Kürtler dışında tüm güçler Şam'dan tavizler koparıyor

Şam'ın müttefikleri ve düşmanları, coğrafi ve stratejik birtakım imtiyazlar elde etmek için Suriye’ye baskı yapmaya ve ülkenin siyasi zayıflıklarından faydalanmaya devam ederken, sadece Kürtler Şam'dan en ufak bir imtiyaz elde edemiyor ve barışçıl diyalog çağrıları dahi zor ve tehdit mesajlarıyla karşılık buluyor.

Kürtler dışında tüm güçler Şam'dan tavizler koparıyor

Şam'ın müttefikleri ve düşmanları, coğrafi ve stratejik birtakım imtiyazlar elde etmek için Suriye’ye baskı yapmaya ve ülkenin siyasi zayıflıklarından faydalanmaya devam ederken, sadece Kürtler Şam'dan en ufak bir imtiyaz elde edemiyor ve barışçıl diyalog çağrıları dahi zor ve tehdit mesajlarıyla karşılık buluyor.

Söz konusu imtiyazlar arasında İran’ın Lazkiye limanını işletmek için bir sözleşme imzalaması ve Rusya’nın Tartus limanını kiralaması gibi durumlar bulunuyor. Bunun yanı sıra ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki egemenliğini kabul ediyor ve Avrupalılarla birlikte kuzeydoğu Suriye’de kalma süresinin uzatılması yönünde karar veriyor. Türkiye ise kuzey Suriye’deki varlığını sağlamlaştırmak ve burayı kendi nüfuz alanı haline getirmek istiyor.

İran

Yılın başından bu yana Suriyeli ve İranlı yetkililer arasındaki temaslar arttı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Şubat ayının sonunda Tahran'ı ziyaret etti ve İran lideri Ali Hamaney ile bir araya geldi. Ocak ayı sonunda iki ülke arasında oluşturulan yüksek komite çerçevesinde toplantılar yapıldı ve Suriye’nin yeniden inşasında İran’a öncelik verilmesinin yanı sıra aralarında uzun vadeli bir ekonomik anlaşmanın da bulunduğu bir dizi anlaşma imzalandı.

El-Vatan Gazetesi’nin aktardığına göre, İran’ın Suriye’ye yıllık olarak verdiği kredi limiti 15 Ekim’de durduruldu. Böylece ülkedeki büyük açığın kapatılması için çok miktarda likiditeye ihtiyaç duyması gibi olası en kötü senaryo hakkında konuşulmaya başlandı. Petrol Bakanlığına göre, ülke için sağlanan kredi limitinin altı ay önce askıya alınmasından bu yana ülkeye ham petrol tankeri girmedi.

Suriye'nin petrol türevleri faturasını karşılaması için ayda 200 milyon dolara ihtiyacı var. Bununla birlikte geçtiğimiz sekiz yıl boyunca ülkedeki üretim günlük 380 bin varilden 24 bin varile düştü. Gazetede, “İthal etmemiz gerekiyor. Burada özellikle ana yardım kaynaklarından biri olan İran’ın kredi limitini askıya almasından kaynaklı yaşanan bir kriz var” ifadeleri yer aldı.

Tahran, 2017 yılının başında 1 milyar dolarlık yeni bir kredi limiti sağlamayı kabul etti. Ayrıca Tahran’ın 2013 yılından bu yana, yarısı ham petrol ve petrol türevleri için tahsis edilmiş olan 6.6 milyar dolar tutarında bir kredi limiti sağladığı biliniyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na (UEA) göre İran, Suriye'ye günde 70 bin varil petrol ihraç ediyordu.

Tahran, 2017 yılının başında askıya alınan ikili anlaşmaların tekrar yürürlüğe girmesi gibi birtakım imtiyazlar elde etmek için ülkedeki ekonomik krizden yararlandı. Ancak daha önemli olan stratejisi ise Akdeniz'e erişim sağlamaktı.

Suriye Ulaştırma Bakanı 25 Şubat’ta Lazkiye Limanı Genel Müdürü’nden, limanın İran tarafından idare edilmesi üzerine hazırlanacak olan taslak sözleşmelere ilişkin maliyecilerden ve hukukçulardan oluşan bir çalışma grubu oluşturmasını talep etti.

Lazkiye limanı, bir Fransız şirketiyle ortaklık anlaşması imzalayan Suriye Holding Şirketi ve hükümet arasındaki bir sözleşme kapsamında yıllardır faaliyet gösteriyor. Ancak hükümet, Suriye Holding Şirketi’nden, Eylül ayından itibaren İran’a limanı kullanma hakkı tanıyan anlaşmaya uymasını istedi.

Anlaşmalar arasında İran’ın, tarihi Palmira şehrinin yakınında bulunan el-Şarkiye bölgesindeki fosfat alanlarına yatırımlarda bulunmasını ve Devrim Muhafızları tarafından desteklenen İranlı bir şirketin tarım ve yatırım için 5 bin hektarlık bir alanı kullanmasını da içeriyor.

Rusya

İran’ın elde ettiği imtiyazlar, geçen yıl Tahran ve Şam arasındaki fosfat, telefon ve liman anlaşmalarının uygulanmasını donduran Rusya’yı harekete geçirdi. Ancak Moskova için en hassas olan konu, İran’ın ‘Rusya’nın Lazkiye ve Tartus’taki iki üssüne yakın olan Lazkiye limanını kontrol ediyor’ olmasıydı. Nitekim bu durum İran'ın ilk kez sıcak sulara ulaşmasını sağlayacak ve askeri takviyeleri için Tahran - Bağdat - Şam – Akdeniz yolunu açacak.

Nitekim İran Devrim Muhafızları Başkomutanı Hüseyin Selami, görevini resmen devraldıktan sonra yaptığı ilk açıklamada, “Kasım Süleymani liderliğindeki Kudüs Gücü denize ulaştı” dedi.

Tahran 2011'den önce Tartus limanını askeri bir üs haline getirmeye çalıştı, ancak Moskova bu duruma itiraz etti ve Eylül 2015’te askeri müdahalede bulunarak S-400 ve S-300 füze sistemlerini Lazkiye’de konuşlandırdı. Daha sonra Tartus limanını genişletmeye karar verdi ve ülkedeki askeri varlığına ilişkin iki anlaşma imzaladı. Bu anlaşmalardan Lazkiye’ye ilişkin olanı için herhangi bir süre belirlenmezken, diğer anlaşma kapsamında Rusya’nın Tartus’taki askeri varlığı için 50 yıllık bir mühlet tayin edildi.

Rusya Başbakan Yardımcısı Yuriy Borisov, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la görüşmek üzere Şam’a gitti ve kendisiyle enerji ve sanayi sektörleri başta olmak üzere ticaret ve ekonomik işbirliğine ilişkin konularda görüşmelerde bulundu. Tass Haber Ajansı'nın Borisov’dan aktardığına göre, Rusya'nın Tartus limanını 49 yıl boyunca kiralamak üzere bir anlaşma imzalaması bekleniyor.

Şam ve Moskova, 2017 yılında Rusya'nın Tartus’ta üs kurmasına izin veren bir anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşmanın öncesinde ise Rusya’nın Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim’de bir üs kurmasına izin veren süresi belirlenmemiş olan bir anlaşma imzalanmıştı.

Rusya ve İran, hükümet güçlerinin askeri kayıplarından yararlanarak ülkedeki askeri varlıklarını güçlendirmek için 2015 yılında Suriye’de askeri üsler kurdular. Şu anda ise birtakım stratejik imtiyazlar elde etmek için ülkedeki ekonomik krizden yararlanıyorlar. Halihazırda iki ülke arasında, hükümet alanlarına ve ülkenin geleceğine ilişkin bir çeşit çatışma ya da rekabet bulunuyor.

ABD

Başkan Trump, ABD ve Avrupa’nın Şam’a uygulandığı ekonomik yaptırımlara, Suriye’ye petrol türevleri ihraç edilmesini sağlayan şebekelerin sökülmesine ve Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunulmasına yönelik herhangi bir girişimin dondurulmasına paralel olarak, Suriye'nin doğusundan hızlı ve bütünüyle çekilme kararından geri adım attı.

Öte yandan Moskova ve Washington, Suriye hava sahasında yaşanabilecek herhangi bir sürtüşmenin önlenmesine ilişkin imzalanan anlaşmayı uzatmaya karar verirken,  Fırat ve Dicle nehirleri arasında güvenli bir alan oluşturulmasına yönelik Ankara-Washington müzakereleri devam ediyor.

ABD liderliğindeki koalisyon kuvvetleri, 185 bin kilometrekarelik Suriye topraklarının üçte birini kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) destekliyor. Bu alan, tarım ve su kaynaklarının büyük bir kısmının yanı sıra ülke petrolünün yüzde 90'ını ve ülkedeki doğal gaz alanlarının yarısını içeriyor. Bölge, Suriye-Irak-Türkiye sınırının köşesinde yer alıyor ve İran, Irak, Suriye ve Lübnan arasındaki tedarik hattını kontrol ediyor.

Bununla birlikte Başkan Trump, geçtiğimiz ay işgal altında bulunan Golan Tepeleri’ndeki İsrail egemenliğini tanıdı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, önceki gün bölgeyi ziyaret etti ve burasının İsrail topraklarının bir parçası olduğunu söyledi. Bu, ABD’nin mevcut Suriye-İsrail müzakereleri için yaptığı arabuluculuğun artık bir anlamının kalmadığını gösteren bir adım oldu.

Bundan önce, Başkan Trump ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin, Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü’nün (UNDOF) Golan Tepeleri'ne geri dönüşüne arabuluculuk etmişlerdi. Buna paralel olarak Rusya, İsrail’in Suriye'deki İran mevkilerine yönelik gerçekleştirdiği saldırılara göz yumuyor. Rusya’nın S-300 sitemlerinin herhangi bir şekilde bu saldırılara karşı koyduğuna dair bir bilgi gelmedi. Bilakis Putin Netanyahu'ya hediyeler verdi. Bu hediyelerden sonuncusu da, Haziran 1982'de Lübnan'daki Beka Vadisi'nde Suriye ve İsrail orduları arasında yaşanan Sultan Yakup Muharebesi'nde kaybolan İsrail askeri Zakhari Baumel'in cesedinin kalıntılarıydı.

Türkiye

1939'da imzalanan Fransa-Türkiye anlaşması kapsamında Suriye'nin kuzeybatısında bulunan İskenderun'da bir referandum düzenlendi ve bölgenin Hatay adıyla Türkiye topraklarına dahil edilmesine karar verildi. Geçen 10 yılın başlarında aralarından su sızmayan Ankara ile Şam,  serbest ticaret ve sınırların kaldırılması konusunda bir dizi anlaşma imzaladı.

Ayrıca iki ülke arasında, 1998 yılında Ankara’ya, Suriye’nin kuzeyinde 5 kilometre derinliğine kadar PKK’ya yönelik operasyonlarda bulunma hakkı tanıyan ve Türkiye’ye katılan Hatay ile ilgili olarak Şam’ın herhangi bir hak talebinde bulunamayacağını vurgulan Adana Mutabakatı imzalandı.

17 Eylül'de Putin ile Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan arasında, Halep, Hama ve Lazkiye kırsallarını içeren Kuzey Üçgeni’nde tampon bölge oluşturulmasına ilişkin bir anlaşma imzalandı.

Rusya ile Türkiye arasında 2016 yılının sonunda ve 2018'in başında imzalanan diğer iki anlaşma, Fırat Kalkanı ve Afrin'de iki etki alanı kurulmasıyla sonuçlandı. Böylece Türk ordusu, Suriye içlerinde birkaç gözlem noktası kurdu ve Suriye topraklarının yüzde 10'undan fazlasını oluşturan bu bölgeleri ekonomik olarak Türkiye'ye bağladı.

SMDK Suriye'de ofis açtı

Ankara tarafından desteklenen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), dün yaptığı açıklamada, Suriye'nin kuzeyinde muhaliflerin kontrolünde bulunan bir beldede ilk ofisini açtığını bildirdi.

Halihazırda Rusya’nın Tel Rıfat’tan çekilmesini, Türkiye ve müttefiklerinin kuzey Halep'e girmelerine izin verilmesini, Rusya ve müttefiklerinin Cisr eş-Şuğur Üçgeni’ne girmesi mukabilinde Gaziantep-Halep yolunun açılmasını içeren küçük bir anlaşmaya ilişkin görüşmeler yapılıyor.

Ankara’yla olan ilişkileri İdlib’den daha geniş olan Moskova ise Şam’a, İdlib’e yönelik geniş çaplı bir saldırı başlatmaması yönünde baskı yaptı. Aynı zamanda Rusya’nın bu tutumu, NATO’nun dağılması, Rusya-Türkiye ilişkileri ve büyük oyun ile de yakından ilişkili. Ayrıca Türkiye, Fırat ve Dicle arasında güvenli bir bölge oluşturulmasına ilişkin ABD ile olan müzakerelerini sürdürüyor.

Moskova, tırmanışın azaltılmasına ilişkin anlaşmanın geçici ve zamana bağlı olduğunu söylerken, uluslararası ilişkiler alanında uzman olan kimseler ise burada ‘geçici bir şeyden daha kalıcı bir durum olmadığını’ söylüyorlar.