Fehim Taştekin: Libya planı yolunda değil, macera Türkiye'nin başına büyük belalar açacak

Amerika’nın Kasım Süleymani suikasti ile bölge yeni bir kaosa itilirken Ankara’nın Libya macerası başlangıçta iddia ettiğinden daha küçük bir boyuta evriliyor. Tunus ve Cezayir’den istediğini alamayan Erdoğan, hasım bir coğrafyada 3 bin asker konuşlandırmanın imkansızlığını görmüş gibi görünüyor. AKP’li Ömer Çelik’in açıklamasına göre Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye’den gönderilen cihadçılar Sarrac güçlerinin eğitim için kullanılacak.

Fehim Taştekin: Libya planı yolunda değil, macera Türkiye'nin başına büyük belalar açacak

Amerika’nın Kasım Süleymani suikasti ile bölge yeni bir kaosa itilirken Ankara’nın Libya macerası başlangıçta iddia ettiğinden daha küçük bir boyuta evriliyor. Tunus ve Cezayir’den istediğini alamayan Erdoğan, hasım bir coğrafyada 3 bin asker konuşlandırmanın imkansızlığını görmüş gibi görünüyor. AKP’li Ömer Çelik’in açıklamasına göre Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye’den gönderilen cihadçılar Sarrac güçlerinin eğitim için kullanılacak.

Kendisini süper güç gören AKP yönetimi son kertede gerçeğin öyle olmadığını anlamış gibi ancak içerideki sıkışıklık mecara arayışının durmayacağını gösteriyor. Uluslararası yalnızlığa Kürtlere yeni bir alan açabilecek ABD-İran gerilimi ve Irak’ın fiilen parçalanma ihtimali eklenmiş durumda.

Suriye ve Rusya, İdlib’de bölge bölge ilerleyerek kritik karayollarını denetim alma hedefine doğru ilerliyor. Ankara’nın elinden Moskova’ya sert mesajlar göndermekten başka bir şey kalmıyor. Daha vahimi, denetleme noktalarındaki TSK unsurları Rus askeri polisinin korumasına muhtaç hale gelmiş oluyor. Tablo karanlık, diplomasiden çok güce önem veren bir yönetim için daha karanlık. Ahval'de yer alan Gidişat programındaki söyleşide bu gelişmeler Fehim Taştekin ile konuşuldu:

“Amerikan kurulu düzeninin kolları 40 yıldır İran’la uğraşıyor. Yani iyi bildikleri bir dosya. Kasım Süleymani önceki yönetimlerinin de kara listesindeydi ama savaşı tetikleyecek bir suikasta kimse kalkışmamıştı. Bunu dört yıl önce Süleymani ismini ilk kez duyduğunda Kürtlerden bahsedildiğini sanan Trump’ın aşırı cehaletine verebilirsiniz. Ya da sonsuz kibrine. 

Veya henüz 2 trilyon dolarla modernize etmekle övündüğü Amerikan ordusunun caydırıcılığına olan inancına. İkincisi bunu onu kuşatan şahinler ekibinin manipülasyon gücüne bağlayabilirsiniz. Ki Kongre’de suikastın gerilimi nerelere taşıyacağını kestirebilenler Trump’ın savaş yetkilerini kısıtlamak için harekete geçti. Kaldı ki Kongre’nin İran düşmanlığı da tescillidir.

ABD Irak’tan gönderildiğinde tetiklenecek iki senaryo var

Suikastın ardından İran’ın doğrudan misilleme yapıp yapmamasından bağımsız olarak Tahran’ın bundan sonra Orta Doğu’yu ABD için güvenli bir yer olmaktan çıkartacak bir stratejiye yönelmesi muhtemeldir. İran pragmatizmine uygun bir kurgu devreye girebilir. ABD, İran’ın Orta Doğu’daki kollarını kesmekten bahsederken şimdi İran, Amerikan güçlerinin Suriye ve Irak’tan çekilmesini sağlayacak koşullar için çalışacaktır.

Irak Parlamentosu’nun Amerikan güçlerinin gönderilmesini öngören tasarıyı kabul etmesi İran’ın elini güçlendiren ilk gelişme. Fakat bu hamlelerin de sınırları var. Amerikan güçlerini göndermeye dönük bir mekanizmayı harekete geçirmek İran’ın da istemediği sonuçlara yol açabilir. 

Parlamentodaki oturumu Sünniler ve Kürtler boykot etti. ABD’ye git denildiğinde Irak’ın parçalanması senaryosu tekrar masaya gelecektir. İran’ın istediği bu değil. Kaldı ki Irak bu noktaya birkaç kez geldi ve her defasında İran ile ABD arasında örtülü bir uzlaşıyla Sünni-Şii-Kürt ortaklığı için manevra alınabildi. 

ABD’ye git denildiğinde Amerikan güçlerinin Kürdistan’a çekilmesi söz konusu olabilir. Bu da 1991’in koşullarına dönüştür. 2003’te Kürtler Bağdat’a geri dönüp Irak Anayasası'nın yazımında birincil derecede rol almıştı. Bağdat’tan kopuş bağımsızlık senaryosunu yeniden öne çeker. İran bunu kendi Kürdistan bölgesini de etkileyeceği için tehlikeli buluyor.

Libya planı yolunda değil, macera Türkiye’ye ağıra patlar

Tezkerenin meclisten geçmesinin ardından Libya’ya muharip askeri güç gönderme konusunda bir geri adım görüntüsü oluştu. Sadece eğitici ve organize edici unsurların gideceği söyleniyor. Bir de istihbarat unsurları. Bu unsurlar zaten birkaç yıldır Libya’dalar. Bunların varlığını güya yasallaştırmış oluyorlar. 

Doğrudan asker gönderme konusunda Erdoğan, Rusya, ABD ve Libya’nın komşularını yokladı, sonuç cesaret kırıcıydı. Kimse Türkiye’nin askeri müdahalesini istemiyor. Birilerinden yeşil ışık almadan savaşa girmenin risk çıtası yükseliyor. Erdoğan’ın lojistik hat ve askeri üs talebi en çok güvendiği Tunus’ta kabul görmedi. Cezayir kapıyı kapattı. O yüzden şimdilik istihbarat ve uzman kadrolarla yol almayı deniyorlar.

Bir de Suriye’den milis güçlerinin gönderilmesi var. Erdoğan bu konuda niyetini gizlemiyor. Fakat bu plan da Suriyeli muhalif cepheleri böldü. Esad yönetimine karşı eline silah alanlar ‘Libya’da ne işimiz var’ diyor. Elbette parayı bastırıp adam toplamaları mümkün. Dünyanın her yerinden bu şekilde savaşçı devşirebilirler. Fakat bu, Türkiye’nin başına büyük belalar açacak bir yol.”

Söyleşiyi kaynağından okumak için buraya tıklayın...