dönüştürülerek AKP'nin siyasi gövde gösterisinin bir aracı haline dönüştürülen Ayasofya, öte yanda Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünde Kürtçe tez yazımını yasaklayan tek tipleştirici uygulamalar.

Kürtçe bölümde Kürtçe tez yazımının yasaklanması kılıç dilidir

Bu iki uygulamaya da tepki gösteren Evrensel Gazetesi yazarı Vedat İlbeyoğlu, "Ayasofya minberindeki kılıçlı el, Kürtçe tez yazımını da yasaklamış!" başlıklı, 2 Ağustos tarihli yazısında, Dicle Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı öğrencilerine Kürtçe tez yazımının yasaklandığını hatırlattı. 

Yasak kararını, "Bu da ‘kılıç dili’ işte!" ifadeleriyle yorumlayan İlbeyoğlu, "İktidara gelindiğinde 'başörtülü bacılarımıza kan kusturan YÖK bir vesayet kılıcıdır...' deniliyordu ya, şimdi eldeki de o kılıç, her fırsatta bileylenip tepe tepe kullanılmakta..." tepkisini gösterdi.

İlbeyli yazısını şu satırlarla sürdürdü:

"Söz konusu uygulamayla son örneğini gördüğümüz Kürt dili ve kültürüyle ilgili bu ‘geriye sarma’ operasyonları, iktidarın demokrasi ve özgürlüklere dair genel yaklaşımından ayrı değil elbette. Ama özel olarak da Kürt politikasının önemli bir parçası. AKP iktidarının ilk dönemi, katı inkârcı ‘müesses nizam’a karşı en iddialı olduğu alandı Kürt sorunu. Sorunun çözümüne dair de ‘kolektif hak’ ekseninde olmamak koşuluyla,  bireysel hak bazında kullanılabilecek bazı görece düzenlemeler yapıldı. Anadilini özel Kürtçe kurslarında öğrenmek(!), Anadolu Ajansı’nın ya da zaptiye kuvvetlerinin ‘terörle mücadele’ bültenlerini Kürtçe sunan TRT Şeş, bazı üniversitelerde Kürtçe bölümler ve istenirse Kürtçe seçmeli ders, vb...

Aslında Kürt siyasal hareketinin bölgesel çapta geldiği düzeyin zorladığı ve ‘adım atmanın’ zorunlu hale geldiği bir dönemdi. Kürtlerin çok daha köklü ve kapsamlı bir kopuşa yönelmemeleri açısından mecbur kalınan ve ama ‘Anayasal’ güvenceye (özellikle) kavuşturulmamış bu tasarruflar, AKP’nin Kürt amigolarınca köpürtülerek pazarlandı:

'Kürt sorunu esasında Kürtçenin kullanımı sorunudur, çözülmüştür.'

Bu cilalı söylemin dayandırıldığı o eklektik, kırılgan ‘dil/kültür’ açılımının başına da neler geldiğini yeterince gördük, görüyoruz. Yerel yönetimlerce inşa edilmeye çalışılan ve yılların birikimini yansıtan kurumların yerle bir edilmesi bir yana, en son Dicle Üniversitesi’nin kararı gibi, imaj ya da mücadele zorunlu kıldığı için atılmış titrek adımlardan ricat edildi.

Dönem kılıç kuşanma ve ‘kılıç dili’ zamanı çünkü!"