Prof. Bozarslan: Rojava'nın 'Cihadistan'a dönüştürülmesi senaryosu engellendi

Türkiye'de rejimin yaşamını devam ettirebilmesi için sürekli iç ve dış krizlere ihtiyaç duyduğunu dile getiren Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Afrin’de olduğu gibi Rojava’nın bir ‘cihadistan’a dönüştürülmesi ve etnik bir temizliğe maruz kalması senaryosunun engellenebildiğini dile getirdi.

Prof. Bozarslan: Rojava'nın 'Cihadistan'a dönüştürülmesi senaryosu engellendi

Türkiye'de rejimin yaşamını devam ettirebilmesi için sürekli iç ve dış krizlere ihtiyaç duyduğunu dile getiren Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Afrin’de olduğu gibi Rojava’nın bir ‘cihadistan’a dönüştürülmesi ve etnik bir temizliğe maruz kalması senaryosunun engellenebildiğini dile getirdi.

Evrensel'den Şerif Karataş'a konuşan Bozarslan, Türkiye’deki iktidar bloğunu bir arada tutan en önemli ortak paydanın “Kürt düşmanlığı” olduğunu söylüyor ve “Uzun yıllardır serseri bir mayına dönüşmüş ve yaşamını devam ettirmek için sürekli iç ve dış krizlere ihtiyaç duyan rejimin yeni maceralara girişmesinin mümkün olduğunu akılda tutmak şart” diye konuşuyor.

Bozarslan, ABD-Türkiye 'güvenli bölge' mutabakatına dair ise şu yorumu yapıyor:

"Bütün gözlemciler imzalanan protokolün son derece muğlak olduğu konusunda hemfikir. Üç günlük görüşmelerde hangi dosyaların masaya yatırıldığını, ne tür kararların alındığını bilmiyoruz, ama ABD’nin Ankara’ya hem havuç hem de sopa gösterdiği anlaşılmakta. Washington, Türkiye’ye yaptırımda bulunmamak, sembolik olarak Ankara’nın kadrini bilmek, gelecekte Türkiye’yi yeniden F 35 programına dahil etmek gibi bazı sözler vermiş olabilir. Gösterilen sopanın uzunluğu ve kalınlığı konusunda şu anda bir şey söyleyebilmek mümkün değil."

"En azından şimdilik Afrin’de olduğu gibi Rojava’nın bir ‘cihadistan’a dönüştürülmesi ve etnik bir temizliğe maruz kalması senaryosunun engellenebildiğini görmekteyiz" diyen Bozarslan şöyle devam ediyor:

"Ortak bir “harekât” merkezinin kurulması ve ABD-Türkiye ortak devriyelerinin başlaması, Türkiye’nin tek taraflı hareket etmesini engelleyen bir mekanizmanın kurulduğunu göstermekte. Bununla birlikte, Türkiye’deki iktidar bloğunu bir arada tutan en önemli ortak paydanın Kürt düşmanlığı olduğunu ve Ankara’nın bir kuyruk acısı yaşadığını da unutmamak gerekli. Uzun yıllardır serseri bir mayına dönüşmüş ve yaşamını devam ettirmek için sürekli iç ve dış krizlere ihtiyaç duyan rejimin yeni maceralara girişmesinin mümkün olduğunu akılda tutmak şart."

İdlib sorununa ilişkin, Rusya'nın önceki çalışmalarını anımsatan Bozarslan şu hatırlatmaları yapıyor:

"Rusya Savunma Bakanlığı’nın 2016’da hazırladığı belgesel, Kremlin’in Türkiye-IŞİD ilişkilerini yakından takip ettiğini göstermekteydi. Rusya, Ankara’nın Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) artık gizlemeye bile ihtiyaç duymadığı ilişkilerini de yakından takip etmekte. Ankara, bu örgütü bölgeden uzaklaştırmak ve silahsızlandırmak bir yana, sahip olmadığı ağır silahlarla donattı. Bir yandan ABD’den “terörist” YPG’yi silahsızlandırmasını istemek, diğer taraftan hem Moskova’nın hem de kağıt üzerinde de olsa Ankara’nın “terörist” olarak değerlendirdiği bir grubu silahlandırmak, en azından mantık açısından ciddi bir sorun yaratmakta."

Erdoğan rejiminin hem Soçi mutabakatını imzalayarak hem de “Türk milletinin beka sorunu” söylemiyle bu mutabakatı iğfal ederek kendisini ciddi bir çıkmaza soktuğunu söyleyen Bozarslan; "Aynı zamanda da Çin işkencesi konusunda kendisinin çırak, Kremlin’in usta olduğunu unuttu. Putin, Erdoğanizmin “Avrasyacı” kanadını zayıflatmamak, ABD ve Türkiye arasında yeni gerilim fırsatları yaratmak için, İdlib’te Halep’te olduğu gibi yoğun bir saldırı başlatmayabilir. Ama bölgeyi uzun erimli bir kampanya pahasına da olsa ele geçirmekte kararlı olduğu kesin" yorumunu yapıyor.

İran'ın şimdiye kadar Ortadoğu’daki gerilimlerden kazançlı çıktığına da dikkat çeken Bozarslan; "Bunun temel nedeni, radikal Sünni İslamcılığın son tahlilde Sünni cemaati yok etmesi, Şii radikalizminin ise Şii cemaati siyasi, askeri, ekonomik olarak organik bir cemaate dönüştürmesi ve güçlendirmesi. Şiiliğin tarihsel olarak marjinal bir konumda olması, bu nedenle de güçlü iç dinamikler içermesi ve son mercii olarak kabul edilen bir ruhban sınıfına sahip olması iki radikalizm arasındaki farkı açıklayan temel nedenlerden biri olarak ortaya çıkmakta" diyor.

Bozarslan, kayyım atamalarına ilişkin ise şöyle konuşuyor:

"Kayyum atamaları kesinlikle şaşırtıcı değil. Erdoğanizmin hem Ergenekon muhitleri, Susurluk ağları, ulusalcı nasyonal-sosyalistler ve MHP ile kurduğu koalisyonu sürdürmesi, hem de uzlaşıcı-“reformist” bir çizgiye gelmesi mümkün değil. Kaldı ki, kayyum atamaları Kürdistan’la sınırlı kalmayabilir. "

Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz