Sancar: NATO pazarlığındaki bütün meseleler Kürt düşmanlığına çıkıyor

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliklerine karşı çıkmasına ilişkin “NATO pazarlığındaki bütün meseleler Kürt düşmanlığına çıkıyor” ifadesini kullandı.

Sancar: NATO pazarlığındaki bütün meseleler Kürt düşmanlığına çıkıyor

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşana Sancar’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Savaş politikalarına karşı en geniş ittifakı oluşturma çabalarımızı ilerletmeliyiz”

Dünya çapında güçlü bir demokrasi ve barış hareketine de ihtiyaç vardır. Ne yazık ki bu konuda dünyada karşılaştığımız tablo umut vermiyor ya da umutsuzluk kaynağı olarak karşımızda duruyor. Dünyada da ülkemizde de büyük bir barış hareketinden yoksunuz. Uzun zamandır çağrısını yaptığımız büyük barış hareketinin Türkiye’de hala oluşamamış olması bizlerin, hepimizin ortak hanesine bir kayıp olarak yazılması gereken bir gelişmedir. Ama umutsuzluğa kapılmanın, çalışmaları durdurmanın faydası yoktur. Tam tersine, hepimiz savaş karşıtı politikalara karşı çıkmalı ya da en geniş koalisyonu, ittifakı oluşturma çabalarımızı ilerletmeliyiz. Hedef demokrasiye ve insani temellere dayalı bir istikrar ve güvenlik anlayışını dünyaya da Türkiye’ye de bölgeye de egemen kılmak olmalıdır. Mevcut iktidar bloku Türkiye halklarına pek çok yıkımı yaşatmaktadır, yaşatacak politikaları hızla derinleştirmektedir. Bunlar savaş politikalarıdır, güvenlikçi anlayıştır. Bu anlayışın geldiği yer ekonomide çöküş, halkın büyük çoğunluğunun yoksullaşması, özgürlüklerin askıya alınması, demokratik kurumların tasfiye edilmesidir. Şimdi iktidar bloku, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini bahane ederek bu anlayışı bütün dünyaya yaymaya çalışmaktadır. Pazarlık için öne sürdüğü şartlarda buradaki otoriter ve anti demokratik politikaları başka ülkelere mümkünse dünyaya dayatma anlayışını da görebiliyorsunuz. Dünyayı da Avrupa'yı da Türkiye'ye benzetme politikaları izleniyor.

“NATO pazarlığındaki bütün meseleler Kürt düşmanlığına çıkıyor”

Dönüp dolaşıp mesele aynı noktaya geliyor: Kürt sorununda çözümsüzlük. Dikkat edin, NATO’nun genişlemesi konusunda pazarlık yaptığı meselelerin tamamı yine Kürt sorununa çıkıyor. İsveç’e, "bütün demokrasi kanallarınızı askıya alın size karşı veto hakkımızı kullanmayalım" diyorlar. Bazen insanın gerçekten inanası gelmiyor. Örneğin Türkiye vatandaşı olmayan İsveç halkları tarafından seçilmiş bir parlamenterin bile iadesini isteyebiliyorlar. Bunu bir pazarlık şartı olarak masaya sürüyorlar. Dünyayı da kendilerine benzetme çabasının yaratabileceği sonuçları Türkiye halklarının, dünya halklarının görmesi gerekiyor. 

“İhtiyacımız olan silahlanma ve askeri güvenlik değil demokratik istikrar ve insani güvenliktir”

Askeri rekabet, silahlanma yarışı, otoriter arayışlar; özgürlükleri, demokrasiyi, insanlığı ve gezegeni tehdit eden bir hızlı genişleme dinamiğine sahiptir. Türkiye bu tecrübeyi neredeyse 10 yıldır en ağır biçimiyle yaşamaktadır. Ülkemizin ve yakın bölgemizin ve de dünyanın ortak ve acil ihtiyacı barıştır, demokratik istikrardır, adalettir, özgürlüklerdir, dayanışmadır. Eğer güvenlik söz konusu olacaksa bu insani güvenliktir. HDP bu ülkeye, bu bölgeye bu perspektifi sunmak için mücadele yürütmektedir. Varlık temeli olarak gördüğü bu ilkeleri savunmaktadır, şimdi de bütün dünyaya başta Avrupa olmak üzere aynı bakış açısının en sağlıklı yol olduğunu ilan etmektedir. Diyoruz ki silahlanma yarışı değil askeri güvenlik değil; demokratik istikrar, insani güvenlik, en geniş dayanışma, hukuk ve özgürlük temelinde bir düzen. İhtiyacımız olan budur.

“Bu iktidar Kürt düşmanlığı yapıyor ama Kürt halkı onurunu koruyacaktır”

Biraz önce de söyledim, iktidarın kriz güvenlikçi ve çatışma odaklı politikalarının içerideki yansımaları her gün demokrasi taleplerine yönelik saldırgan tutumlarla net bir biçimde ortaya çıkıyor. Yasak, gözaltı, ceza, demokratik siyaseti baskılama, sığınmacılar üzerinde nefreti canlı tutma politikaları otoriter iktidarın günlük faaliyetleri olarak karşımızda duruyor. Kürtçe tiyatrolar yasaklanıyor, konser Kürtçe şarkı söyleneceği gerekçesiyle iptal ediliyor. En son İstanbul Valiliği, Dersim Dernekleri Federasyonu'nun 32 yıldır yaptığı pikniğe izin vermedi. Yasakçılık batağından beslenen akıl ve izandan, vicdan ve insaftan yoksun bir politik anlayışla karşı karşıyayız. Zamanında sevgili Apê Musa kaldığı öğrenci yurdunda Kürtçe ıslık çaldı diye gözaltına alınmıştı. Sonra hakaretlere maruz kalmış ve günlerce işkence görmüştü. O günkü zihniyet bugün katlanarak devam ediyor. Neredeyse Kürtçe ıslık çalmak bile yasaklanma ve cezalandırma sebebi haline geliyor. Kürt düşmanlığı yapıyor bu iktidar dediğimizde feveran ediyorlar, daha açık ne olabilir? Evet, bu iktidar Kürt düşmanlığı yapıyor ama bu düşmanlığın bundan önceki iktidarları nereye götürdüğünü göremeyecek kadar da akıl tutulması yaşıyorlar. Kürt halkı bütün bu zulüm tarihinde hep dik durmayı, direnmeyi, onurunu ve haklarını savunmayı bilmiştir. Bundan sonra da bu konuda en ufak bir taviz vermeyecektir Tam tersine haklarını, onurunu, kimliğini sonuna kadar savunacak ve bu politikaların hepsini çökertecektir.

“İktidar Ukrayna’da arabulucu, barış güvercini; Ortadoğu ve ülkede savaş şahini!”

Bu iktidar bütün bu uygulamaları hayata geçirirken yeniden ve yeniden beka söylemiyle ambalajladığı savaş siyasetine dönmektedir. Bölgesel askeri operasyonların daha da yaygınlaşacağını dün AKP Genel Başkanı duyurdu. Bütün bunların yeniden bir kanlı girdabı bu coğrafyaya ve bu ülkeye taşıyacağını, mevcut kanlı girdabın ve karanlık döngünün derinleşmesine yol açacağını hepimiz görmek zorundayız. Bu iktidarın Ukrayna savaşında arabuluculuk gibi çabalarının da ne kadar ikiyüzlüce olduğunu burada da görüyoruz. Orada arabulucu, barış güvercini; Ortadoğu ve ülkede savaş şahini! Bu politikalar her açıdan bu ülkenin halklarının ve Ortadoğu halklarının birlikte demokratik bir barış kurma çabalarına karşı en büyük tehdittir. Bunu görmek lazım. O nedenle savaş karşıtlığı öyle bir şiar değildir. Barış hedefi öyle kalıplaşmış tekdüze bir söylem olarak algılanmamalıdır. Savaş karşıtlığı ve barış politikası aynı zamanda hayatlarımıza sahip çıkma, hayatlarımız ve geleceğimiz hakkında karar verme hakkının temelini oluşturmaktadır.

“Savaşa karşı barışı savunmak ekmeğimizi ve onurumuzu savunmaktır”

Eğer bu konuda kararlı ve tutarlı davranmazsak, hayatlarımız üzerinde tasarruf hakkımız azalacak ve bu iktidarın, onun yandaşlarının, onun politikalarından beslenen bir avuç sermayenin insafına terk edilecektir. Savaşa karşı çıkmak, barışı savunmak aynı zamanda emeğimizi, ekmeğimizi, onurumuzu ve özgürlüğümüzü savunmaktır. Bu konuda gösterilecek her tereddüt bu iktidarın yıkım politikalarını güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Her seferinde bütün kesimlere, en başta siyasi muhalefete, bizim dışımızda kalan muhalefet partilerine söylüyoruz. Ancak üzgünüz ki bu alanda güçlü, sistematik ve tutarlı bir tavır ortaya koyamıyor diğer muhalefet partileri.

“Belaları savuşturacak anahtar HDP siyasetidir”

Buradaki çekincelerin hiçbir karşılığı yoktur. Halkın esas hedefinin ve isteğinin onuruyla refah içinde, özgürlüğüyle demokrasi içinde yaşamak olduğunu herkesin görmesi gerekiyor. İktidarın yarattığı algıya teslim olmak bu ülkenin geleceğini kirli iktidar oyunlarına terk etmek anlamına gelir. Kimse bu tuzağa düşmemelidir. HDP bu tuzağı bozacaktır. En geniş birlikteliği oluşturacaktır, bütün demokrasi güçlerini bir araya getirecektir. Anahtar parti sözünü boşuna kullanmıyoruz. Ne sayısal gücümüz ne de oy oranımızı kast ediyoruz. Esas olarak siyasetimizi vurguluyoruz. Bu kapıları açıp belaları savuşturacak anahtar HDP siyasetidir.

“Kobanî Kumpas Davasında pişirilen düzen Türkiye’ye giydirilmek istenen demir kafesin provasıdır”

Mayıs ayında yaşanan olumsuzluklar arasında 20 Mayıs 2016 tarihli dokunulmazlık kararlarının alınmasını anmadan geçmemek gerekiyor. Çünkü bu düzenin yerleştirilmesinde o tarih dönüm noktalarından biridir. Sonra 4 Kasım 2016 darbesinin ardından dokunulmazlıklar hemen kaldırılmış ve demokratik siyasetin tasfiye yolunda her yöntem devreye sokulmuştur. Gözaltılar, tutulmalar, kumpas davaları gırla almış başını gitmiştir. Bunların sadece HDP’ye yönelik operasyonlar olmadığını, Türkiye’de demokrasiyi, eşit ortak yaşam idealini ve amacını hedef aldığını hep söyledik. Her gün maalesef farklı örneklerle haklı çıktık. Keşke haklı çıkmasaydık biz direnirdik bütün bu baskılara karşı. Arkamızda, yanımızda duran halkın büyük desteğiyle gene bunlarla baş ederdik ama şimdi mesele HDP meselesi değildir derken neyi kast ettiğimizi son örneklerle herkesin daha iyi anlaması gerekiyor. Onun için gözlerimizi yeniden bu kumpas davalarına mesela Kobanî Kumpas Davasına çevirelim. Orada pişirilen düzen Türkiye’ye giydirilmek istenen demir kafesin çok canlı ve çarpıcı bir provasıdır. HDP değildir mesele, bu ülkede faşizmi yerleştirme meselesidir.”