Tehdit Altındaki Halklar Örgütü (GFBV) “Efrin’de 3 bin kişi halen kayıp”

Tehdit Altındaki Halklar Örgütü’nün (GFBV) Ortadoğu uzmanı Kemal Sido, Afrin’de 3 bin kişinin kayıp olduğunu belirtti.

Tehdit Altındaki Halklar Örgütü (GFBV) “Efrin’de 3 bin kişi halen kayıp”

Tehdit Altındaki Halklar Örgütü’nün (GFBV) Ortadoğu uzmanı Kemal Sido, Afrin’de 3 bin kişinin kayıp olduğunu belirtti.

Afrin’de yaşanan ve kentin demografik yapısının değiştirilmesi tehlikesiyle yüzyüze olan uygulamalara yönelik konuşan Tehdit Altındaki Halklar Örgütü’nün (GFBV) Ortadoğu uzmanı Kemal Sido, 3 bin kişinin kayıp olduğunu belirtti.

Afrin’de ÖSO ve TSK kontrolü sonrası yaşanan ve uluslararası toplumun sessiz kaldığı saldırılara yönelik konuşan Tehdit Altındaki Halklar Örgütü’nün (GFBV) Ortadoğu uzmanı Kemal Sido, özellikle Kürtçeye yönelik bir saldırı olduğunu açıkladı.

Artı Gerçek’ten Filiz Deniz’e konuşan Kemal Sido, Türkiye’nin konumuna ilişkin, “Süreç onların çıkarları ve hesaplarına göre şekillenecek. Türkiye bu koşullarda Afrin’i terk etmeyecek ” dedi.

– Afrin’in Türkiye ve bağlı ÖSO birlikleri tarafından işgal edilmesinin üzerinden bir yıl geçti. İnsan hakları aktivisti bir Afrinli olarak sizin olup biteni yakından takip ettiğinizi biliyoruz. Uluslararası medyada önemli duyurularınız çıkıyor. Önce sormak istiyorum: Afrin nasıl bir yerdi ve aradan geçen bu bir sene içinde nasıl bir yer oldu?

Aradan geçen bir yılda çok şey değişti ve Afrin tanınmaz hale geldi. Her şeyden önce dört taraftan kuşatılmış olmasına karşın Afrin halkı güven içinde yaşıyordu. Ölüm, işkence, kaçırılma ve tutuklama tehdidi yoktu. Halk özyönetim idaresi altında bazı yetmezliklere ve sorunlara rağmen güvendeydi. Barış içinde yaşıyordu. Sadece Afrinliler değil, Halep’ten kaçıp gelen de Araplar, Ermeniler, Asuri Süryaniler, Ezidiler ve hatta Türkmenler bir arada, kardeşçe yaşıyordu. Afrin bastırılmış Kürt kimliğinin özgürce ifade edilmesi, Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması, Kürtçe yayınların yapılması ve Kürtçe eğitim yapan bir üniversitenin açılması gibi çok önemli gelişmeler yaşıyordu. Toplum geleceğe doğru ilerliyor ve gelişiyordu.

KÜRTÇEYE SAVAŞ AÇILDI

Halk geçimini zeytinlikle sağlıyordu. Tarım, ziraat, hayvancılık ve tekstil üretimi de yapılıyor, geçim bu sayede sağlanıyordu. Afrin’de çatışma yoktu, hırsızlık yoktu. Evet bazı sorunlar vardı ancak halk genel olarak özgür ve Suriye’de süren iç savaşa rağmen güvenlik içinde gelecek umutlarını büyütüyordu. Fakat Türk devletinin ÖSO güçleriyle birlikte Afrin’i işgal etmesinden sonra her şey altüst oldu. Can ve mal güvenliği kalmadı. Hırsızlık, talan, yağma ve kaçırılma olayları patladı. Kürt kimliği, dili ve kültürünü çağrıştıran ne varsa hedef alındı. Kürtçe tabelalar sokaklardan, eğitim müfredattan kaldırıldı. Kürtlere ve Kürtçeye karşı savaş açıldı. Afrin’de yaşayanlar başlarına bu bir yılda gelenin tarihte yaşanmadığını söylüyor ki haklılar.

3 BİNDEN FAZLA KİŞİ KAYIP

Afrin ve çevresinden 360 bin kişi göç etti. 600’den fazla sivil hayatını kaybetti. Binlerce insan için kayıp başvurusu yapılmış. Binlerce insan kaçırılmış ve yine binlercesi tutuklanmış. Bizim araştırmalarımıza göre Afrin’de 3 binden fazla kişi kayıp. Kimilerine göre de bu rakam 7 bin civarında. Bunların kaçı tutuklu, kaçı yaşıyor kimse bunların akibetini bilmiyor.

Öte yandan zeytinlikler talan edildi. Afrin’de şu son bir yılda on binlerce ağaç kesildi. Özetle son bir yılda insana, doğaya, kültüre, kimliğe ağır saldırılar yapıldı. Afrin’i Afrin yapan ne varsa hepsine düşmanca saldırıldı.

TÜRKİYE BU KOŞULLARDA AFRİN’İ TERK ETMEYECEK

– Şu anda durum nedir ve sözünü ettiğiniz bu düşmanca uygulamalar devam edecek mi? Afrin için ufukta bir çözüm umudu var mı?

Maalesef şimdilik bir umut görünmüyor. Halkın işgale itirazı ve direnişi sürüyor ancak Afrin için de Suriye’de bulunan Rusya ve Amerika gibi büyük güçlerin çıkarları belirleyici olacak. Süreç onların çıkarları ve hesaplarına göre şekillenecek. Türkiye bu koşullarda Afrin’i terk etmeyecek. Bu amaçla her iki kampı da Rusya ve Amerika’yı da kullanmaya çalışıyor. Onlara kimi çıkarlar sağlıyor. Böyle bir gücü var ve bunu Kürtlerin aleyhine kullanmaya devam edecek gibi görünüyor.

SURİYE SORUNU ÇÖZÜLMEDEN AFRİN SORUNU ÇÖZÜLEMEZ

Bana göre Rusya ve Türkiye arasında ciddi bir sorun yaşanmadığı sürece Türkiye, Afrin’den çıkmaya zorlanmayacaktır. Zaten Afrin’de önce Rusya vardı. Önce Rusya çekildi, sonra Türkiye işgal etti. Amerika ise NATO müttefikliği sebebiyle Türkiye’yi karşısına almak istemedi. Öte yandan Suriye sorunu çözülmeden Afrin sorunu çözülmez. Gün gelir de Suriye’de iç savaş sona ererse ve yeni bir sistem kurulursa Afrin, Suriye’nin bir parçası olarak kalacak ve o zaman Türkiye de oradan çıkmak zorunda kalacaktır. Fakat bu şimdilik çok uzak bir olasılık.

Ancak Suriye’de genel çözüm bulununcaya kadar Afrin’de durum daha da kötüleşecek, eski Afrin’den eser kalmayacaktır. O zamana kadar Türkiye Afrin’in demografisini değiştirecektir. Afrin Kürt şehri olmaktan çıkacak, Türkiye’nin yerleştirdiği cihadist Arapların şehri haline gelecektir. Gidişat bu yöndedir ve bunu gözden kaçırmamak gerekir.

– Bir süredir ABD ve Türkiyeli yetkililer ‘güvenli bölge’ ya da ‘tampon bölge’ açıklamaları yapıyor. Konu batı medyasında da tartışılıyor. Siz bu tartışmalardan ne anlıyorsunuz? Güvenli ya da tampon bölge olacak mı? Olursa nasıl olacak sorularının sizde bir yanıtı var mı?

Kimse ne olacağını bilmiyor. Bu konuda herkesin kafası karışık. Biz 17 Ocak günü Berlin’de ABD elçiliğiyle görüştük ve konuyu gündeme getirdik ama onların pek bir şey bildikleri yok. Kimsenin net bir fikri yok ama tartışılıyor. ABD yönetiminde Türkiye’ye yakın olanlar var, aynı şekilde DAİŞ’e karşı verdikleri kahramanca mücadele sayesinde Kürtlere sempati duyanlar da var. Sadece ülkeler değil, içerideki iktidar güçleri de tartışıyor. Nasıl olacağını ve nasıl uygulanacağını biz de merak ediyoruz.

– Bütün bu süreçlerde Avrupa Birliği’nin bir etkisi olmayacak mı?

Avrupa Birliği’nin Suriye’de etkisi çok zayıf. Kısmen Fransızlar etkili ama onlar da belirleyici olamıyor. Avrupa Birliği’nde Fransa ile birlikte hareket eden Almanya, mülteciler nedeniyle Suriye’de Erdoğan’a yakın duruyor. Hem mülteciler meselesi var, hem silah satışı yapıyor ve hem de Türkiye ile Almanya arasında büyük ekonomik çıkarlar var. Bu yüzden Almanya Türkiye’yi kolluyor.

ALMANYA İDLİB’E PARA YARDIMINI KESTİ VE TÜRKİYE İÇİN ‘İŞGALCİ’ DEDİ

– Alman hükümetinin politikası bu olabilir ancak muhalefetin ve kamuoyunun yaklaşımı farklı görünüyor. Sizin bu konudaki gözlemleriniz neler?


Doğru, Alman hükümetine rağmen burada güçlü kamuoyu var. Muhalefet partileri, basın ve sivil toplum örgütleri meseleye oldukça duyarlı yaklaşıyor. Biliyorsunuz geçen hafta Almanya İdlib’e yönelik mali yardım projesini askıya aldı. El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir Şam kenti ele geçirince biz de bu yönde hükümete çağrı yapmış ve ‘bu radikal unsurları desteklemeyin’ demiştik.

Yine hatırlarsınız geçen ay Federal Meclis’e bağlı Hizmetler Dairesi tarafında hazırlanan bir raporda Türkiye’nin Suriye’deki varlığı için ‘işgalci’ tanımı kullanıldı. Bütün partilerin katıldığı bir oturumda bu rapor değerlendirildi. Türkiye’nin Afrin, Azez ve diğer bölgelerde askeri güç bulundurmasının uluslararası hukuk açısından haklı bir yanı olmadığı belirtildi ve Türkiye için açık açık ‘işgalci’ denildi.

RADİKAL DİNCİLER AVRUPA İÇİN CİDDİ TEHDİT OLUŞTURUYORLAR

Öte yandan Almanya Dışişleri Bakanlığı’ndan Michael Roth da ‘Türk devletinin Suriye’nin kuzeyine yönelik saldırılarını engellemek için çalıştıklarını söyledi ‘ki bunlar önemli gelişmelerdir ve elbette Almanya’daki kamuoyunun etkisini göstermektedir.

– Alman kamuoyu demişken; son yıllarda Suriye’de DAİŞ için savaşan birçok militanın Almanya’ya geri geldiği biliniyor. Ayrıca dünyanın birçok ülkesinden cihadist ve radikal dinci militanlar bu ülkeye geliyor. Bunun da kamuoyunda rahatsızlık yarattığı biliniyor, ancak yine de bu akış önlenemiyor? Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

Sadece silahlı militanlar, insan öldüren, kafa kesenler bütün dünya ve insanlık için tehdit oluşturmuyor, onların eğittiği kitleler de sahip oldukları bakış açıları nedeniyle ciddi tehdit oluşturuyor. Zira bunlar katliama, zulme, ötekinin yaşam hakkının yok edilmesine dini referans göstererek açık destek veriyor. Radikal dini inançları gereği ötekinin yok olmasında bir beis görmüyorlar. Avrupa’daki radikal dinci hareketler burada yüzyıllardır emekle ve bedelle oluşturulan demokratik değerlerle çatışıyorlar.

Güvenlik açısından, barış içinde birlikte yaşama açısından önemli bir tehdit haline geldiler. Bu da Avrupa kamuoyunu huzursuz ve tedirgin ediyor. Sıradan bir Müslüman ile kimsenin bir sorunu yok ama bu radikaller, cihadist kitleler gerçekten de Avrupa için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Doğrusu bununla başa çıkmak da çok kolay görünmüyor. Diğer yandan bunların bir tehdit olarak yükselmesi yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı da tetikliyor.