Ankara'ya ne ABD ne de Rusya güveniyor

Ankara'ya ne ABD ne de Rusya güveniyor

Türkiye’nin Suriye’de ne yapmak istediğini uluslararası camia artık çok iyi biliyor. Kürt düşmanlığına ve cihatçılığa dayalı politikada yolun sonuna gelindi.

ArtıGerçek yazarı Koray Düzgören, 'Suriye’de cihatçıları destekleyen Ankara’ya ne ABD ne Rusya güveniyor' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Düzgören'in yazısı şöyle:

Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş, yerel unsurların, ABD, Rusya ve Türkiye'nin müdahaleleriyle sekiz yıl içinde birçok evreden ve değişimden geçti.

Ankara'nın Esad rejimini devirme hayalleri suya düşerken, rejim, düşürülen Rus uçağının ardından Moskova'ya bağımlı bir Suriye politikasına doğru sürüklendi ve Kürtleri yerlerinden edip Rojava'yı haritadan silme çabası da ABD engeline takıldı.

Böylece, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik hemen tüm planları suya düşmüş gibi görünüyor. İdlib'deki cihatçıları ise Ankara'nın ne kadar süre daha 'dokunulmaz' kılabileceği tartışmalı. Rusya ve Suriye bu konudaki baskılarını sürdürüyor. 

Artıgerçek yazarı Koray Düzgören de benzer tespitlerde bulunuyor ve, "Türkiye’nin Suriye’de ne yapmak istediğini uluslararası camia artık çok iyi biliyor. Kürt düşmanlığına ve cihatçılığa dayalı politikada yolun sonuna gelindi" yorumunu yapıyor.

AKP'yi, Suriye'de karanlık bir oyunun peşinde olmakla suçlayan Düzgören, "İktidar Koalisyonu savaşın başından bu yana Suriye’de karanlık bir oyun peşinde. Esad’ın hemen devrilmesini sağlayarak yerine Sunni cihatçı bir devletin kurulabilmesi için her türlü açık gizli yolu denedi. Bu amaçla uluslararası hukuk kurallarını, kendi yasalarını ve evrensel değerleri çiğnemekten kaçınmadı" tespitinde bulunuyor ve ekliyor:

"Cihatçı terör örgütleriyle işbirliği yaptı, muhalif adı altında örgüt kurdu, kurulan örgütleri destekledi ve yönetti. Ne yaptıysa başarılı olamadı.

Geldiğimiz noktada her ne kadar Esad’ın artık devrilemeyeceği gerçeğini anlamış olsa da bunu asla kabul etmiyor ve Suriye’de Rusya ile kurulan biat ilişkisine rağmen Sunni cihatçı bir devletin işbaşına geçebilmesi için hala var gücü ile manevralar çeviriyor. 

Her türlü kirli ilişkiye giriyor, terörist gruplara hamilik yapıyor. IŞİD kökenli, El Kaide yetiştirmesi cihatçı teröristleri maaşa bağlama, hatta TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) kadrosuna alma dahil her çareye başvuruyor.

Bir yandan da IŞİD’i yenilgiye uğratan Suriye Kürtleri ile müttefiklerini sınırın hemen öteki tarafındaki topraklarından, yurtlarından söküp atmak ve ezebilmek amacıyla bir güvenli bölge oluşturmanın yollarını deniyor.

Bu hedefin gerçekleştiği, Kürtlerin ve müttefiklerinin ezildiği bir coğrafyada IŞİD’in yeniden canlanarak harekete geçmesi için uygun bir ortamın oluşacağı konusununda Suriye ile ilgili -Türkiye hariç- hemen hemen bütün taraflar hemfikir."

ABD'nin IŞİD'in canlanmasından endişe ettiğine değinen Düzgören, Ankara'nın güvenli bölge konusunda ABD'yi ikna çabalarına dikkat çekiyor.

Bunun için başvurulan yöntemleri, "Pazarlık, tehdit, şantaj, rüşvet, efelenmek dahil bütün yolların denenmesinden sonra geçtiğimiz günlerde ABD ile bir anlaşmaya varıldı" sözleriyle özetleyen Düzgören, anlaşmanın Ankara’nın tek başına sınır ötesinde bir operasyon yapmasının önüne geçtiğine dikkat çekiyor.

Urfa'da ABD ile birlikte kurulan Ortak Harekat Merkezi'nin hatırlatan Düzgören, ABD'nin Kürtlere yönelik 'etnik temizlik' girişiminin önüne geçtiğini kaydediyor.

Rusya'nın da İdlib'deki cihatçılardan rahatsız olduğuna değinen Düzgören, yazısını şu satırlarla sürdürüyor:

"Suriye’nin Kuzey Batısı'nda Rusya’nın egemen olduğu bölgede de durum farklı değil. 
Türkiye’nin İdlib’teki cihatçı yapılarla yakın işbirliği ve ilişkileri Rusya’nın da tepkisini çekiyor. Görünüşte iki ülke ve liderleri Erdoğan ve Putin çok yakın ve sıkı işbirliği içinde bir birlikteliği temsil ediyorlarmış gibi yapıyorlar ama sahada neredeyse hasım durumundalar.

Kuşkusuz son günlerdeki gelişmelerde Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki güvenli bölge ya da koridor takıntısı nedeniyle ABD ile giriştiği işbirliği sürecinin Moskova’ya verdiği rahatsızlığın da rolü var.

Birkaç gün önce Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, Türkiye'nin aslında fiilen sona ermiş olan 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatı yükümlülüklerini hatırlatarak, bu mutabakatın terör örgütü kabul edilen grupları korumak için bir bahane olarak kullanılmaması gerektiğini söyledi. 

Zaharova sözlerini “Türk partnerlerimizin bu mutabakat kapsamında üstlendikleri yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getireceğini düşünüyoruz” diye noktaladı.

Sözcü kuşkusuz bu ağır suçlamayı kendi başına yapmış değil.    

Sedat Ergin’in dünkü yazısı da bu duruma işaret ediyor. Türkiye Rusya ilişkilerinin öyle göründüğü gibi toz pembe olmadığını anlatıyor.

Ankara’nın, İdlib’te cihatçılara yönelik operasyonlara girişen Şam Yönetimi'nin sahadaki kazanımlarını engelleyebilmek amacıyla muhalif adı verilen cihatçı örgütlere yaptığı ağır silah yardımından söz ediyor."