Karayılan: Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan'ın bir parçasıdır

Karayılan: Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan'ın bir parçasıdır

PKK Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, Stêrk TV’ye gündemdeki konular ile ilgili değerlendirmelerini içeren bir söyleşi verdi.

Besê Hozat'ın Kürdistan kamuoyunda büyük tepkiler toplayan "Şengal Irak'ın bir parçasıdır" söylemi ile ilgili düşüncelerini de paylaşan Karayılan, "Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan'ın bir parçasıdır" ifadesini kullandı.

Güney Kürdistan yönetimine saygılı olduklarını ifade eden ve söylemlerinde yumuşak bir üslubu tercih eden Karayılan'ın Kürt medyasını ayrım gözetmeden mevcut sorunları derinleştirme eleştirisinde bulunması dikkat çekti. Ancak Karayılan bu eleştiriyi getirirken, PKK'ye yakın medyanın son derece olumsuz ve Kürtler arası düşmanlığı körükleyen yayın politikası ile ilgili bir değişiklikten bahsetmemesi, sadece genel bir söylem olarak kullanması dikkatlerden kaçmadı.

PKK, Şengal'de Ezidileri örgütleyerek YBŞ adı altında bir güç oluşturarak bu gücü Kürdistan Bölgesi'nin Şengal'deki egemenliğinin tesisine karşı kullanırken, söyleşisinde Şengal'de PKK'nin gücünün bulunmadığını, orada bulunan gücün kendi kendine örgütlenen YBŞ güçleri olduğunu ileri süren Karayılan'ın bu söylemi de samimi bir söylem olarak değerlendirilmedi.

ANF'de yayınlanan Karayılan'ın söyleşisinden öne çıkan başlıklar:

Şengal Kürdistan'ın bir parçasıdır

Hiç kuşkusuz Şengal, Kürdistan’ın bir parçasıdır. Irak Anayasası’nın 140. Maddesi şimdiye kadar uygulanmadı. Bu nedenle Irak gücü oradadır ve Şengal Irak’a bağlıdır. Biz de diyoruz ki, Şengal özerk olsun, Irak yasalarında yer alan 140. Maddeye göre seçim olduğunda oradaki halkımız kendi tercihini kendisi yapar. Halkımızın özerkliğini almasını, kendi kendisini koruyabilmesini, bir kimlik ve statü sahibi olmasını, Êzîdî kimliğiyle varlığını sürdürmesini başından beri savunuyorduk, şimdi de aynı şeyi savunuyoruz. Irak Anayasası’nda eyaletlerin özerklik hakkı vardır. Şengal’deki Êzîdî halkımızın talebi de bu çerçevededir. Biz de bu taleplerini destekliyoruz. Genel olarak Güney Kürdistan da Irak’ın bir parçasıdır. Aynı zamanda Şengal de böyledir. Elbette ki onlar Kürdistan’ın bir parçasıdır. Bazıları çeşitli polemiklere yol açıp hakikati tersyüz etmeye çalışıyor.

Şunu belirtmek istiyorum: Halkımız DAİŞ saldırılarıyla özellikle de Şengal’de büyük bir felaketle yüz yüze geldi. Halkımız genel olarak buna karşı bir mücadele geliştirdi, direnişe geçti. Bunda herkesin rolü ve emeği vardı. Bunlar temelinde bugün açığa çıkan bir düzey vardır. Bu düzeyin yarattığı zemine dayanarak gelişecek olası saldırılara karşı da halkımız kendini koruyabilmelidir.

Peşmerge ile omuz omuza savaş

Zaten pêşmerge de yavaş yavaş devreye girdi. Pêşmerge önce bir şok yaşadı ama sonra kendini toparladı. Bu şekilde DAİŞ’e karşı bir mücadele gelişti. Bu bizim görevimizdi. Şengal’e müdahale etmek, halkımızın Güney Kürdistan’daki kazanımlarını korumak ulusal ve ahlaki bir görevimizdi. Halkımızın Güney Kürdistan'daki kazanımları öyle kolay elde edilmemiştir, yüz binlerce insanımız bu uğurda şehit oldu, Enfaller, Halepçeler yaşandı. Bu yüzden Güney Kürdistan'ın savunulmasını asli bir görevimiz olarak görüyoruz.

Oraya ‘bir yerleri alalım da kimseyi oraya bırakmayalım’ diye gitmedik. Öyle bir niyetimiz hiç yoktu. Orada pêşmergeler vardır, yardımlarına gidelim diye gittik. Mexmûr’da pêşmerge ile omuz omuza onlarca operasyon yaptık. Hakeza Kerkük’te, Şengal şehrinde o kadar ortak operasyon geliştirdik. Tüm bunları yaparken amacımız tamamen buydu.

Şimdi Orada Ezidi güçleri var

Biz Dihok’ta, Laleş’teyken ‘PKK her yere girmiş’ diye haber yaydılar. Şimdi de aynı şeyi söylüyorlar. Bu, doğru değildir. 1 Nisan 2018’den itibaren Şengal’den çekilmiş durumdayız. Arkadaşlarımız oraya ilk gittiklerinde bazı gençleri eğitmişlerdi. O gençler daha ilk başta bizimle birliktelerdi. Zaten ilk saldırı geliştiğinde oradaki arkadaşlara durumlarını sorduk, sadece 10-11 gencin onlarla birlikte olduklarını belirtti. O gençler sonradan kendileri bir Êzîdî örgütü oluşturdu ve YBŞ’yi kurdu. Biz de onları destekledik. Şimdi orada sadece YBŞ var, biz yokuz. Ortalığı karıştırmak isteyen birileri sürekli olarak PKK’nin orada olduğunu iddia ediyor. Halbuki orada olan halkın tümü Êzîdî’dir, YBŞ de onların evlatlarından oluşan savunma gücüdür. Belki bazı Êzîdîler dışarıdan kendi halkının yardımına koşup, Êzîdî dinini savunmak için bizden ayrılıp oraya gidenler olmuş olabilir. Böyle birkaç kişi vardır ama oradaki halkımız Êzîdîdir, Şengallidir, PKK olarak güçlerimizi geri çekmiş durumdayız.”

Barış için yalvaracak değiliz

Hareket olarak Önder Apo’nun çağrılarının arkasındayız. Hiç kuşkusuz ki, siyasi çözüme açığız ama biz bir direniş gücüyüz. İlla gelin, barış yapalım diye yalvaracak değiliz. Eğer direnirsek ve mücadele edersek barış yolunun o zaman açılacağını iyi biliyoruz. Bu nedenle hiç tereddüt etmeden direnme kararlılığındayız. Hem Önderliğimiz hem de Hareketimizin yönetimi esasen siyasi yol yöntemlere açık olduğumuzu açıkça belirtmiştir. Hiçbir zaman Kürt sorununu sadece silahla çözeceğiz, demedik. Bu sorunu illa şiddetle hal etmek isteyen biz değiliz, soykırımcı sömürgeci Türk devletidir. Çünkü bunlar Kürt halkının var olmasını, irade sahibi olmasını istemiyor.

Devletin faşist damarları birleşti

Bakın, bir şey daha belirtmek istiyorum: 2015’ten beri, özellikle 2016’daki bilinen darbeden sonra Türkiye’de yeni bir rejim yürürlüğe girdi. Adına derin devlet de denilen Türk devleti içerisindeki derin damarların hepsi bir araya geldi. Çünkü öncesinde bunlar arasında çelişkiler vardı. Ergenekoncular, ulusalcılar, milliyetçi olan MHP gibi yapılar, Türk-İslam sentezli kesimler ve AKP Erdoğan öncülüğünde birleşti.

Türk devleti ile Kürt dost olmaz

Belki bazı Kürtlerin yüzüne gülüp sizinle dostuz, diyor ama onlar asla Kürt dostu değildir. Şu hakikati herkes çok iyi bilmeli: Türk devleti kendi sınırları içerisinde Kürt kimliğini, Kürt halkının varlığını ve statüsünü, yasal olarak kabul etmediği müddetçe hiçbir Kürt ile gerçek dost olamaz. Kürt’ü Kürt’e karşı kullanmak için sadece geçici dostluklar kuruyor. Çünkü bunların tarihi çok canlı bir biçimde gözlerimizin önündedir. Şêx Said isyanında, yine Dersim’de Türk devletini destekleyen Kürtleri sonradan hedefleyip üzerine gitti. Bunlar tüm Kürtlere karşıdır, yürüttükleri yeni konsept de bu temeldedir. İşte şimdi ‘PKK’ye karşı savaşıyoruz, bunlar terördür, PKK olduğu için gidiyoruz’ diyorlar. Rojavayê Kurdistan için de aynı şeyi söylüyorlar. Kürtlerin statü sahibi olmasını engelleyip işgal etmek için yalanlar uyduruyorlar. Güney Kürdistan'ı işgal edip, yavaş yavaş tümüyle kontrollerine almak için aynı şeyi söylüyorlar. Konseptleri, asıl amaçları budur; bu temelde ittifak yaptılar.

Savaşı Türk devleti güneye taşıdı

Birileri, PKK savaşını Güney’e taşımasın, diyor. Biz bugün Şemzînan’dan Dersimê, Zagros’tan Serhat’a kadar her yerde sömürgeci Türk devleti ile savaş halindeyiz. 4 yıldır çok çetin bir savaş veriyoruz. Türk devleti ‘bunun kaynağı Kuzey Irak’tadır’ diyerek Güney Kürdistan’a saldırıyor. Biz savaşı Güney’e getirmemiş, savaşı Güney’e taşıran Türk devletidir. Türk devleti sınırı geçip Güney’e giriyor ve bu yüzden Xakurkê’de, Zap’ta savaşıyoruz. Onlar bizi tümden bitirmek istiyor, Kuzey’de tam bitiremiyorum, Güney’e gidip onları bitireceğim, diyor. Bu bir konsepttir. Meselenin aslı budur.

Buralar direniş kaleleridir

37 yıldır Güney Kürdistan’da; Zap, Xakurkê, Metina gibi yerlerdeyiz. Kürdistan’ın mücadele diyalektiği biraz da böyledir. Eylül devriminden sonra pêşmerge gücü sırtını Cudi’ye, Komata’ya, Kaşura’ya, Oremar’a, Şemzînan’a dayayıp Irak rejimine karşı böyle savaştı. Bizim ki de şimdi biraz böyle oldu, zamanla böyle bir hal aldı. Botan, Şemzînan, Behdînan, Bradost hatları, Kürdistan için çok önemli mevziler olup bütün tarih boyunca yabancı hiçbir gücün hâkim olamadığı yerlerdir. Buralar direniş kaleleridir. Tüm Kürt devrimcileri, Şêx Ubeydullah Nehri’den Barzani’ye ve sonrasında herkes buralardan istifade etmiştir. Bizim de şimdi yaptığımız budur. Kürdistan coğrafyasında doğal olarak böyle bir diyalektik oluşmuş durumda.

Savaşımız tüm Kürtler için

Esas olarak Kuzey Kürdistan'da savaşıyoruz. Kuzey Kürdistan'daki savaşımız Türk devletini sıkıştırdığı için onlar da Güney Kürdistan’a yönelip esasen provokasyon yapmak; Kürtleri çatıştırmak istiyor. Biz fedai bir hareketiz. Bu hususta Güney Kürdistan halkımız bizi iyi anlamalı. Biz Güney Kürdistan için de bir savunma gücüyüz. Kuzey Kürdistan’ın özgürlüğü için Türk devleti ile savaşıyoruz ama yaptığımız bu savaş tüm Kürtler içindir. Bu savaşımız yenilgiye uğrarsa Türk devleti Kürtlerin hiçbir yerde statü sahibi olmasına izin vermez. Bu sömürgeci faşist devleti yenmek istiyoruz, bu da tüm Kürt halkının çıkarınadır. Bunun iyi bilinmesi gerekiyor.

Parastın içinde devlete çalışanlar var

Güney Kürdistan’da gelişen bazı olaylar Güneyli güçlerden de faydalandıklarını gösteriyor. Yerden Türk devletine yardım eden, istihbarat bilgileri verenler var. Elimizde bazı bilgiler var, kimilerinin kendi örgütlerinden de habersiz bir biçimde bu işi yaptıklarını biliyoruz. Böyleleri var. Örneğin Parastin’ın içerisindedir ama kendi örgütünden habersiz Türk devletine çalışıyor ve bunun karşılığında para alıyor olabilir. Pratikte bir bilgi akışının olduğunu görüyoruz. Fakat PDK’nin, YNK’nin veya başkalarının tümden örgüt olarak bu işin içinde olduğunu söyleyip suçlamada bulunmamışız. Yalnız ‘bu düşmana bilgi verip işbirliği yapanlar var, bunlar netleştirilmelidir’ demişiz. Mesela eğer bir inceleme komisyonu oluşturulursa bu durumları netleştirebilir, bunların kim olduğunu, ne yaptığını açığa çıkarabilir.

Kürtlerin çatışması felaket olur

Güney Kürdistan’da gerillanın bulunduğu alanlardaki hemen hemen birçok nahiyeye pêşmergeler gelmiş durumda. Bazıları yerleşiyor ve daha da gelmeye devam ediyor. Mesela soruyoruz, buna ne gerek vardı? Güney Kürdistan’daki kazanımları kendi kazanımlarımız olarak da görüyoruz. Bu uğurda büyük emekler veren, mücadele eden kahraman Güney Kürdistan halkı, fedakar pêşmergeleri bizim için hiçbir zaman hedef olmaz. Biz böyle bir şeyi hiç düşünmemişiz. Bu çok önemli bir ulusal meseledir. Bundan önce sayın Kek Mesud ‘birakujî haramdır’ demişti. Bu çok yerinde bir sözdür. Biz de o zaman ‘biz PKK olarak Kürtler arası savaşın defterini bir daha açılmamak üzere kapatıyoruz’ dedik. Şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Neden? Çünkü biz bir ulusuz, kaderimiz birbirine bağlıdır. Böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyoruz. Böyle bir şeyi tasavvur edemiyorum. Savaş demeye dilim varmıyor. Çünkü böyle olursa halkımız için felaket olur. Kürdistan siyaseti ve Kürtler için büyük bir utanç olur.

Bu çağda herkes sorunlarını diyalogla çözüyor. İşte görüyoruz; Amerika Kuzey Kore ile neredeyse savaşacaktı ama gidip görüştüler. Çin ve Amerika arasında ciddi ekonomik çelişkiler var ama gidip birbirlerini görüyorlar. İran ve Amerika arasında diyalog ve görüşme çabaları var. Böylesi bir çağda bulunuyoruz. Biz bir millet olarak kendi iç sorunlarımızı kendimiz çözemezsek, bu dirayet ve yeteneği gösteremezsek bizim için büyük bir utanç olmaz mı? Düşmanlarımız, ‘işte bunlar sadece aşirettir, bir millet ve devlet olamazlar’ demeyi sürdürmez mi? Kürt halkı DAİŞ’e karşı verdiği eşsiz ve kahramanca savaşta tüm dünya nezdinde çok olumlu bir imaj kazandı. Böyle bir savaş olursa bu imaja gölge düşer. Halkımızın kazanımlarını, elde ettiği bu düzeyi kaybeder. En az kaç yıl geriye gider, huzur, istikrar kalmaz. Böyle olmaz. Böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyorum.

Herkes sorumlu olmalı

Her iki taraftan da basın organları çözüm için çok fazla yardımcı olmuyor. Kullanılan dil ve üslup öyle bir noktaya geldi ki bazılarında, ahlaki sınırları bile aşıldı. Böylesi hassas bir dönemde bu halkın çıkarlarını düşünenler, yurtsever olanlar sorumlu yaklaşmalı. Hem basın organları, hem sivil kuruluşlar, aşiret önde gelenleri hem de parti sorumluları ve yetkililer sorumlu yaklaşmalılar. Elbette duyarlı olan ve sorumlu yaklaşan insanlarımız da var.