İdlib'teki hamleler: Kim ne istiyor?

Gazeteci Musa Özuğurlu, Gazeteduvar'da yazdığı "İdlib'teki hamleleri anlamak" başlıklı yazısında, El Nusra'nın, IŞİD'in Rakka'da emirlik ilan etmesine karşı bir hamle olarak 2014’te büyük bir baskında ele geçirip emirlik ilan ettiği İdlib'teki durumun değiştiğine dikkat çekti ve İdlib'te güçlerin stratejilerini sorguladı:

İdlib'teki hamleler: Kim ne istiyor?

Gazeteci Musa Özuğurlu, Gazeteduvar'da yazdığı "İdlib'teki hamleleri anlamak" başlıklı yazısında, El Nusra'nın, IŞİD'in Rakka'da emirlik ilan etmesine karşı bir hamle olarak 2014’te büyük bir baskında ele geçirip emirlik ilan ettiği İdlib'teki durumun değiştiğine dikkat çekti ve İdlib'te güçlerin stratejilerini sorguladı:

Birçok ülkenin desteklediği militanların Suriye’nin çeşitli yerlerinde yenilmesi sonrası yapılan pazarlıklar sonucu bu militanlar İdlib’e geçti. Kimisi aileleri ile geçen bu militanların sayısının yaklaşık 50-60 bin olduğu sanılıyor. Bu sayıyı 30-40 bin olarak verenler de var. Kesin sayıyı bilmek mümkün değil.

İdlib’te başta El Nusra olmak üzere irili ufaklı çok sayıda örgüt var. El Nusra adını daha sonra Hey’et Tahrir El Şam (HTŞ) olarak değiştirmişti. Bu arada El Nusra diğer örgütler ile girdiği çatışmalar sonrasında bazı örgütleri elimine etti. El Nusra halen İdlib genelinde nicelik ve nitelik bakımından en etkili örgüt olma özelliğini koruyor.

Suriye yönetimi iki yıldan fazla bir süredir İdlib’e operasyon hazırlıklarını tamamlamış durumda ancak siyasi pazarlıklar nedeniyle bugüne kadar harekete geçmedi.

Bu pazarlıkları yürütenlerin başında Türkiye geliyor. İdlib (oradaki militanlar) genel itibariyle Türkiye için dört açıdan önem arz ediyor:

  • Esad’a karşı elde tutulan bir enstrüman olarak
  • Astana gibi süreçlerde ve Batı ile pazarlıklarda masada kullanılacak bir enstrüman olarak
  • İdlib’e yönelik herhangi bir operasyon Türkiye’ye yeni bir göç başlatacağı için
  • Operasyon militanların önüne ölmek ya da kaçmak zorunlu seçeneklerini çıkaracağı ve militanların ölmek yerine kaçmayı seçerlerse tek güzergah Türkiye olduğu için. Bu nedenlere bugüne kadar destek gören militanların “ihanete uğradıkları” düşüncesi ile Türkiye’yi hedefe koyma ihtimali de eklenebilir.

Nitekim Türkiye’nin sınırlara yaptığı askeri yığınağın sebeplerinden biri de buydu.

İdlib diğer yandan Türkiye için Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında hakim olunan yerlerde kullanılacak “insan malzemesini” de barındırıyor. Ama bunun ötesinde eğer Suriye ordusu tarafından geri alınırsa sıra Türkiye’nin hakim olduğu alanlara geleceği için “ön cephe” işlevi de var ve Türkiye’nin “insani gerekçelerle” operasyonlara karşı çıkmasının ardındaki asıl sebepler bunlar.

İdlib Suriye yönetimi için ise “kurtulunan militanların gönderildiği ‘uzak’ bölge olma özelliğini taşıyor. Suriye yönetimi anlaşmalarla “nasılsa bir gün geldikleri gibi dönecekler” gözüyle baktığı militanları geldikleri güzergaha göndermiş oldu ve nihai hamleyi yapacağı günü bekliyor. Yönetim açısından Kürt bölgesi ve etrafında (diğer devletlerle de) yaşanan pazarlıklar ve bu pazarlıklarda Rusya’nın Türkiye’ye biçtiği rolün yanında Türkiye’nin bazı istekleri nedeniyle zorunlu bir siyasi pazarlık malzemesi.

Dediğimiz gibi bu durum aslında Rusya’nın küresel çapta ABD ile yaşadığı mücadelenin bir parçası olarak yanında tutmaya çalıştığı Türkiye’ye alan tanımasının sonucu olarak ortaya çıkıyor. Yoksa Rusya büyük maliyetlerle götürdüğü bir savaşta neden terörist olarak tanımladığı grupların barındığı son bölgeyi de almasın? Burada güç(lük) bu grupların elinde değil. Onca bölgede savaşı kazanmış olan ordu ve Rusya pekala girip İdlib’i de kısa süre zarfında alabilir. Ancak Rusya’nın derdi Türkiye’yi yanında tutmak ve Erdoğan bunun farkında. Bu arada aynı durum Kürtler için de geçerli değil mi sorusu çıkıyor ortaya. İdlib Rusya, Şam ve İran için coğrafyadan ibaret ancak Kürt meselesinin sadece coğrafya meselesi olmadığı malum.

Rusya yanında tutmak istediği Türkiye’nin ısrarları sonucu Astana ve ateşkes süreçlerini kabul etti. Bunun elbette sonsuza dek sürmeyeceğini bütün taraflar biliyor ancak her tarafın kendince sabırla sürdürdüğü bir hesap süreci var ve İdlib acele etmeyi gerektirecek bir yer olmadı bugüne kadar.

Bu süreçte dile getirilen “Fırat’ın doğusuna karşılık İdlib” pazarlıkları iddiaları da çok gerçekçi durmuyordu aslında. İdlib’in Fırat’ın doğusuna karşılık gelebilecek bir durumu var mı?

Gelinen aşamada Suriye’de yönetim (ve Rusya’nın) önünde iki başlık kaldığına daha önceki yazılarımızda değinmiştik.

ABD’nin çekilme kararını açıklamasından sonra durumda nitelik değişimi oldu ve kartlar yeniden karıldı. Ancak ABD çekilme kararı sonrası Türkiye’de(n) kullanılan söylemler ile birlikte kararını değiştirdi ve şimdi eski duruma dönüldü. Bu da iki başlıktan “geride” olan İdlib’i öne çıkardı.

Kürt meselesi belli ki bütün tarafların oturup diğerlerinin hamlelerini bekleyeceği bir sürece girdi. Bu, uzun bir süre de olabilir. Diğer yandan İdlib ve Türkiye’nin hakim olduğu bölgelerin “sahibine” iadesi için süreç olgunlaşıyor. Suriye yönetimi daha sağlıklı bir siyasi sürecin işleyebilmesi için “bütün toprakların tekrar hakimiyetine girmesini” hedefliyor. Bu durumda da artık İdlib için vakit geldi gibi görünüyor.

Türkiye’den itirazlar olsa bile İdlib ve Fırat’ın batısındaki diğer bölgeler geri alınacak. Bu eninde sonunda olacak. Bugünlerde Rusya’nın İdlib konusunda Türkiye’nin yükümlülüğünü yerine getirmediği, militanların Rus askeri üssüne yönelik saldırı hazırlığında olduğu” gibi açıklamaları bu sürece hazırlık gibi. Bu arada belirtilmesi gereken noktalardan birisi de şu: Türkiye gerçekten ateşkes ile ilgili taahhütlerini yerine getirmedi.

Birincisi militanların önemli bir kısmı ağır silahlarını teslim etmedi, ikincisi bu militanlar daha ilk günden ateşkesi ihlal edip Suriye ordu mevzilerine yönelik saldırılarını sürdürdü.

Ama bütün bu sebepler bir yana İdlib neredeyse bütün dünya tarafından terörist olarak kabul edilen örgütlerin barındığı bir coğrafya. Bazı ülkeler tarafından terörist olarak tanımlanmayan örgütler de silahlı terör örgütleri ve bunlar İdlib halkı tarafından da istenmiyor. Bu durumda Suriye yönetimi ile birlikte hareket eden Rusya’nın da daha fazla sabretmesi düşük olasılık.

Bugünlerde İdlib’e yönelik Rus ve Suriye orduları saldırılara “resmen” başladı. Üstelik Rusya bu saldırıların Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunu açıkladı. Bu saldırıların nereye kadar devam edeceğini görmek için bir süre daha beklemek lazım. Bu aynı zamanda Rusya’nın (en azından bu bölge için) Türkiye ile ilgili tutumunda değişiklik olup olmadığını da gösterecek.