'Barzani ile Talabani, ‘Irak ordusunu çağırırsanız Irak’tan ayrılırız’ dedi'

Büyükelçi ve ABD'nin Irak'taki sivil yöneticisi Paul Bremer, bazı Amerikalı subayların, Saddam’dan sonra Irak ordusunu çağırma ihtimalinden bahsettiğini ancak Başkan Barzani ile Celal Talabani’nin kendisine, “Irak ordusunu çağırırsanız Irak’tan ayrılırız” dediğini aktardı.

'Barzani ile Talabani, ‘Irak ordusunu çağırırsanız Irak’tan ayrılırız’ dedi'

ABD Başkanı George Bush tarafından Irak savaşının ardından Saddam Hüseyin rejimini devirmek amacıyla 19 Mart 2003’te Geçici Koalisyon Yönetimi Başkanı olarak belirlendi. 9 Mayıs 2003’te başlayan Irak’ın Sivil Hakimi görevi 28 Haziran 2004’te sona erdi.

Irak’ta Baas rejiminin yıkılması ile sonuçlanan savaşın 20’nci yıldönümü yaklaşıyorken Şarku’l Avsat’ta röportaj veren Paul Bremer, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nden yetki alamamış olmasına rağmen Saddam’a karşı savaş kararının “isabetli” olduğunu vurguladı.

Gazeteye göre Paul Bremer, üstünü açmaktan kaçındığı birçok sır saklıyor.

Gazetenin, Saddam’ın devrilmesi ile “Iraklıların ve Amerikalıların ağır bedeller ödediği” yönündeki yorumuna yanıt veren tecrübeli diplomat, “Evet, bu doğru. Ancak Iraklılar için epey faydası da oldu. Artık hükümetlerini seçebiliyorlar. ABD’de biz de artık Saddam Hüseyin’in, planladığı gibi kitle imha silahları arayışına geri dönmesi durumuyla karşı karşıya kalmıyoruz. Devrilmesinin ardından ele geçirdiğimiz belgelerden biliyoruz ki o, kitle imha silahları edinme çabalarını yinelemeyi planlıyordu” dedi.

Bush’tan iki vazife

Bremer, dönemin ABD Başkanı Bush’un ona iki vazife verdiğini belirterek, “Biri, ekonomi çarkını Irak halkı yararına yeniden işletmeye çalışmak, ikincisi de temsili bir yönetim yolunu benimsemek üzere Iraklılara yardımcı olmak. Bu iki emir bana Başkan’dan geldi, ben de uyguladım” diye belirtti.

Baas Partisi’ni Alman Nazi Partisi’ne benzeten Bremer, Saddam’dan sonra Irak’ta bu partinin yeri olamayacağını, çünkü Baas Partisi’nin, halkı kontrol etmek ve korkutmak için Saddam’ın elinde siyasi bir araç olarak rol oynadığını vurguladı.

“Saddam, Hitler iktidarının 3 katı kadar bir süre hüküm sürdü” diyen Bremer, buna karşılık ABD hükümetinin formüle ettiği Baas’ı tasfiye planının, parti liderlerinin yalnızca yüzde 1’ini hedef aldığını söyledi.

Paul Bremer, bu noktada, kapsamı oldukça dar bir emri uygulama sorumluluğunu Iraklı siyasetçilere yüklemekle hata ettiğini belirterek, “Çünkü sonrasında uygulama alanını genişletmeye ve öğretmenlere varana kadar mümkün olduğu kadar çok Baasçıyı işlerinden uzaklaştırmaya çalışan Iraklılar arasında farklı taraflar arasındaki bir çekişmenin aracına dönüştü” diye belirtti.

Irak ordusunu dağıtılması

Irak ordusunun Baas ve Saddam rejiminin elinde “halk üzerinde zorlayıcı kontrol için temel bir araç haline geldiğini” anlatan Bremer, bazı ABD’li subayların orduyu dağıtmamayı düşündüğünü ancak Başkan Mesud Barzani ve merhum Celal Talabani’nin buna karşı çıktığını şu sözlerle dile getirdi:

“9 Nisan 2003’te Bağdat düştüğünde Pentagon, Amerikalı generaller ve General John Abizaid, Irak’ta Irak ordusunun, silahlarıyla konuşlandırılmış tek bir taburu olmadığını söyledi. Ordu personelleri evlerine gitti. Irak ordusu, Amerikan ordusu kadar büyüktü ve yaklaşık 700 bin personelden oluşuyordu. Ordunun subay birliklerinin çekirdeği büyük oranda Sünnilerden oluşurken acemilerse çoğunlukla Şii idi. Bu ordu, 1988’de Halepçe kasabasına yönelik kitle imha silahları kullanımı da dahil olmak üzere, BM’nin 80’li yıllarda Kürtlere karşı bir imha savaşı olarak değerlendirdiği operasyona karıştı. Saddam Hüseyin, I. Körfez Savaşı’ndan sonra güneydeki Şii ayaklanmasını bastırmak için de aynı orduyu, özellikle de Cumhuriyet Muhafızları tugaylarını kullandı. Hata neredeydi, diye sorarsanız, “ayrıştırmayı” tercih etmekti, derim. Soru şuydu: Orduyu çağırmalı mıyız? Bazı Amerikalı subaylar, orduyu çağırma ihtimalinden bahsetti. Kürtler bunu duyunca, iki Kürt lider Barzani ile Talabani bana, ‘Irak ordusunu çağırırsanız Irak’tan ayrılırız’ dedi. Bu bir iç savaşı ateşleyecekti. Ayetullah es-Sistani’nin talimatıyla kurulan koalisyonla işbirliği içinde olan Şiiler de bu söylentiyi duydu. Şeyh Abdülaziz el-Hakim bana, ‘O orduyu geri getirirseniz sizinle işbirliği yapmayacağız’ dedi.” 

Saddam’ın yakalanması

Bremer, Saddam’ın iki oğlu Uday ve Kusey’in Temmuz 2003’te Musul’da öldürülmesi ve Saddam’ın yakalanmasını da şu anlattı:

“Sorun şuydu ki iki oğlu Temmuz 2003’te Musul’da güçlerimize saldırdığında ve öldürüldüklerinde bunu duyurmamız gerekiyordu, ama Iraklıların bize inanıp inanmayacaklarından emin değildik. Bu yüzden ordu, Rumsfeld ve ekibi, iki cesedi görmek ve onların gerçekten Saddam’ın oğulları olup olmadığından emin olmak için bir grup patolog ve doktoru bir araya getirdi. Çünkü Cenevre Sözleşmesi’ne göre ölü askerlerin fotoğraflarının gösterilmemesi gerekiyor ki bu, Rusya’nın Ukrayna’da sürekli yaptığı bir şey. Bu doğal olarak ilginç bir şeydi, zira Irak’ta 15 saattir ortalıkta iki oğlu bizim öldürdüğümüze dair söylentiler dolaşıyordu ve kimse gerçeği bilmiyordu, ta ki otopsi yapan Iraklı adli tıp doktorları bunu doğruladı. O zaman Bağdat, Basra, Musul ve Kerkük’te kutlama ateşleri açıldı; bu temmuzda yaşandı.

Aynı ikilemle Saddam meselesinde de yüzleştik. Vardığımız karar, bir grup Iraklının onu Bağdat Havalimanı’nda karşılamasına izin vermek gerektiği yönündeydi. Bu nedenle Yönetim Konseyi üyelerine, onunla görüşmek ve gelmek isteyen herhangi birine eşlik etmek için davet gönderildi. Sonunda 4 kişi vardı: Adnan Paçacı, Ahmed Çelebi, Muvaffak er-Rebii, Adil Abdülmehdi. Saddam oradaydı ve onu sesinden ve diğer tüm özelliklerinden hemen tanıdılar. Hiç şüphe yoktu. O dönemde Yönetim Konseyi Başkanı olan Paçacı’nın duyuru sırasında hazır bulunmasının önemli olduğunu hissettim. Ve böylece duyuruldu.”

Bremer daha önce Saddam’ı hiç görmediğini ve konuşmadığını aktardı.

Ahmed Çelebi ve İyad Allavi ile iyi ilişkileri olduğunu belirten Bremer, “Keza Talabani, Barzani, elbette Muvaffak er-Rebii, Abdülaziz el-Hakim ve ‘Basra Aslanı’ romanının yazarı Ziya Cubeyli ile de. Bu isimlerle çok zaman geçirdim” dedi.