PSK: Güney Kürdistan’daki kazanımları korumak ulusal bir görevdir

Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) yazılı açıklaması ile gündeme ilişkin açıklama yayınladı. PSK söz konusu açıklamasında Güney Kürdistan’daki kazanımları korumanın ulusal bir görev olduğunu söyledi.

PSK: Güney Kürdistan’daki kazanımları korumak ulusal bir görevdir

PSK’nin ilgili açıklamasında şu ifadeler yer aldı,

“Kürdistan Sosyalist Partisi Parti Meclisi 20.06.2021 tarihinde Zoom üzerinde gerçekleştirdiği olağan toplantısında gündemindeki konuları masaya yatırdı; Kürdistan, Türkiye ve bölgedeki siyasal süreci değerlendirdi ve aşağıdaki sonuçları kamuoyuna açıklamayı uygun gördü.

Türkiye Cumhuriyeti Kürt karşıtlığı üzerine kurulmuş ve bu yöndeki siyasetini yüz yıldır sürdürmekte ısrar eden bir devlettir. Kürt karşıtlığı Türk devletini kaçınılmaz olarak demokrasiden uzaklaştırmış, onu sömürgeci ve şoven bir anlayışın hizmetinde dev bir militarist aygıta dönüştürmüştür.

Kürt halkını, öteki etnik ve dini azınlıklar ile emekçi sınıfları zor ve baskıyla kontrol etmek için devlet kendi yasal hukukunu bir yana iterek zamanla keyfi ve çete devletine dönüşmüştür. Hukuksuzluk onun hukuku, yasadışı baskı ve uygulamalar onun rutini haline gelmiştir. Böyle bir sistemin son aşamada çürüyüp yozlaşması kaçınılmazdır. Türkiye’de olan da tam da budur.

Devlet içinde son dönemde gün yüzüne çeteler arası rekabet ve çatışmalar sonucunda ortaya saçılan bilgi ve belgeler devletin çürümüşlükte artık dibe vurduğunu göstermektedir.

Devleti yönetenlerin bulaştığı kirli suçlarla ilgili her gün şoke edici bilgi ve belgeler kamuoyuna yansımaktadır.

Türkiye’nin bu bataklıktan çıkması için iki yol vardır.

Birincisi; Kürt meselesinde izlediği inkar, baskı ve şoven politikaları terk ederek Kürt halkının ulusal demokratik haklarını tanımaktır.

İkincisi ise hukukun evrensel kurallarına uygun olarak demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla hayata geçirmektir.

Türkiye’nin yüzyıllık sürdürdüğü Kürt düşmanlığı sadece Kürdistanı bir yangın yerine çevirmekle kalmamış, aynı zamanda Türk halkı bakımından yoksulluğa, demokrasi yokluğuna ve toplumsal yozlaşmaya mal olmuştur. Kürt savaşında palazlanan militarist aygıt bölgesel barış ve istikrar için de bir tehdide dönüşmüştür.

Bugün acil görev, Kürt halkına karşı giderek azgınlaşan saldırıları durdurmak, Türkiye’de siyasal sürecin bir an önce normalleşmesini sağlamaktır. Bunun için Kürt ulusal demokratik güçlerin en geniş çerçevede bir duruş sergilemesi yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bugün, demokrasi, barış ve adaletten yana bütün güçlerin mevcut faşizan gidişata karşı ortak bir mücadele geliştirmeleri her zamankinden daha çok önemlidir.

Öte yandan, birkaç önce HDP İzmir İl binasına gerçekleştirilen saldırıda Deniz Poyraz’ın alçakça bir şekilde katledilmesi, Türkiye’nin yeni bir şiddet ve provokasyonlar dönemine girebileceğinin bir işaretidir. Kitle desteğini ve meşruiyetini kaybeden iktidar, ayakta kalmak için baskı ve şiddeti tırmandırarak siyasal ortamı terörize etmek isteyebilir.

Böylesi bir kaotik durumun ortaya çıkmaması için başta Kürt ulusal demokratik güçleri olmak üzere toplumun bütün kesimleri sağduyulu davranmalı, karanlık güçlerin kirli hesaplarını kursaklarında bırakmalıdır.

Diğer yandan Kürt karşıtı bölgesel güçlerin Ortadoğu’da Kürtlerin kazanımlarına karşı saldırıları azgınca devam ediyor. Suriye’de Kürtlerin siyasi bir statü elde etmelerini önlemek ve kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak için her yönteme başvuruluyor. Türkiye kuzeyden, Suriye güneyden, elbirliğiyle Kürtleri kuşatıp boğma stratejisi izliyor.

İran’ın çağdışı barbar rejimi Kürtlerin hak ve hukuk taleplerine darağaçlarıyla karşılık veriyor.

Kürt milletinin yüz yıllık özgürlük beklentisinin sembolü olan Federe Kürdistan Bölgesi ise çok yönlü tehditlerle karşı karşıyadır. Aralarındaki derin çatışma ve çelişkilere rağmen Güney Kürdistan’ın federe statüsünü yıkmak için Kürt karşıtı devletler etkin bir iş birliği yapıyorlar. Söz konusu devletlerden her biri ülkemizin bu özgür parçasını yok etmek için saldırılarını aralıksız sürdürüyorlar.

Talihsiz olan şu ki Kürtlerin özgürlüğü iddiasıyla ortaya çıkan PKK’nin de Federe Kürdistan’ı istikrarsızlaştırma kampanyasına katılmış olmasıdır. Yıllardır Güney Kürdistan’da barınan, buradaki imkanlarla ayakta kalan PKK gelinen aşamada Kürdistan Bölgesi için bir tehdit haline gelmiş durumdadır. Yüzlerce köyü işgal ederek, binlerce insanı yurdundan uzaklaştırarak, ekonomik yaşama büyük zararlar vererek PKK Güney’deki halkımıza büyük zararlar veriyor. Son dönemde Peşmergelerin hayatlarına kasteden saldırıları kabul edilemez bir noktaya ulaşmıştır.

PKK bunlarla kalmamakta, aynı zamanda Güney Kürdistanı işgal etmesi ve bu işgalini kalıcı kılması için Türkiye’ye zemin açmaktadır.

PKK Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştıran, buradaki ulusal kazanımları riske eden siyasetini terketmeli, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin ve onun meşru organlarının kararlarına ve otoritesine saygı göstermelidir. Türkiye’nin Kürdistanı işgal siyasetine bahane vermekten vazgeçmelidir.

Bu konuda en büyük görev, Kürdistan Bölge Hükümeti’ne, parlamentosuna ve Güney’deki siyasi aktörlere düşmektedir. Başta Türkiye’nin işgal siyasetini durdurmak ve PKK’nin izlediği yıkıcı anlayışa karşı durmak için ortak bir politika, ulusal bir duruş sergilemelidirler.

Güney Kürdistan’daki kazanımları korumak bütün Kürtler bakımından hem ulusal bir görev hem de ahlaki bir sorumluluktur.”