Aydın Dere yazdı: Dayan… Güneş Doğacak Üstüne!

Özgürlük özlemi, ölümler pahasına direnişlerle yıldızlara yükselirken ihanetle ağır yaralandı her seferinde. Şimdi daha çok dayan, bilincin tohum olsun serpilsin, tufan olsun öfken ve lanetlensin ihanet!

Aydın Dere yazdı: Dayan… Güneş Doğacak Üstüne!

Özgürlük özlemi, ölümler pahasına direnişlerle yıldızlara yükselirken ihanetle ağır yaralandı her seferinde. Şimdi daha çok dayan, bilincin tohum olsun serpilsin, tufan olsun öfken ve lanetlensin ihanet!

Bazen kendimizi çok güçlü his ettiğimiz bir anda ihanete uğrarken varlığımızın bizi bir mengene gibi sıkıştıran acılarında umut ararız. Kerkük’te arkadan hançerlenirken ulus olarak acılar çekmemizin dayandığı yenilgilere düştük. Dört parçalı bir yürek değil, iliklerine kadar parçalanmış, alfabesi bile farklı, farklı… Ulus bilinci toz duman. İşte bundan ötürü iç ihanet ile bazı kentler düşerken geceler uzun olur zamanın durması gibi.

Özgürlük özlemi, ölümler pahasına direnişlerle yıldızlara yükselirken ihanetle ağır yaralandı her seferinde.  Şimdi daha çok dayan, bilincin tohum olsun serpilsin, tufan olsun öfken ve lanetlensin ihanet!

Yakışmazdı Peşmerge’ye ağlamak, Kerkük’ün düşmesine kadınların feryadı kanatmadı mı yaralarınızı?  Bazı geceler uzun olur, bir ağırlık basar üstüne ve yüreğine bir taş oturur akranların ateş altındadır diye. Ve zaman durur, güçsüzlük, çaresizlik, yalnızlık kuşatmışken bedenini, bir de ihanet ansızın çıkar önünüze. Düşünürsün “Ne hata işledim” diye. Bağımsızlık bir suçsa; bu suçu neden işliyor bütün dünya?

Bazı geceler ağır olur. Düşman büyük bir güçle gelmiştir üstüne. Çöl vahşileridir; ne anlarlar haktan, hukuktan ve insanlıktan. Onlar dini ulusu için bir fahişe gibi kullanırken Kürde de zehir kılmışlar. Bazı geceler uzun olur, canın ne bir şarkı dinlemek ister ne de bir şiir, çünkü ihanet kanatmıştır içini. Sana sevinen kardeşlerinin duyguları da bir tuhaftır; bunun adı iliklerine kadar parçalanmışlıktır. Sonra düşünürsün, kadınlarımızın öldürülüp sokaklara atıldığını, mezarlarımızın dahi bombalandığını, “kardeş” dediklerimizin köklerimize kibrit suyu döktüklerini nasıl unutursun?

Şarapnel parçalarıyla da olsa acılarda ortaklaşmak değil midir uluslaşmak? Ve bunları düşünürken zamanın bir yerlerde takılıp kaldığını görürsün. Bazı geceler ayaz olur ve bir sessizlik çöker üstüne ve ihanetle gelen çaresizlik bir hançer gibi saplar yüreğine.        

Bazı gecelerde gökyüzü düşer sanırsın ve yıldızlar kayar gözlerinden. Oysa elli milyonuz, sömürgecilerin birer cehennem olsa ne yazar!   Bu dava ki coşkulu bir nehir kadar akıcı, güneş kadar sıcaktır. Bu dava ki, cehennemden özgürlüğe götüren bir hak yoludur. Ulus bilinci ve kimliği ile sahiplenirsen, emin ol dünya gelse üstüne, gene kazanırsın ve hem de korkuların yüreğine korkular salarsın.

Bazı geceler uzun olur, sözler kurşun gibi iner böğrüne. Fakat umut ve birlik sihirli bir güçtür çaresizliği yerle yeksan eden.   Ve uzayan gecede sabahın zaferle geleceğini düşünürsün.  Çünkü sen kadim bir halksın, meşe gibi kök salmışsın toprağın derinliklerine. Dayan! Çünkü güneşe çok dua ettin ve bu güneş doğacak elbet bir gün üstüne.