Türkiye’nin İdlib’deki zor sınavı

Türkiye’nin İdlib’deki zor sınavı

Türkiye, İdlib’de her geçen gün daha zor bir sınavla karşı karşıya kalıyor, ancak bu sınavın tahmin edilemez olduğu söylenemez. Suriye, geçen yıl İdlib'de yerleşik isyancıların görevden alınması için askeri bir operasyon yapmaya karar vermişti.

Türkiye, Rusya'ya sınırına büyük miktarda mülteci akışının önlenmesi amacıyla saldırının ertelenmesini istedi. Ardından, Türkiye'nin bazı isyancı grupları silahlarını bırakmaya ikna etmesi için geçen yılın Kasım ayına kadar operasyonun ertelenmesi konusunda bir anlaşmaya varıldı.

Samimi çabalarına rağmen, Türkiye bu vaadini yerine getiremedi. Neredeyse bir yıl boyunca herhangi bir somut ilerleme olmadığından, Suriye şimdi silahlı muhalefeti topraklarından çıkarma planını uygulamaya karar verdi.

Geçen süre zarfında Rusya’nın Türkiye’nin performans eksikliğinden rahatsızlığı, Putin’den Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova’ya kadar neredeyse her seviyede dile getirildi. Türkiye bu kibar ancak basit hatırlatmaları görmezden geldi.

Geçtiğimiz hafta, Morek'teki 9 No’lu Türk Gözlem Noktası’na takviye ekipmanı taşıyan bir konvoy, Suriye Hava Kuvvetleri’nin saldırısına uğradı. Suriye, bu takviyenin Türkiye gözlem noktasına değil, Han Şeyhun’daki mağlup teröristlere gönderildiğini iddia ediyor. Hiçbir ülke, kendi topraklarınad kendi ordusuna karşı kullanılabilecek bir askeri teçhizatın geçme riskini almaz.

Ayrıca, Suriye silahlı muhalif grupların hepsinin meşru bir hedef olduğunu düşünüyor ve onları topraklarından kovma hakkına sahip olduğuna inanıyor ve Rusya bu çabalarında Suriye'yi desteklediğini söylüyor.

Türk makamları, Han Şeyhun saldırısından şikâyet ederken, geçen yılki operasyonun neredeyse belirsiz bir zamana bırakıldığını varsaymış olmalılar. Yanlış karar da, bu iyimser beklentiden kaynaklanmış olmalı.

Türkiye konvoyuna yapılan saldırı, Türkiye’nin Rus tarafına bir takviye konvoyunun gözlem noktasına gideceğini bildirmesinden üç saatten biraz fazla bir süre sonra gerçekleşti. Mesajın Rus makamlarına zamanında ulaşmamış olması mümkün değil. Bu nedenle, saldırının kasıtlı olduğunu varsayabiliriz.

Uluslararası basında, saldırıda öldürülen üç ‘sivil’den birinin, Türkiye destekli bir silahlı muhalefet örgütü olan ve konvoya eşlik eden Feylak el Şam komutanı Hüseyin Kassem olduğu bildirildi. Bu iddia doğruysa, hava saldırısı, özellikle Türkiye'nin silahlı muhalefetle karmaşık ilişkilerini ortaya çıkarmayı hedeflemiş olabilir.

Han Şeyhun’un Suriye rejimi tarafından düşürülmesi, Türkiye’nin 9 numaralı gözlem noktasını izole ediyor. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, gözlem noktasının kuşatma altında olmadığını söylüyor.

İfadesi teknik olarak doğru olabilir ancak Türk askerleri görev yerine ulaşmak için Suriye devletinin kontrolündeki bölgeleri geçmek zorunda kalırsa, Türk makamlarının kuşatmanın olup olmadığını düşünmesinin de önemi kalmaz. Gözlenecek bir şey kalmazsa, gözlem yerinin statüsünün sahadaki gerçekliğe göre ayarlanması, başka bir yere taşınması veya kaldırılması gerekecektir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Salı günü Moskova’ya bir günlük bir ziyarette bulundu. Ziyaretten önceki gün, Rusya Dışişleri bakanı Sergei Lavrov, geçen haftaki Türk konvoyuna yapılan saldırının meşru ve yasal olduğunu söyledi:

“Teröristler İdlib’den sadece Suriye ordusuna değil, Hmeimim'deki Rus askeri üssüne de birçok saldırı gerçekleştirdi. Bu terörist yuvalarına saldırmak doğaldır. İmzaladığımız hiçbir anlaşmada, teröristlerin saldırıya uğramayacağına dair güvence vermedik. Bu aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye konusundaki kararına da paralel” dedi. Rusya’nın saldırıya verdiği güçlü destek bundan daha açık ifade edilemez.

İki lider arasında yapılan bir buçuk saatlik görüşme sonrasında düzenlenen basın toplantısı, Türkiye ve Rusya’nın kendi konumlarını koruduğunu ve İdlib konusunda aynı noktada olmadıklarını gösteriyor.

Tartışmalı konuların bazıları, en azından 16 Eylül'de Türkiye'de yapılacak Astana garantörlerinin Üçlü Zirvesi'ne kadar halının altına itilmiş görünüyor. İran aynı zamanda Suriye rejiminin güçlü bir destekçisi olduğundan, Türkiye bu zirvede hem Rusya hem de İran tarafından daha büyük bir baskıya maruz kalabilir.