Erdoğan’ın dış politika hamleleri ABD ve AB’nin yaptırım kıskacında

Erdoğan’ın dış politika hamleleri ABD ve AB’nin yaptırım kıskacında

ABD ve Avrupa Birliği (AB), Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politika manevraları üzerindeki baskısını eş zamanlı olarak devreye soktuğu yaptırım hamleleriyle artırıyor. Rusya’dan S-400 alımı ve Rojava harekatı nedeniyle ABD’nin yaptırım uygulamakla tehdit ettiği Türkiye, aynı zamanda yine Rojava harekatı ve Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetleri nedeniyle AB yaptırımlarının hedefinde.

Uzmanlar, Türkiye’yi bekleyen yaptırımlar konusunda DW Türkçe'ye değerlendirmelerde bulundu.

9 Ekim'de Rojava'ya yönelik başlatılan askeri harekat nedeniyle Türkiye’ye silah ihracatını kısıtlama kararı alan AB, Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetlerini durdurması için Türk hükümeti üzerindeki baskısını artırdı.

AB, 11 Kasım'da aldığı çerçeve kararında Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları nedeniyle uygulanabilecek ekonomik yaptırımların kapsamını belirledi.

AB’nin her an yaptırım düğmesine basmasına imkan sağlayan bu çerçeve kararına göre “sondaj çalışmalarından sorumlu, bu faaliyete iştirak eden ve bunlarla ilişkili kişi ve kuruluşlar” hedef alınacak. Söz konusu kişi ve kuruluşların mal varlıkları dondurulacak, sorumlulara seyahat yasağı uygulanacak ve yaptırımların hedef alacağı kişi ve kuruluşlara, AB’den kişi ve kuruluşların mali kaynak sağlaması yasaklanacak.

AB henüz yaptırıma hedef olacak kişi ve kuruluşların listesini yayınlamadı. AB diplomatları, liste oluşturma hazırlıklarının sürdüğünü, aynı zamanda Türkiye’ye sondaj faaliyetlerine son vermesi için zaman tanındığına dikkat çekiyor.

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Altuğ Günal, öngörülen kısıtlayıcı tedbir ve yaptırımlarla, sondaj faaliyetleri ile ilgili olan herkesin caydırılmaya çalışıldığına dikkat çekti.

Günal, “Sadece hükümet ve devlet yetkilileri, karar vericiler değil, sondaj ya da sismik araştırma gemilerinin kaptanları, çalışanları, mühendisler ve hatta bunları korumakla görevli askeri personelin bile dahil edilebileceği ima ediliyor. İlaveten bu faaliyetlere maddi ya da teknik destek vermesi muhtemel yerli ve yabancı firmalar da caydırılmaya çalışılıyor” diye konuştu.

Mali Kaynak Kesilecek Mi?

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel ise aslında Türkiye’ye ağır yaptırımlar uygulanması konusunda AB’de görüş birliği olmadığına, bu nedenle yaptırımların fiilen hayata geçirilmesi konusunda ağır adımlar atıldığına dikkat çekti.

“Kıbrıs ve Yunanistan’ın bu konuda baskı uyguladığı biliniyor” bilgisini paylaşan Brakel, AB kararındaki “mali kaynak sağlanmayacak” ifadesinin kapsamı konusunda da net bir bilgi olmadığına işaret etti.

Brakel, "Ne kastedildiğine açıklık getirilmemiş. Hangi kaynaklar kısılacak? Mesela sadece Enerji Bakanlığı ve ilgili şirketlere mi mali kaynak verilmeyecek yoksa Türk Hükümeti’ne mi mali kaynak sağlanmayacak? Metni olduğu gibi okursanız ‘artık AB’den Türkiye’ye tek kuruş gitmeyecek’ gibi algılayabilirsiniz. Ama bu gerçekten de üyelik sürecinin sonu anlamına gelir ve hedefin bu olduğuna hiç ama hiç ihtimal vermiyorum” dedi.

Kristian Brakel, Doğu Akdeniz’de sondaj tartışmasında Türk tarafının da haklı olduğu yönler olduğunu belirterek, şunları söyledi :

“Türk tarafının haklı olduğu konu şu: uluslararası hukuk bakımından durum Kıbrıs’ın iddia ettiği kadar net değil. Türkiye’nin bu bölgedeki hakları tartışılabilir olsa da, Kuzey Kıbrıs ile kaynak paylaşımının olması gerektiği adil bir argümandır. Ve bu Kıbrıs sorunu çözülmeden mümkün olamayacak. Ayrıca sorunun çözülememesinden sadece Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin sorumlu olduğunu söylemek de hiç adil değil.”

Türkiye’ye ağır yaptırım uygulanmasına karşı olan ülkelerden biri de Almanya. Alman hükümeti Kıbrıs sorununun çözümüne odaklanılması gerektiğini savunuyor ve bu nedenle de 25 Kasım’da Berlin’de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı ve Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’in üçlü görüşmesine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

AB Neyi Hedefliyor?

Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Türkiye yönelik yaptırımlarla hangi amaca ulaşmak istediklerini şu ifadelerle açıklamıştı:

“Yaptırımlar baskı kurmanın ve değişimi provoke etmenin bir aracı. Buradaki hedef tavrın değişmesini, sondaj faaliyetlerinin durdurulmasını sağlamak. Ama aynı zamanda, asıl Kıbrıs sorununu çözüme kavuşturacak olan BM’nin soruna çözüm bulmasına destek olmaya çalışıyoruz.”

Altuğ Günal’a göre AB son hamlesiyle, zaten zor bir süreçten geçen Türk ekonomisi üzerinde baskıyı artırmayı, bu yolla da Türk hükümetinin politikasını değiştirmeyi hedefliyor.

Türkiye Geri Adım Atmıyor

Türkiye sondaj faaliyetlerinden geri adım atılmayacağı mesajını veriyor. Türk Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin geri adım atmasını ummanın “beyhude bir beklenti” olacağını duyurdu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da AB’nin yaptırım uyarısının “hiçbir hükmü olmadığını”, “Türkiye’nin meşru çıkarlarından taviz vermeyeceğini” söyleyerek sondaj faaliyetlerini sürdüreceklerini açıkladı.

Ancak Avrupa gündemine damgasını vuran en sert tepki yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Erdoğan, “Kapılar açılır, DEAŞ’lılar gönderilir” dedi ve bu açıklamalar bir kez daha Avrupa basınında, “Türkiye’den tehdit” başlıklarıyla yer aldı. Erdoğan daha önce de AB başkentlerini, Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı Suriyeli mültecileri Avrupa’ya göndermekle tehdit etmişti.

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Altuğ Günal, yıllardır mülteci meselesine Avrupa devletlerinden çok daha insani yaklaşan ve büyük fedakarlıklarda bulunan Türkiye'nin bu tür konuları bir tehdit aracı haline getirmesini doğru bulmadığını aktardı.

Günal, "Bu realist açıdan anlaşılır olsa da insani açıdan pek kabul edilebilir değil, Türkiye’nin imajına da çok zarar veriyor” şeklinde konuştu.